Sample picture
 
Asi, Ali’yi kendisinin kaza ile vurduğunu Savcı’ya itiraf ediyor. Ne varki bu arada Ali komadan çıkmıştır ve ilk yaptığı iş vurulmasından tamamen kendisinin sorumlu olduğu yönünde ifade vermek olmuştur. Asi olan bitenden şaşkın ama rahatlamış durumdadır.

İhsandan, Asi’nin savcılıkta olduğu bilgisini alan Demir soluğu Emniyette alır. Peşinde, İhsan ve Neriman olduğu halde emniyetin koridorunda koşar adım savcının odasına ulaşmaya çalışan Demir, odadan çıkmakta olan Asi ile neredeyse çarpışıyor. Bir an için göğüs göğüse geliyorlar... Demir’in kolları Asi’nin kollarına tutunuyor önce... sesi kaygılı... “ Ne oldu içerde?” Asi, gözleri önce Demir’de ardından ailesine dönerek olan biteni anlatıyor... “ Herşeyi itiraf ettim. Ben yaptım dedim”... Demir’in iki koluda sıyrılıyor eşinden... bu medcezir manzarasına kaçıncı tanıklık edişimiz?.. kaçıncı, Ali yüzünden?.. duruşu tam bir hayal kırıklığı... gözleri tam bir öfke seli... görebilenler için apaçık hesap soruyor... “Bunu nasıl yaparsın Asi?”... “Bize nasıl yaparsın?... “Ali için nasıl yaparsın?”... ama Asi bunu Ali için yapmadı... konuşmalar devam ediyor, Ali’nin iyileştiği, itirafının emniyete ulaştığı ortaya çıkıyor... Demir’in öfkesi hala gözlerinde... oralarda biryerde... hissedebiliyoruz... ama bastırıyor... Asi’nin, içinin artık rahat olduğunu söylemesi ile tekrar karısına yaklaşıyor ve dokunuyor... gözleri gözlerinde... “çok sevindim”... ama sonra ne kadar frenlemeye çalışırsa çalışsın bir kaç kelime dökülüyor dudaklarından “ Suçu üstlenmenin sonuçlarını hiç düşünmemiş gibisin? ”

Asi, Ali’ye teşekkür etmek ve geçmiş olsun demek için hemen hastaneye gitmek istiyor... Demir Asi’nin bu ısrarından, karısının Ali’nin bu kadar üstüne düşmesinden rahatsız... ama kabullenmiş görünüyor... arabalarında yalnızlar... herşeyi sıcağı sıcağına konuşmanın tam sırası... Demir’in soruları, Asi’nin kendi başına buyruk hareket ederek, savcılığa gidişinden başlıyor... üzerine vazife olmayan işlere karışarak herkesin hayatını tehlikeye atan Ali’nin ucuz kahramanlığına Asi’nin inanmasıyla bitiyor... Asi, Ali’nin yaptıklarının ucuzluk olmadığını söylemesine rağmen, savcılığa giderken kocasına haber vermesi gerektiğine dair onun haklı olduğunu kabul ediyor... Dokunmanın mücizesini keşfetmiş gibi... yada içgüdüsel yapıyor bunu bilmiyorum... ama eli Demir’in dizinde duran eline uzanıyor... sonrasını göremiyorum ama biliyorum ki elinin tamamını kavrayarak sıkıyor... munis bir dokunuş değil bu... her nedense Demir’in tepkisiz kaldığını hissediyorum bu yakınlaşmaya... hala kızgın... hala öfkeli... Asi ise ikisinin yerine de huzura kavuşmuş gibi görünüyor...

Ali’yi ziyaret ediyorlar... sorunlar hiç bitmiyor onların hayatında değil mi?..
“Bu sefer, sırada ne var?”
... Kızkardeşi de hastanede... Bundan hiç hoşlanmıyor Demir... Vazife yerine getiriliyor... Geçmiş olsun dilekleri iletiliyor...

Cemal Ağa’nın konağı... artık onların evi...

Peşpeşe giriyorlar avluya... konak terkedilmiş bir görüntüde, sıkı sıkıya kapatılmış kepenk ve kapıları ile, karanlığı ile... şu an çok da önemli değil Asi ve Demir için... kendilerine ait bir yer olması yeterli... açıkça dile getiriyor Demir bunu “ Karımla yalnız kalmak istiyorum”. Özlemi hala taze... yanı sıra kaygıları... peşine korkuları... hangi biriyle başa çıkacak... Asi’nin onu Asi’siz bırakmaya hakkı var mı?.. daha fazla ayrı kalmaya isyan edermiş gibi doğalca eğilip alnı karısının alnını buluyor... kendinden de korkuyor Demir... Asi “korkacak bir şey yok” diyerek onu teskin etmeye çalışıyor...ama Demir ona sevgisiyle zarar verebileceğinden de... içindeki birinin onu kendisinden alabileceğinden de korkuyor... “bu korkularla nasıl yaşanır?”... Demir’in elleri Asi’nin yüzünde bir ara... ardından Asi’nin ellerinin, kocasının boynunun yumuşak dokusunda gezinirken bıraktığı izleri takip ediyoruz... görüntü soğuk bir ekran olmaktan çıkıp etten kemikten insanlara dönüşüyor... daha bu idrakin eşiğindeyken kıskançlık itirafları geliyor Demir’den peş peşe... “seni kimseyle paylaşamam... kimsenin gözlerinin içine bakma... kimseyi merak etme... kimse için göz yaşı dökme... sadece ikimiz...” hangi birini, hangi birini yazayım?.. kıskançlık ne zaman bu kadar güzel oldu... yeni bir çehreye büründü... neredeyse müptelası olacağız...

Asi’nin gözleriyse kocasının dudaklarında bu akşam sıkça... elleri hiç olmadığı kadar sevgilisinin boynunda... geride bıraktıklarına orantısız bir tebessüm yüzünde... Vakıflıdaki birlikteliklerinde gördüğümüz, naif dokunuşlar yok artık... başparmağı Demir’in yanağını ezerek okşuyor... daha fazla dayanamayarak sarılıyor sıkıca sevgilisine... isteklerini sıralıyor “Demir’in de bu talepkar Asi’yi alışması lazım”... “yine saçlarımı çöz... yine bana sarıl... seni çok özledim”. Gururu göz yumuyor bu koşulsuz bağımlılığa. “Sensiz olabileceğimi nasıl düşünürsün?” diye sorarken bu sefer onun gözleri korku içinde... kalbinin çarpıntısı gözlerinde... sesinde... nefessizliğinde... onun bozulan saçlarını düzelten Demir’in ellerinde... “ikimiz biriz artık... görmüyor musun, birbirimize karıştık?” ... evet... karıştılar... göz göze geldikleri o ilk andan beri... Asi’nin sularında Demir’in onu belinden kavradığından beri... her ikisininde dudaklarında Asi’nin tadı, yol bulup tek ciğerdeki havayı birlikte soluduklarından beri... Demir Asi’de tekrar hayatı bulduğundan beri... gözlerinin, ellerinin, dudaklarının serüveninin başladığı ilk anlardan beri... birbirlerine karıştılar...

Bu akşam hayallerime geçit veriyorum bir ayrıcalık yaparak... ama korkuyorum bende... görüyorum ki bu akşam da Asi’nin gözlerini Demir bürümüş... Demir’in gözlerini ateş... görüyorum ki bu tutku gözlerde bitmeyecek... görüyorum ki devamı gelecek... görüyorum ki...
“..............
Ağzından doğacak güneş
Anızların dibinde iki su yolu gözleri
Bastıracak gövdesini göğsünün göllerine
Topuklarından alnının burcuna
Milim milim öperek doğrulacak
Sesi - Asi - gövdesinin derininde
.........
Sırtından dönecek önüne
Karabulut, uçurum, başdönmesi
Tutunarak çıkacak kirpiğine... gözlerine... kendini görecek
...............
Aldıklarını değil, verdiklerini saydıkları o gönüllü yenilgilerinde” . bir kez daha karışacaklar.

Konaktaki ilk günlerine, etrafı kolaçan ederek başlıyorlar. İlk durak mutfak... ardından salon... alışırlar belki... Kendi evlerinden konuşmaya başlıyorlar... yangından. Demir’i bu şehre getiren nedenlerden... geçmişden... Ardından Asi ve Demir yanan eve birlikte uğruyorlar... geriye kalan hiç bir şey yok... kuşlu taş ve ardındakinden başka... Demir “çocukluk hazinemi kaybettim” derken, asıl hazinenin yanında olduğunu farkediyor... sarılıyor karısına... onuda kaybetmenin eşiğine geldiğini hatırlıyor... orayı bu halde bırakamaycağının farkında ama gelen telefonla dikkatleri farklı bir konuya kayıyor... Melek... Melek ile Ali’nin ilişkisine Demir’in müdahalesi ile ilgili fikir ayrılığı yaşıyorlar... Demir karısının bu meselede “yanında” yer almasını istediğini açıkça istiyor Asi’den.

Demir sonrasında kardeşiyle konuşuyor ama Melek ikna olacak gibi değil... hala hayal aleminde.. aşkın gözü nasıl da kör... nasılda kıskanç ... nasılda kavgacı... ve nasılda “bir başkasını kendine tercih eder” halde...

Bu arada Kerim ve Defne başanıyorlar... her ikiside perişan durumda... Defneye ailesi sahip çıkıyor ama Kerim’in Demir’den başka kimsesi yok..

Gece... Demir ile Kerim konakta çalışırlarken, Melek geliyor. Demir için zor, çok zor bir eşik... Melek peş peşe sıralıyor... nasıl onların aşk için savaştıklarını... nasıl karşılarında duranları dinlemediklerini... aynı duyguyu şimdi kendisinin yaşadığını... nasıl onlar kadar güçlü olması gerektiğini... Asi için savaşan, nefret ettiği bu şehre aşkı için yerleşen Demir’in kendisinin kahramanı olduğunu... ve kararını... Demir’in kardeşi diye düşünüyorum, içimden. Ne olmasını bekliyorduk ki?.. Başka türlü olabilir miydi ki?.. Doğru yada yanlış, sonrasında öğrenecek ama inandığı bir şeyden vazgeçer miydi?... Demir değil miydi kardeşiyle konuşan, ona öğütler veren... “bir karar vermişsen doğru yada yanlış, farketmez söylemelisin..., tepki mi gösteriyorlar, o zaman da karşı koymayı öğrenmen lazım”... öğretileri şimdi, Demir’e karşı. Asi, Demir’in kardeşinden ayrı düşmesinin ruhunda açacağı yaraları sezdiği için, uyarmaya çalışıyor kocasını her bir adımda, önce gündüz yemekte “Nasıl kardeşinle yollarını ayırmayı düşünürsün, Demir?” ... ardından akşam ... “Demir, tekrar düşün” diyerek ... ama Demir şu sıralar kimseyi duyacak gibi değil... Yapmaması gereken bir şey yapıyor yine... Düşmemesi gereken bir durum... bir hata daha... Ali ile pazarlık yapıyor...pazarlığında ötesinde... en büyük hatası Ali’nin sözüne inanıyor... nasıl oluyorsa? Ali ile ortak oluyor...

Ali, Melek’den uzak duruyor... bir müddet için... Melek’in ağzını bıçaklar açmıyor... Demir kardeşini çok özlüyor... tad yok hayatlarında... Demir’in , Ali’yle yaptığı pazarlığı öğrenip tepki gösteren kardeşini tokatlamasıyla yolları iyice ayrılıyor... Asi’nin Ali’nin ortaklığına tepkisi... bizim tepkimiz... “ne yaptın?”... Eş olmak... Demir’in hayatındaki karmaşanın içine çekiyor Asi’yi de... daha evvel sessiz kalarak, uzak durarak, mesafe koyarak Asi’yi korumaya çalıştı bundan... ama artık mümkün değil... bu bölüm bende “iyimser olmak için çok çabaladım”... ama biliyorum ki sadece mesafeler ayırmaz insanları... duruşlar ayırır... bakışlar ayırır... tek bir cümle, bir kağıt parçası, tek bir satır ayırır... geçmiş ayırır...