Sample picture
 
Sabah... Asi ve saçları... Demir ve ellleri... ne çok şey söylüyor bana yan yana görüntüleri... varyok arası dokunuşlar, uzak oluşlar geride kalmış... Demir’in ellerinde hala sevişen bir kavrayış... Asi’nin saçlarında hala karışan bir savruluş... hala çılgınca birbirine geliş... hala gözlerinde delice kendilerini buluş. Vurgun yemiş geceleri... o nedenle bu duruş. Utangaçlıklar yok artık... olgunlukla, geceyi hatırlatan temaslara dönüşler var...dümende Asi’yi tutuşlar , ruhlarını bulduruşlar... dokunduğu yeri yakışlar var. Onlar kendilerinde mi, gün de mi gerçekten... gecede bir yerde kaybolmuşluklar var.

Asi’nin Demir’e yaslanışında, iki beden bir bütün, canına susamış bir karışmışlık, serde dümen tutuş ama parmaklarda geceyi yoğuruşlar var. Bu dokunuşlarda, bu yakınlıkta Asi ve Demir var. Dokunuşların hatıraları olur mu?... Belli ki var.

Tekne iyice kıyıdan açılmış, kara uzaklarda kalmış... Dümende Demir... Asi’sini kendine, saçlarını saçlarına karıştırmış... kucaklamış... sol eli belini bırakıp, teslimkar bir dokunuşta sevdiğinin elini bulmuş. Teknenin salınımlarıyla Asi’nin ağırlığı Demir’in direnciyle oynaşır olmuş. Yumuşacık bir başeğişle sevdiğine, onun dokunuşları hayalinde, yanağında yer açıyor Demir’in öpücüğüne, Asi... Paylaşılan o minik öpücükte kokluyorlar geceyi birlikte... biraz daha fazlası Demir’de... gözleri Asi’nin teninde, azat ediyor bir kuble yaşanmışlığı belleğinde. Asi’nin saçları geride... yine Demir’in yüzünde.

Asi’nin evi araması lazım. Bütün gece nerede olduğunu soracaklar ona... Nasıl desin ‘Demir’leydim ‘ diye. Demir ise, Asi’yle dolan dünyasında hiç bir şeyi düşünmek istemiyor o an. Biliyor ki o ‘an’ın bir adım dışı, aza çoğa bakmaz yığar sorunları... Ama Asi, Asya’yı da yalnız bıraktı. Buna duyarsız kalamıyor işte Demir... “Dönelim mi diyorsun?” ... yinede, kızlarına rağmen, baskın Asi-Demir ihtiyacı... “Biraz daha kalamaz mıyız?”... İşte bu aşkları... o ikisi söz konusu olduğunda bekleyebilir biraz daha... uğruna canlarını verebilecekleri kızları... “Dönmeyelim”... Evi arayıp, yalan söylemeye karar veriyor Asi... ama beceremez ki... Demir bundan öyle e.min ki...

Ziya’nın idare edişiyle, yalana gerek kalmadan kazanıyorlar istedikleri zamanı. Tekne demir atmış... Güneş hala alçakta... Geceden inen tuzlu çiğ kurumuş olmalı azda olsa artan sıcakla. Asi eteklerini toplamış, ayakları altında, güvertede oturmakta. Hala sabah esintisini görebiliyoruz ama, Asi’nin dağınık saçlarında. Demir elinde iki kupa sıcak kahve ile belirince Asi’nin yanında... dayanamayıp donduruyorum görüntümü. O kahveleri hazırlayan Demir’i düşünüyorum kabinde... gözümde canlandırmam hiç de zor olmuyor, minik tekne tezgahında ikinci fincanı kendi fincanının yanına yerleştiren Demir’in gözlerindeki ve dudaklarındaki tebessümü. İki fincanın kalabalığını... iki fincanın güzelliğini... iki fincanın yanyanalığını... doya doya yaşadığını biliyorum içeride. Ne ellerini ısıtacak kupa’sı, ne de dümen tutan parmakları yalnız değil ardık. Sabah ayazı kalmamış yüreğinde...

Assos’da hayaller kurabildiği günler Demir’in... o ‘an’ın bir hayali olduğunu söylüyor Asi’ye... “Sessiz bir yerde, teknede... sen ve ben...“ ve paylaşıyor bir anısını... balıkçıların uyarısına rağmen, gelen fırtınayı umursamadan denize açılışını... açık denizde havanın aniden dönüşünü ve kabaran dalgalara , esen rüzgara artık gücünün yetmediğinde... pes edişini... “Bitti dedim... herşey bitti... yolun sonu...” Ama onunla göz göze geldiği ilk andan beri Demir, tek başına değil asla... en karanlığında , işte tam o anda bir ışık tutar , koruyucu bir melek gibi... fısıldar ona... “ayakta kalmalısın, mücadele etmelisin... yaşamalısın... ”... kara bulutları dağıtan, her yeri aydınlatan, suları durultan, korkuları dindiren, fısıltı orada hala... onda hala... fırtınanın gözünde kıyameti, sonrasında süküneti yaşayacaklar bir daha... ümidi buna.

Asi’nin ise kafasını kurcalayan şeyler var. Demir’in elleri uzanıp tutunuyor Asi’ye, parmakları sakin duramıyor, çalkantılı hep sevdiğinde. Asi soruyor “Hep böyle kaçamak mı buluşacağız?”... Sevdiği yanıbaşında artık ve somut şeyler bekliyor ondan... sözler bekliyor... ama “Bir daha ki sefere haber veririz” sözleri dökülüyor Demir’den... Asi’yi seviyor... korkusu yok, dünya aleme açıklayabilir bunu yürekten ama o anın tadını çıkarmalılar başka hiç bir şey düşünmeden... geleceği düşünmeden... Yarın ne kadar yakın ve ulaşılabilir bir gelecek gibi görünse bile... Demir’in bir dakika sonraki geleceği bile yok verebilecek ellerinde... sadece ‘şu an’ı var... ve bunu veriyor sevdiğine.

Asi’nin çok uzağı değil sadece yarın ne olacağını bilmeye ihtiyacı var oysa... Demir’in ‘yarın’ demesini beklemek yalnış mı yoksa?... Yakınlaşmalarının su üstüne çıkardığı hayallerine yol vermek istiyor yüreğinde... ötesine değil, çelimsiz yarına bile razı gönlünde... Demir’in kendine tutunan elleri geri çekilmiş, kenetlenmiş dizlerinde birbirine... Ne yazık ki, Asi kendi durduğu yerden göremiyor ama hayatları gerçekten o ‘an’dan ibaret oysa. Hayal kurmaktan... söz vermekten... ileriyi düşünmekten... korkar olmuş Demir’i, her nasılsa... gerçekten de hayatına cebren giren sorunuyla, farklı mücadele etmek zorunda kalacak, göz önünde saklanmamın ötesinde, uzaklaşmak zorunda da kalacak bir kez daha... şimdiye kadar bütün hayalleri çökmüş Demir’in... bu cılız hayali bile sönecek kıyıya vardığında.

Kaçamak dövüşüyor konuşmaları boyunca hep gözleri... sonunda kalkıp korkuluklardan yüzünü de çeviriyor geri... Ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar, Asi’yi rahatlatacak bir söz veremez ki... “Rüzgar dönüyor... dönelim mi ” diyor Demir... Çoktan hava patladı, rüzgar tersine döndü yaşantılarında, bilmez mi... Sıcaklıklarını, gecenin hatıralarını paylaşarak geldikleri suları, yalnızlıkarında dönüyorlar geri. Kara serüvenleri aydınlığı bulana, geceleri gündüz olana kadar bu rüzgar tersinden esecek onlara. Cebelleşiyorum olumsuz duygularımla... ‘Asi değil belki, ama Demir bir su çocuğu, bir denizci, rüzgarı kullanmayı iyi bilir.’ diyorum korkusuzca... Biliyorum ki dayanacak bütün gücünü toplayıp bu rüzgara... Tutunacağı çok şey var eskiye oranla hayatında... o apaydınlık hatıralar çok uzak değil... baksanıza, hemen ardlarında... göğüs germeniz lazım diyorum zorluklara biraz daha.

İnci bekliyor kıyıda Demir’i... Arkadaşının gözlerinde onu bekleyenlere doğru yavaşça ilerliyor Demir. Daha onun yanına varmadan biliyor ki, haberler iyi değil... Kaşları bir an için gevşiyor ama tekrar kısılıyor sıkıntıyla... İnci, Süheyla ve Haydar’ın doku uyuşmalığını bildirirken ona... kendine öfkeli... aceleci davrandığı için, sabırsız davrandığı için, Asi’ye yakınlaştığı için kızgın kendine... yanağında kendi kendine söylenen bir seğirme... Hep sanki bir başkasının sorunuyla uğruşıyormuşçasına bir uzak duruşu vardı bu merete... Ama o sandığından daha yakın Demir’e... sıcağını hissetmenin ötesinde yakıyor artık... tehlikesi tehtidin ötesinde çözmesi için ellerinde artık... Demir harekete geçmeli bir an önce... bekleme dönemi geride kaldı, bir şeyler yapmalı kendine.

Kendine destek olamaya çalışan İnci’nin sarılışını gören ve yanlış anlayan Asi’de kızgın üstelik Demir’e... ama İnci’nin bu yanlış anlamayı düzeltmesine de müsade etmiyor Demir... Belkide böylesinin daha iyi olduğunu düşünüyor... hastalığı süresince Asi’nin onu görmesini istemiyor çünkü. Zorlu sürece onu ortak ve tanık etmek istemiyor Demir... Herşey geride kalsın... bitmiş bir hikaye olarak anlatsın istiyor... Tıpkı o gün anlattığı anısı gibi, sonradan anlatsın ve bitsin istiyor. İnci ‘hiç doğru yapmıyosun’ diyebiliyor ama Demir’in doğruları başka. Birbirlerine en çok ihtiyaç duydukları şu anda, Asi’yi Asi’nin iyiliği için bile olsa dışlıyor olduğunu hiç düşünmüyor. Farkında değil mi... Assos’dan geri dönmeyişinde yaptığı hatayı tekrarlıyor...

Yüzünde endişeler, kararıyor gözleri gittikçe Demir’in. Gözlerinin altında çizgiler birikiyor artık... gördüğüm bezgin bakışlar “Çok fazla... çok fazla” diyor sürekli... evet, gerçekten bu kadar acı ve sınanma Demir için bile çok fazla... üstüne üstüne gelen her darbede kendine tutunarak ve yalnızlığına sığınarak yer açmaya çalışıyor ümitlerine Demir... ama nereye kadar... yaratmaya çalıştığı bu alanın içine hapsolduğunu... iyice sıkıştığını hissediyorum...

Diğer tarafta yüreğindeki ağırlığa rağmen, Demir’le tekne gezintisine çıktığını öğrenen kızının gönlünü almaya çalışıyor Asi...

Gece çiftliğe gidiyor Demir... Aile bir araya toplanmış... İnci her şeyi planlamış, hastane için bütün bağlantıları hazırlamış... Süheyla hanım da, Kerim ‘de, babası da Demir’le gitmek üzere hazırmış. Kendisinden habersiz yapılan bütün bu hazırlıklara, planlara itirazı var Demir’in... “Bana niye kimse bir şey sormuyor?”... önce çıkışır gibi söyleniyor Demir... ama onların endişelerinin farkında... gözleri yerden sabır topluyor bir kez daha , derin nefesleniyor... sakince devam ediyor bu sefer... “yalnız gitmek istiyorum, kimse benimle gelmeyecek, bu bana çok daha iyi geleceği için kimse itiraz etmeyecek”... herşeyden önemli olan ise hastalığını Asi ve kızının bilmemesi... özellikle yan çiftlikten kimsenin öğrenmemesini istiyor Demir... Fakat bütün uyarılarına rağmen, İhsan’in zaten hastalığını Süheyla’dan öğrenmiş olduğu çıkıyor ortaya. Artık tutamıyor kendini Demir, çıkışıyor resmen teyzesine... “Niye bahsettin teyze... Asi onun kızı... ya söylerse... ”... Süheyla gözlerini kaçırıyor Demir’den... işte diyorum... orada apaçık ortada... ne kadar inkar etsede, zaten Sühey’lanın içgüdüsel olarak İhsan’a sığınışı... İhsan’ın bu olaya kayıtsız kalamayacağı aşikar... tıpkı dediği gibi... onu o kadar iyi tanıyorki...

Senelerdir kararlarıyla kendi başınaydı... yalnızdı... ama birileri artık birşeyler yapmalı... yakasına yapışılacak bir hayat var şu an Demir için... o sevdiklerini üzmemek için yapmıyorsa bunu, başkaları yapmalı.

Asi’nin telefonuyla bölünüyor konuşma... Asya, laf dinlememiş... Demir ile konuşmak için ısrar etmiş. Kısa bir izahattan sonra telefonu uzatıyor Asi, Asya’ya. Demir’in dertleri at başı gidiyor birbiriyle... ama hiç birşeyden haberi olmayan Asi’nin, oyun bozanlık ediyor yüreği, sakin ses tonuna... Yatağa oturup, saçlarını savuruşunda, dünden bugüne değişen, her yerine Demir sinen Asi var karşımda. Gözleri sevdiğiyle konuşan kızında. Bu arada hesap sormaz mı... sorar elbet Asya... “Demir... bende sizinle gelmek istiyorum... gezmeye gitmişsiniz... beni niye almadınız?”.. Her şeye rağmen yine muhteşem bir tebessüm Demir’in suratında... babalığa alışmış gerçekten... bir çocuk ağzıyla cevap veriyor Asya’sına... “Yarın gezelim mi?.. Hemde bir sürü gezelim!”... Demir’in vakti yok... bunun farkında... vesile oluyor bu telefon konuşması, Asi’yi ikna etmesi için, etesi gün başbaşa konuşmaları konusunda.

Asi’yle yaptığı telefon konuşmasında , İhsan’ın bir şey söylemediğini ve Asi’nin hastalığından habersiz olduğunu anlıyor Demir. İstanbul’a gidişini bir gün erteliyor... Asya ve Asi’yle konuşup vedalaşmak istiyor... beddular ... kader... kötü şans... düğüm üstüne düğüm atıyor yüreğine Demir... artık sevdiklerine ‘bakmayın bana öyle’ bile demiyor... gözlerini kaçırıyor... gücü tükeniyor yavaş yavaş... hissediyor.

Ardındaki taşların arasından akan sulara dayamış sırtını Demir... çiçek tarhlarını oluşturan kütük çitlerin üzerine tünemiş adeta.. kollar dizlerde, eller önde bağlanmış... gergin bir bekleyiş ruhunda. Asi’nin gelişiyle hareketleniyor ama bütün dikkatini söyleyeceklerine vermek zorunda, yürümek yerine oturmayı teklif ediyor ona da... İstanbul’a gittiğini söylüyor konuyu dolandırmadan... olabildiğince az ama Asi’yi ikna edeceğini düşündüğü yalanlarla durumu ortaya koyuyor... Yalanlar ve yürek yakan gerçekler hep bir arada... mecburiyetler ama gitmek istemeyişler... kısa sürede halletme umudu ama e.min olamayışlar... Asya için endişeleri... ya Asi’si... gözlerinde hepsi... kafa karışıklığı... nedenleri... İnci mi?.. Demir onları bırakmak için nereden bulacak bu gücü... Asi soruyor, neden veda ediyor gibi?... Gözlerim arıyor dünkü görüntüleri... madem ikisinde de veda sözleri... nasıl tutabiliyorlar ellerini? Demir’e belirsiz geleceği, Asi’ye ne yapacağını bilemeyişi, engel olabilir mi? Yakınlaşmaları, onca uzun süren bir ayrılığın üzerine ki, belki bundan fazlası onlardan istenmemeli!

Annesiyle bozuşup bağ evine çıkan babasının yanında alıyor soluğu Asi... üzüntüsünü... hayatındaki karışmışlığı anlatıyor babasına... Demir’in geri çekilişi’ni ilk paylaşışı değil bu onunla... Daha Demir’den dolu dolu duyamadığı sevgi sözlerini babasından duyuyor onun adına... Demir’in ise gittiği yer İnci’nin yanı... Açıkça yardım istiyor arkadaşından... “İstanbul’a birlikte gidelim mi”... şu anda İnci tam da bizim yapmak istediğimiz şeyi yapıyor... evet... Demir’in ihtiyacı olan, üzmekten korkmayacağı bir dost oluyor ona... bunun yanısıra kararlarını verirken danışacağı bir profesyonel yanında....üstelik İnci ile giderse, Asi’nin ona kızacağının ve peşine gelmek istemeyeceğinin de farkında... muhtaç kazanacağı bu zamana.

Asi ve Asya’yı almaya geldiğinde... çoşkulu bir karşılama var Asya’dan ona... cimcime Asya... Demir’e koşarken ayaklarını bile takip edemiyorum... kendini fırlatıyor adeta ona... ‘hoooop Asya’m’ ... savruluyor yine havalara... onunla birlikte dedesinin aldığı kalp kolye de. Baba-kızın bir sonraki kucaklaşmalarında artık o kolyede Demir’in resmi olsun diliyorum... İhsan’ın sevdiği oğlu... Demir’in taktir ettiği babası geri geliyor kapı önündeki bu görüşmede... güvenler ve anlayışlar tazeleniyor... Demir bir kez daha kıymetlilerini teslim ediyor İhsan’a... ve söz veriyor onlar için direnmeye.

Tekne... bir parça halat ellerinde, gemici düğümlerini çalışıyor baba-kız birlikte... Asya belki birşeyin farkında değil ama mutsuz Asi’de ... Demir’de... Bir kitap almış Demir Asya’ya, yokluğunda belki kızları öğrenir bağları ve oyalanır diye... Asi’de donuk bir yüz ifadesi... Demir gözleri dumanlı , mekik dokuyor kızı ile sevdiğinde... buruk bir gülümsemeyle seyrediyorum onları... Camadanlar, çifte kazık falan yetmez diye düşünüyorum, çifte sancak düğümü lazım... bağlamalı onunla Demir’i Asi’ye... sert havalarda şart, çözülmez karşı taraf istemeyince... en güvenli yol bu olmalı Asi-Demir’e... bunu ben yapmaya karalıyım bulursam ikisini bir arada ... birlikte. Asya düğümleri öğrenecek ya ... her gün bir tane... çocukca bir emrivaki ile söylemekten çekinmiyor “Yarın yine geleceğim...” diye. Demir’e, İstanbul’a gideceğini söylemek için bir fırsat oluyor bu... Asya’nın tepkisi ise annesine seslenip hemen eve gitmek istediğini bildirmek oluyor... başkaca konuşmuyor bile Demir’le.

Çiftliğe geldiklerinde kızı ona hoşçakal bile demeden arabadan inip eve koşarken bir düğüm daha attığını hissediyorum Demir’in kendine... Düğüm üstüne düğüm geliyor yüreğine... bildiğini okuyor hayat... Demir gitmek zorunda... Bakma diyorum boşuna... bakma ona... bir faydası olmayacak sana... ne sen doyarsın ne o, açsınız, susuzsunuz daha... yürekleriniz bu kadar tetikteyken hiç bir şeyin faydası olmaz sana. Daha fazla uzatıp yüreklerinizi yorma... Korku dağları bekler, konu Asi’yi üzmek olunca... bırakırken Asi’yi geride, kendi kadar ümitsiz olmasın diye, denizini yerleştiriyor sevdiğinin ellerine... bu kadarı bile yok kendinde... ne kadar hassas davranırsa davransın, yakıp yıktığı ve bıraktığı sevdikleri var geride.

Biliyordum ki herkesin çözüldüğü bir an vardır... Demir’in de çözülecek düğümleri... kolay olmayacak ama olmak zorunda. Bu, yalnız başınayken olacak... o Demir... böyle olmak zorunda... Biliyordum ki güce el uzatmak ve kuvvet almak tek yol... sığınacak tanrıya... Gözünde taşıdığı o bir damla yaş Asi ve kızı aslında... onlar için huzurda... İsyan değil haykırışı... bir dua... Gözyaşlarını bırakıyor taştan bir fanusa, doğduğu topraklarda... M.Yıldırım’ı izlerken soruyorum kendime... Kaç boyutlu yaşatmaya çalışıyorlar bu diziyi bize... bu boyutunun adı ne?

Akşam... Asya kızgın, Asi belirsizlikler içinde, Demir’se Antakya’ya veda ediyor ailecek yenen bir akşam yemeğinde.

Geceyi, Kerim ile birlikte geçiren ve onun evlenme teklifini kabul eden Defne’yi almak üzere havaalanına geliyor ertesi sabah, Asi... rastladığı Demir ve İnci’nin alandaki görüntüleri buz kestiriyor yüreğini... Kendi endişeleri ... karşısında Demir’in sözleri... geldi şu ana kadar ama kendi gözleriyle görüyor... sevdiği aldatıyor kendini...

Aslında Asi’den daha iyi kim bilebilir... her el ele tutuş aşkla değildir ki...