Sevgili Asi dostlar,
 
 
Aramıza yeni katılan ama hemen bizlere kaynayan sevgili usayken yakınır kendinden... yazıları sancılı çıkıyor, saatler sürüyor diye... ona da söylediğim gibi... ‘birde beni bilseniz’... yorumumu atmadan da dolaşmak istemem sitede... O nedenle bu kadar geç buraya varışım... bu kadar geç bu keyfi sizinle paylaşışım.
 
 
Öncelikle bütün arkadaşlar gibi bende teşekkür etmek istiyorum Suri ve Emine48’e... Ne vardıysa o gün... onların emeği... özverisi... Karşılıksız bir keyif yaşatma içgüdüsüne sahip bu iki güzel kardeşi biz de tanıdık dizimiz sayesinde. Sağ olsunlar... hep olsunlar hayatımızda. Teşekkür ederiz.
 

 
Yorumumu atar atmaz, üye buluşması ardına attım kendimi... Biliyordum zaten uzun uzun ve keyifli yazıların beni beklediğini. Tahmin edebileceğiniz gibi... kahvem yanımda... asi dostlarla çekilmiş o meşhur fotoğrafımız çalışma masamda... tek bir harf atmadan okudum o keyfi... muhteşemdi... Bu kadar detaylı anlatan arkadaşlara da teşekkür ediyorum ayrıca... Kendimi buldukça yazılarda nasıl ağzım kulaklarımda... Tekrar o anlara geri döndüm ve dolandım... dolandım, durdum.
 
Simgem’in uzun uzun anlattığı gibi sabah 11.30 da başladı günümüz, bu kadar erken buluşma nedenimizde... Asi nostalji yapmak. 4. Leventte Asi’nin kaybolduğu ve gelip Demir’in onu bulduğu o banklarda buluşmak... yüreklerimiz yaşımıza başımıza bakmadan çocuklar gibi şen... oradaki molada bir kola ısmarlamaya söz verdim arkadaşlara ama sevgili psikofat itiraz etti... ‘olmaz’... ya kızılcık şerbeti... ya nar suyu... başka bir şeye gönlümüz varmaz... Kızılcık şerbeti aramadım desem yalan olur... herkes diyor ki... ‘deli misin sen ne yapacaksın kızılcığı’... çok da açık etmek istemiyorum çılgınlığımızı... neyse nar suyu ile idare ettik o gün.

 


 
Simgem’i aldım... Daha arabaya oturur oturmaz başladık Asi 69’dan... Cumartesi olmasına rağmen E5 kalabalık... sohbet var ya o Asi sohbet... hiç bir şeyin farkında değiliz... derken cebim çaldı... Psikofat... ‘ben 4 Levent’deyim ama banklar yok... kaldırmışlar’ diyor... Bende bir panik, nasıl olur daha geçen Cumartesi geçtim oradan, banklar duruyordu yerinde... arkasındaki mavi-gri binayı soruyorum... ‘o nerde?’ ... o bina da yok... Allah Allah ... İstanbul’u yerle bir etmiş olmalılar bir haftada... inanamıyorum... sen bekle biz yoldayız, gelince telefonlaşırız diyorum... Allahtan köprü yolu açık, çok bekletmeden vardık buluşma yerine... Kalbim küt küt çarpıyor, gerçekten banklar yok mu orada.. Köprü çıkışında görüyorum ki... banklar yerlerinde... Demek ki Psikofat’ımız başka bir yerde. Uzatmayalım... telefonlaşarak ulaşıyoruz ona da ve banklardayız... Asi ve Demir’in yan yana oturduğu... Asi’nin mahcup, Demir’in yüzünde Liseli sevgilisini okul çıkışı alırcasına geldiği banklarda... Nar sularımızı içiyoruz birlikte... Kafamın bir köşesinde Cemal Ağa’nın sesi... ‘Nar sever misiniz... nar ? Demir, o muhteşem gülüşü yüzünde cevap veriyor... ‘Severiz’...
 
Suri ile yazışırken hafta içinde ona da anlatıyorum... nostajik buluşma yerimizi... uyarıyorum da... biz orada Asi-Demir ile ayaklarımız yerden bir karış havada ve nar suyuyla sarhoş gelirsek toplantıya... bize mukayyet ol lütfen, diyorum... Gerçekten de kaybediyoruz kendimizi... ben uyarmasam toplantıya geç kalıyoruz diye daha ordayız.
 

 
Arabaya doluşuyoruz... Gideceğimiz yeri internetten bulup, çıktı almışız, yol tarifleri, kaybolursak diye telefon numaraları, elle çizilmiş krokiler... her şey hazır... Yola koyuluyoruz. Emine 48’in o muhteşem tarifinin yardımıyla da elimizle koymuş gibi buluyoruz toplantı yerini.
 
Boğaz ayaklar altında... harika bir yer... Ahşap bir platform olan girişte bize kemanlar eşlik ediyor... bu ahşap platform bana 69’un son sahnesini hatırlatıyor o an... ama hemen silip atıyorum kafamdan... platformun iki yanında ki arklarda yüzen nilüfer çiçeklerinde gözüm... Boğazdan gelen hafif esintiyle, suda hareket halindeler... ‘dünyanın bütün güzel çiçeklerine’ gelincikler, papatyalarla birlikte, bu asi günde nilüferleri de ekliyorum... Dostlarımızı buluyoruz... bizi Suri karşılıyor... ‘Hoşgeldin’ diyorum ona, sonradan gelmeme rağmen... çünkü bir evvelki toplantıda hiç oturamamış, hep ayakta kalmıştı... Artık bu toplantıda misafir olursun dediğim yazışmalarımıza dayanarak.... Nerede kaldınız diye, beklendiğimizi hissettiyor bize... iyi ki de yapıyor... Herkesleri tanıyorum orada... ama tanımadıklarım da var... Kucaklaşıyoruz... sırtlarımızı sıvazlıyoruz... hemen bırakamıyoruz birbirimizi.. ellerimiz bir müddet illaki asi dostlarda kalıyor... Yeni arkadaşları soruyoruz hemen... rumuzunuz ne... tanıyor muyuz... iyi ki geldiniz... çok memnun olduk.

 


 
Üç kişi birden guruba katılınca herkes yerinden kaldırıyoruz maalesef... tekrar yerleşmek de bir zaman alıyor... masa gittikçe genişliyor... yemekler gelmediği için... biraz orada biraz burada oturarak arkadaşlarla sohbet ediyoruz.. İlk konuşmalar durulunca, msn görüşmesine hazırlık yapmaya çalışıyorum. Henüz çok vakit var... ama biliyorum ki hep bir aksilik çıkar. Biz bir deneme yapalım, işimizi garantiye alalım. Gerçekten de kablosuz internet var ama biz alamıyoruz... Teknik adamı buluyoruz... kurcalayıp, tıklayıp, bilgisayarı açıp kapatıp... hallediyoruz işimizi... Her şey hazır. Zamanı geldiğinde, Suri’yi çağırıp oturtacağız başına. Nitekim de öyle yapıyoruz.
 
Manzara harika... sohbet harika zaman hemen 14.30 oluveriyor... Bir taraftan soğuk tabağımız gelmiş... onu atıştırıyor bir taraftan da sohbet ediyoruz... Artık yemeğe oturulduğu için, herkes biraz yerleşmiş. Sevgili Alternimizi esir etmişiz psikofat ile birlikte... nedeni sonra yine bu sayfalarda  Suri msn’in başına geçmiş... konuşuyor... görüntüler düşüyor bir bir... Bir ara sevgili Turan’ın görüntüsünü kaldırıp bilgisayardan bize dolandırıyor, sevgili Suri... El sallıyoruz hep birlikte... umarım görmüştür... görmediyse bile heyecanla kendisine ‘merhabaaaaa’ deyişlerimizi duymuştur... Rengarenk bir gün... hem de nasıl... zaman hızla akar ya böyle siz eğlenirken... akıyor gerçekten zaman... Derken bir hareketlenme oluyor kapıdan doğru... birileri yaklaşıyor masaya...
 
Zafer geliyor...
 
Emrah Bey hoş geliyor günümüze... bunu ancak siz anlarsınız değil mi sevgili dostalar... hoşlukla geliyor. Hepimiz yerimizden kaldırıp mıknatıs gibi kendine çekiyor... o anlara ait hatırladığım ilk şey telefonumu alıp, resim moduna getirmek oluyor... Surilerin M.Yıldırım ile karşılaşmalarını hatırlayıveriyorum... orada emine48’in nasıl o anları görüntülediğini diğerlerinin hiç bir şey düşünecek halleri yokken... Basıveriyorum düğmeye... daha masanın girişinde Emrah Bey... Herkesle selamlaşıyor, el sıkışıyor... resmi çektikten sonra aklıma geliyor, izin almak... ‘Resim çekmemize müsaade eder misiniz?.. foruma koymak için’ ... ‘Elbette, forum için buradayız’ gibi bir şey söylüyor... tam hatırlamıyorum... derken masada oturacağı yere doğru geliyor... birkaç kez de orada basıyorum düğmeye... Sonra utanıyorum... yeter diyorum kendi kendime... Yerime dönüyorum...
 
Herkes bir yatışıyor... biz masanın diğer ucundayız... kendi kendimize konuşuyoruz... nasıl hoş bir davranış... iyi ki geldi... gibi derken masanın diğer ucundan tıpkı Suri’nin mesajında yazdığı gibi ‘Mineeee’ diye sesler yükseliyor... İrkilerek bakıyorum... sırtı bana dönük olan arkadaşlar da geriye doğru dönünce... ara açılıyor... Emrah Bey’i görüyorum bizim tarafa bakan... ‘e.min’ diyor... Bir okul çocuğu gibi elimi kaldırıyorum... ayağa kalkıyorum... ne yaptığımı da bilmiyorum ama yürüyorum gayri ihtiyarı masanın karşısına... o da kalkıyor oturduğu yerden beni görünce... el sıkışıyoruz... saçmalıyor olmalıyım ‘Siz e.min’i nereden biliyorsunuz’ diye sorduğumu hatırlıyorum... ‘Okuyorum’ diyor... çok memnun olduğumu söylüyorum... başka bir şey söylediysem de şu an kesinlikle hatırlamıyorum... Ayakta bekletecek halim yok... geriye dönüyorum...
 
Ortası noktalı o dört harf e.min olalı böyle heyecan yaşamadı... e.min olun.
 
Masada ki yerime döndüğümde... sakince oturuyorum bir müddet... bu ‘an’a ihtiyacım var... bu güzel bir ‘an’... bunu fark etmek istiyorum. Keyifle yapıyorum bunu. 40. Bölümle başlayan o taşkının beni sürükleyerek getirdiği güzelliği fark etmek istiyorum... çevremde Asi ruhuyla toplanmış arkadaşları... bizleri zenginleştiren oyuncumuzu... her şeyi fark etmeye çalışıyorum... O arada bir şeyler de konuştuk sanırım ama ben her susuşumda sakinliğime kaydetmeye çalışıyorum bu keyfi...
 
Bir ara sevgili Suri yerini bana öneriyor ve Emrah Bey ile kısa da olsa biraz konuşma fırsatı buluyorum. Sadece Asi-Demir analizi yaptığımı söylüyorum... keşke vaktim olsa da her karakteri böyle irdeleyebilsem... ama gündüz iş... gece ilgilenebiliyorum ancak Asi-Demir ile... uzun yazabiliyorum... çok zaman alıyor... vakitsizlik... işte o zaman söylüyor... yaşımızın küçük olduğunu sandığını ve ev ödevlerimizi de böyle uzun yazıp yazmadığımızı düşündüğünü. Çok da işgal etmek istemediğimden arkadaşımın yerini, dönüyorum masama geri.
 
Bir ara resimler çektiriyoruz... Üşenmeden hepimizle resim çektiriyor... sırayla ... sıkılmadan... Onunla ilgili o kadar şey anlattı ki arkadaşlar, benim ilave edebileceğim ne olabilir diye düşündüm bir müddet... bir tek aklıma dizide ki tombul görüntüsünün yanıltıcı olduğunu söyleyebileceğim geldi... İnce ve uzun bir bey aslında...
 
Yemek bitmiş... masalar toplanmış... çaylar geliyor... Asi’nin Demir’e çay borcu geliyor aklıma önce... sonra da Asi’nin yaptığı bir çay ikramında Demir’in bardağı kaldırıp, çayın demini kontrol edişi... ve soruşu onu kızdırmak için ‘kuyu suyu mu?”... Asi’nin ters cevabı... “Hayır... kaynak suyu...”...
 
Saat 17.00 sularında ayrılırken toplantıdan, vedalaşmak ve teşekkür etmek için yanına gittiğimizi hatırlıyorum oyuncumuzun... dizi emekçilerimize... oyuncusundan teknik adamlarına, iki sene boyunca inanılmaz bir dizi yaşattıklarını söylüyorum... ki öyle... biz seyretmedik... yaşadık bu diziyi.
 
Asi dostlarla vedalaşıyoruz ve gün geride kalıyor.
 
İşte bir yaz günü rüyası... bir asi rüya... bir Cumartesi böyleydi...
 
e.min / 6 Haziran 2009

 


 
Suri / 7 haziran
Formu takip ediyormuş zaten, e.min adını o bize söyledi. "Onun yorumlarını beğeniyorum" dedi, biz anında çığlık çığlığa "Mineeeee" diye bağırmaya başladık.

 


 
Simgem / 7 haziran
Kendisi bizim sitemizde yorumlarımızı okuduğunu hatta bazılarımızı yorumlarından tanıdığını ifade etti..(sevgili psikofat, e.min gibi).

 


 
Çakır / 7 haziran
… …İlk aklıma gelenlerden biri kendisi sitemizi takip ediyormuş, düne kadar misafir olarak ve e.min kim dedi, sonra psikofat? ve tanıştı tabi hemen "ben sizin yaşınızı küçük olarak düşünüyordum, öğretmenleri dönem ödevi verse, onu da bu kadar uzun yazıyorlar mıdır acaba diye düşünüyordum" diye espri yaptıktan sonra… ….
 

 
Zafer… ‘canımsın’ rumuzuyla bizlerden biri oldu bu günden sonra forumda. Arada onun ışığının yandığını gördükçe forum sayfalarında, keyifle gülümsedik hep o günü hatırlayarak.