Sample picture
 
Aynadan takip ediyor Demir, Asi’sini çiftliğin bahçesini yoldan ayıran duvarın dibinde... gözden kaybetmeden sevdiğini... bir karaltı yanıbaşına vuruyor Asi’nin... Ne kapıları kapamaya benzer üstüne... ne çekip gitmeye... bazı yanyanılıklar kabus gibi... çökmüyor mu Demir’in üstüne... O nedenle mi... kendi kendine konuşur gibi söylenmesi... eğer Bülent Bey’i alıp getirebilirlerse, kökünden çözülecek gibi mesele.

Kenan’ın da önemli bir meselesi var konuşacak Asi’yle... Asi rica ediliyor, çay yapabilir mi Fatma Ana kendilerine. İhtiyacı var birşeylerle oyalanmaya. Fatma Ana hemen yapar çayı yapmasına ama Asi konuşamaz hemen Kenan’la... salonda bekleyebilir mi misafiri... birazdan katılacak ona... ve odasına kaçıyor yakışmayan bir korkaklıkla. Ona varan demir ses... “Ben dönmeden asla bir şey yapma... beni bekle Asi... bekle’ diyor... ama neden böyle esrarengiz bir şekilde ayrıldı ondan... neden hiç bir şey açıklamadı ona.... Birde şu Kenan var başında... cevap bekliyor Asi’den, daha ne diyeceğini bilmiyor ona da... kabul edecek değil teklifi, ama seziyor babasına verilen kefalet karşılığı uzatıyor elini Kenan ona.

Aslan’da işler peşinde... İhsan’ın odasından aşırdığı tabancayla düşüyor oda Bülent’in izine. Önce Defne’ye yakalanıyor... ardından, peşinden gelen Asi’ye... belindekiyle... Ava gidiyor Aslan... Halep’e insan avına gidiyor... bu çocuk aslında hep doğruları söylüyor... ama kimse dinlemiyor. Asi endişeli... kötü Aslan’ın sicili... diretiyor... “gitmeyeceksin” diye. Ama engel olmaya kalkışmasın Asi... İhsan Bey, Bülent yüzünden içerde... böyle durup bekleyecekler mi... korkacakta bir şey yok, tek başına değil ki... bir sürü tanıdık var Halepte... bulduğunda vuracak değil ya o adamı, kulundan tutup getirecek efendice... inandırıyor bunu yapacağını Asi’ye.

Ayna... ayna... güzel ayna... söyle bana var mı Kenan’dan akıllı sanan kendini dünyada... İsteksizim aslında bu aralar içinde aynaya düşen görüntüler ile ilgili yorum yazmaya ama başka yol bırakmıyor bu eksik adam bana. Kenan soruyor iki kişilik çay getiren Fatma Ana’ya... “Ne güzel bir gün değil mi?”... Öyle mi... hangi alemde yaşıyor bu adam... bir tek e.min değil boyut boyut yaşayan... Kenan, daha kötü durumda ondan. O kadar uzun süredir Asi yok ki ortalarda... salona giren Defne’yi, o sanıyor önce... özel bir görüşme yapacaklarını söylemesine rağmen gelip başköşeye kurulmasından rahatsız olsa da bir şey söylemiyor o anlığına... Çay çoktan içip bitirilmiş... masadaki şekerlemeler ise ciddi bir tehtit altında. Nihayet geliyor Asi’de yanlarına... O geldiğine göre, Defne yalnız bırakır diye umut ediyor Kenan ama... o şekerlemelerine daha sıkı yapışsın bence... Ya da daha iyisi... bir çay daha içsin... koybolsun bu arada Asi yine... Aman almıyor... teşekkür ediyor Kenan... Acımaya bile başlıyorum ona, düştüğü şu halleri görünce. Defne’yi yerinden kımıltadması mümkün olmuyor Kenan’ın ne söylerse söylese de... birde sinir bozucu şu ses... Asi’nin telefonu mu ne... Asi... lütfen telefonununa cevap versene. Demir görünüyor ekranda... yüreği hopluyor Asi’nin... nasıl onu aramayı istemişti biraz evvel... hissetmiş olmalı Asi’nin huzursuzluğunu... arıyor sevdiği işte. Terasa yöneliyor... elinde telefonu hala çalar halde...

Demir ve Kerim, önlerindeki aracı takip ederek onları sınıra götürecek adamlarla güvenli bir yerde buluşuyor. Gelenler, ilk bilgilendirmeyi yapıyor... herkes kendi arabasıyla geçecek sınırı... riskli bu yolculukta telefonlar kapatılmalı... Demir ve Kerim’in telefonlarını Halep’te kullanmaları, onlara sınırı geçirtecek adamların güvenliği için sakıncalı. Demir rahat değil... Asi’yi son bir kez daha aramalı. Uzaklaşıp adımların yanından, tuşluyor Asi’nin numarasını.

Asi arşınlıyor terası... ama duyamıyor bir türlü onun sesini... “konuşsana” diyor çaresizlikle... hiç bir şey anlaşılmıyor ama hala... Demir, Asi’yi duyabiliyor mu acaba... Duyuyor duymasına ama sesini ulaştıramıyor ki ona. “Dinle beni... söylediğimi unutma... beni bekle... sakın aceleyle bir şey yapma...”... ne isyan ettirici bir konuşma bu böyle... yerimde durumıyorum onlar adına... “Başka bir telefondan ara” diyor Asi... bu hatta bir bozukluk var galiba. Demir daha net söylemek zorunda... ne kadar zor olsada... denemek zorunda. Bir kez olsun ulaşabilirse sesi ona, duymalı sevdiği... “Kabul etme teklifi” dediğini... Ama hep... ama her zaman... ama illaki orada... sürekli birşeyler karşı onlara. Yola çıkmaları lazım... adam geliyor yanına... kapattırıyor telefonunu zorla. Ona ulaşamadı... bir şeyler boğazını sıkıyor kıyasıya. Biliyor... Asi arayacak Demir’i ve yanıt veremiyor olacak ona.

Kenan sonunda Defne’nin yanlarında oluşuna bile aldırmadan... yineliyor sorunusu ona. Hayatı boyunca onu korumaya kollamaya talip olduğunu söylüyor bir kez daha. Cevap vermek için acele etmesini istemiyor... bunun çok önemli bir karar olduğunu da biliyor... ama en azından ne düşündüğünü merak ediyor... Asi önce anneleriyle konuşması gerektiğini söylüyor. Salon aynalarıyla konuşan biri daha içten bir cevabı hak da etmiyor...

Demir ve Kerim sınırdan geçiyor... ama planda zorunlu bir değişiklik oluyor... Bülent’in birlikte iş yaptığı adamlar devreye giriyor... Demir ve Kerim’e Bülent’in ölüsü... Bülent’in iş ortaklarına ise dirisi yaramıyor... Net bir haber gelene kadar adamlara ait güvenli bir yerde beklemek zorunda kalınıyor.

Entrikalar bu bölüm her yerde kol geziyor... Antakya’da Halep yollarından aşağı kalmıyor. Ebe’nin yardımcısının evini tespit eden Cemal Ağa... Süheyla’dan önce davranıp, Yasemin’i kendisiyle gitmeye ikna ediyor. Süheyla’yı boş bir ev karşılıyor.

Aslan’ın yolculuğu ise Demir ve Kerim’den çok daha iptidai seyrediyor... Bindiği Antakya - Halep minibüsünden Demir’lerin arabasının yan yola saptığını gördüğü yerde iniyor... yayan olarak peşlerine düşüyor.

Gün akşama dönüyor...

Demir ile Kerim’in getirildikleri güvenli denen yer, tüylerimi ürpertiyor... ne akıl düştüler bu adamların peşine, akıl sır ermiyor. Demir’lere bir müddet orada misafir edilecekleri söyleniyor...göya güvendeler. Bülent’i de aynı şekilde buraya getirecekler... merak etmesinler. Köhne binaya açılan avludan yukarıya davet ediliyorlar. Alındıkları oda da değil daha iyi durumda... sokağa bakan pencereler gazete kağıtlarıyla kapatılmış... iç avluya bakanı açık... camsız... çevrili demir parmaklıklarla... tek bir döşek duruyor dayalı duvara... birkaç eski püskü sandalye, bir de masa odada. Yapılacak bir şey yok... bekleyecekler burada. Demir iyi niyetlerin sürdürüyor inatla... umuyor ki Bülent’i sağ salim getirirler. Yatağa oturup elindeki sargıyı açıyor bu arada... “iyi iyi” diyor Kerim’e elindeki yara hakkında ama iç çektiriyor gördüğünde yara arkadaşına.

Telaşeli adımlarla bir adam giriyor görüntüye bu arada... gördük bu adamı iki kez daha... tır şöförü... ama olmadığı belli... hem Demir ile göz göze gelmişlerdi sınırı geçirtecek adamlarla buluştukları tır parkında... hemde Demir’in arabası plan değişikliği için yol kenarında durduğunda... telefonuna sarılıyor adam... “Efendim... şu an yerlerini tespit ettim.” “Beklemede kalın!” diyor karşısındaki ona.

Cemal Ağa’nın konağı... Neriman, Defne ve Asi... Demir’in Asi’nin yanına girip hesap sorduğu yatak odasında... aile toplantısı yapıyorlar bir arada. Neriman kaldıramıyor halde bütün yaşadıklarını... yoksa bir anne nasıl sorar kızına “Hayır mı diyeceksin Kenan’a”... Asi kendine getirmeye çalışıyor onu... “Anne... evlilikten bahsediyoruz... önce sevmek gerekmiyor mu?”... babalarının kefaletini ödeyecek diye evlenemez ki onunla... zaten çok kızar İhsan duyarsa. Neriman bu evliliğin babalarını kurtaracak tek çare olarak görüyor... kısır düşüncelerinde göremiyor bile aslında... Hiç bir şeyi çözmüyor dışarı çıkması İhsan’ın geçiçi olarak, verilen bu kefaletle. Bir çare düşünüyor Asi... ama bu Kenan ile evlenmek değil. Kenan onun için herhangi biri... ona aşık değil... olamaz... isyanlarda...

“Aşk” sözcüklerini kullanıyor Asi ilk defa... Kenan’a aşık olamaz, deli gibi aşık bir başka adama... Demir’e aşkını itiraf ederken açıktan açığa bir tek ablası farkında... Demir’se yok yanında. Neden dokunuyor Asi’nin Kenan’a itiraz ederken yüzünün aldığı o ifade bana... hoşnutsuzlukla çatılan kaşları... gözlerine yayılıveren, hayatına Demir’den başkasını sokma ihtimalinin tedirginliği... yansıyor ruhuma. Birkaç saniyelik bile değil... neredeyse çocukça itiraz anları diyebileceğim bu mimiklerde... gelip geçiyor ‘aşk’ en saf formuyla...

Yemek öncesi bir fırsat yaratıp arıyor Asi, Aslan’ı... ama net bir şey yok... gelişme olunca arayacak Aslan onu. Buluyor bu arada Aslan’da, aranırken sokaklarda Demir’in arabasını. Fatma Ana’nın gözleri Aslan yollarında... Defne’nin elinde ise telefon, Kerim’in telefonuna yokluğuna sitem mesajlar bırakmakta... Süheyla ise arayıp arayıp duruyor... ulaşamıyor onlara. Sonunda Leyla’dan çıkıyor haber... Kerim aramıştı, söylemeyi unuttu, birlikte bir iş seyehatine çıktı Demir ve Kerim. Herkes şikayetçi... Leyla görüşemiyor hiç kimseyle... hala neden orada duruyor bilmiyor... Melek’de şaşkınlık içinde... Asi istemediği biriyle evlenmek zorunda, Defne geldi Demir’den yardım istedi... hiç umursamadan iş seyehatine çıkmış o da... olacak iş mi şimdi bu ya... Süheyla’nında hiç içine sinmiyor bu aniden çıkan seyehat işi... takılıyor kafasına.

Cemal Ağa’nın konağındaysa Neriman, sofrada evllik meselesi konuşulacağını söyleyerek kurtuluyor Kenan’dan bir akşamlığına... Oysa konuşulan konu İhsan masada. Cemal Ağa’dan duymak istedikleri tek bir sözcük vardı hepsinin, söylemiyor inatla onu da. Üstelik bu akşam, himayesine alarak konuşturduğu Yasemin’den duyduklarından da güç alarak, açıklıyor... İhsan’a yardım etmeyecek... Asi daha fazla duramaz o ortamda. Ne kusurunu biliyor, Neriman’ın bilmediği Cemal Ağa, sorusu da cevapsız kalıyor bu arada...

Zaman ilerliyor ama ses yok Bülent’ten... Onlara sınırı geçirten adamlardan biri geliyor Demir ile Kerim’in yanına... ne oluyor boşuna mı geldiler buraya?.. Arap ortaklar Bülent’in peşine düşmüş... konuşmadan bulup yok etmek istiyorlar... onlarda Bülent’i sağ salim buraya getirmeye çalışıyorlar... Geride İhsan Bey hapse düşmüş, ailesi perişan olmuş kimin umurunda... Bülent’i almadan gitmeyecek Demir... kararlı buna. Derken emniyet görevlilerinin operasyonu yürüttükleri oda giriyor görüntüye... ilk defa amirin ağzından duyuyoruz, Bülent’te zaten içerideymiş onlarla aynı evde... işin rengi iyice kararıyor... belli ki adamlar iki taraflı oynuyor. Ama Türk yetkilililer Suriye polisiyle ortak operasyon hazırlığı yapıyor.

Asi kapanmış konaktaki odasına yine... Aslan’a bir arayışta ulaştı ama ulaşamıyor Demir’e... Kıvrılıp yatağın köşesine, dayıyor başını geriye... kapatıyor gözlerini bilinçlice... Düşünüyor olmak yetmiyor... görmeli Demir’i. Şu anda da tehlikede hissediyor kendini... tıpkı onu boğulmaktan kurtardığı gün gibi. Öylesine bir tehtit ki... müdahale edemez başkası, sadece sevdiği. Demir’in hayatına girişi... ne kadar fırtınalı gelişti. Kendini ona borçlu aslında... ya Demir yetişmeseydi!.. Gözlerini açıp onu karşısında gördüğü andan beri Asi’de olan tek şey Demir’in nefessizliği... onu gördüğü her yerde çırpınıp duruyor yerli yersiz yüreği... düşünmek bile kafi... her iki anlamda da Demir ona hayat verdi. Yine kavrasın öyle belinden... yine bir olana, soluksuz kalana kadar, paylaşsınlar Demir’i... dudaklarında gördüğü dudakları... gözlerinde arzu... ona hiç birşeyi düşündürmeyecek kadar kaybettirsin kendini... İlk karışmalaları her ikisini de hazırlıksız yakaladı... ama güneşin doğuşu kadar... yağmurun yağışı kadar doğaldı... her ikisini de yerle bir eden bir delilik anıydı... hala sürüyor o an, hiç bitmedi... şaşmıyor şimdi Asi, neden o zaman Demir bırakıp onu kaçtı. Gözleri açılıyor Asi’nin, Demir o kadar gerçek ki... yanında gibi... Kaşları çatılıyor, sevdiği sanki... ruhuna dokunduğu adama duyduğu özlem... yanında olma ihtiyacı... çözüyor dilini... ilk defa sayıklıyor Demir’i...

-Demir... nerdesin?..

Demir... odadaki tek döşeğe oturmuş yanlıca .... sırtını dayamış, başı rahatça yaslanmış arkaya... gözleri açık, oysa hayal görüyor o da... bazen dalar böyle, olmaz yanımızda... çok uzaklardadır o anda... Keşfetmiş gibi ışınlanmayı zamanda... ileri... geri... ve arzulanana. Demir söz konusu olunca gözleri söylüyor yine ne söylüyorsa... dalmışlık bir kademe daha derine kayıyor aniden... sadece görmüyor, sırılsıklam ıslanıyor artık kopup gittiği o çayırlıkta.

Yağmuru çocukluğundan beri sever ama Asi’ye yağarken o yağmur değiştirir her şeyi. Demir yağar olanca bereketiyle, uçsuz buçaksız o verimli yüreğe... o daha dokunamadığı saçlara... o karışamadığı toprağa... Sırılsıklam sevdiği baştan aşağıya. Akıp giderken Demir üzerinden, sessizce sevişir utangaç sevgilisi yağmurla... alamaz Demir ondan kendini... gözlerini... Sırf o mu durultur sanki Asi’yi... ya bu tecrubesiz kızın ona ettikleri... Ahdını tutacak, sırılsıklam kuşatacak bir gün güneşini... Bu nasıl bir delilik... Bu nasıl bir sevgi. Sayıklar mıydı yanlız olsa oda... “Asi...”yi...

Kerim’in aklı başına mı geliyor... Demir’e yönelettiği soruyla onu bir anda yanına getiriyor... “Biz ne yapıyoruz burda Demir... boyumuzu aştı bu iş... herşey karmakarışık oldu!”... oysa Demir ne yaptığını biliyor... Kerim açıkça soruyor... “Bunu Asi için mi yapıyorsun?”... kaşlar oynayıveriyor anında, Asi’nin adını duyunca. “Belki de kendim için” demesi güldürüyor Kerim’i... kolayca bırakmayacak arkadaşı peşini...”Asi için değil yani...”... Biraz uzaklaşan kamera görüntüsünün içine giriyor artık iki arkadaş... böylece elinin iki arada bir derede itirazına tanık oluyorum ansızın... tabi ki Asi için orada... ama... haksız yere suçlanan bir adam var ortada... bunda Demir’in de payı var... hesaplaştı yaptıklarıyla ve kesti cezasını... İhsan’ı kurtarmak boynunun borcu... Neden açık açık söylemiyor, bütün bunları Asi için yapıyor... bunu söylemek bu kadar zor mu?.. “Şimdi konu Asi değil... babası...” dese de Demir, Kerim’e hiç inandırıcı gelmiyor... gözlerini devire devire söyleniyor... “Yani şimdi bütün bunlar İhsan Bey için öyle mi... yapma be Demir”... İzzah edilecek ne var ki... ne söyleyebilir... susuyor Demir. Ben bile Kerim gibi düşünüyordum uzun müddettir... ama şu an o kadar e.minim ki... sadece Asi için değil, kendi içinde orada Demir.

Bir anda görüntüler değişiyor... duygusal dramadan, polisiyeye dönüveriyor dizimiz... simsiyah bir minibüs duruyor... içinden eli silahlı, karalar giymiş bereli adamlar hızla etrafa saçılıyor... tanıdık bir sima, şöför kılığındaki emniyet görevlisi onları yönlendiriyor... Derken, o da ne... Aslan görüntüye giriyor.. yüksekçe duvar gibi bir yerden Demir’lerin getirildiği binanın avlusunu gözlüyor... Bülent... Bülent ansızın kameraya yakalanıyor... ağzı, elleri ayakları bağlanmış... bir sandalyede öylece pısmış, başına gelecekleri bekliyor. Avluda ise üç milyon dolarlık bir telefon konuşması, bizimkilerin aleyhine neticeleniyor... emir geliyor... “Bitirin işlerini...”... Eli silahlı bir adam harekete geçiyor... durumu izleyen Aslan, daha adam odaya girmeden bağırarak, içeridekileri uyarıyor...”Demir... Kerim”... odaya yönelmek yerine, dışarıdan gelen tehtide yöneliyor eli silahlı adam... yaralıyor Aslan’ı ama bu Kerim’in ve Demir’in içeriden çıkıp, kendilerini savunmalarına vakit kazandırıyor. Silahlar patlıyor... yumruklar savruluyor... polis gücü tam da bu sırada yetişiyor... herkesi teslim alıyor. Demir henüz işini bitirmemiş... Aslan’ı hızla kolaçan ediyor... “İyi misin?”... Aslan onu bir kez daha uyaracak kadar iyi durumda... “Bülent içerde” diye Demir’i yönlendiriyor... Biliyorlar ki, tanığı susturmak bir kurşunluk iş... biri bunu akıl etmeden, Demir onu emniyete almalı... Demir, odaya dalıyor, Bülent’i bağlı ama canlı buluyor. Artık hangisi daha çok rahatlıyor, allah biliyor.

Gün yeni ağarmış... güneşin aydınlığı henüz hiç bir yere vurmamış... operasyon yapılan bölge yavaş yavaş tahliye ediliyor. İki ülkenin emniyet görevlileri tokalaşarak ayrılıyor... bizimkilerde, tanıklarıyla birlikte Türkiye’ye giriş yapmak üzere sınıra doğru yola çıkıyor.

Asi dedesinin şehirdeki konağını erkenden terkedip, çiftliğin yolunu tutuyor. İlk durak... Demir’in çiftliği... Süheyla, eve görüşmeye çağırdığı avukatı görmesin diye, Asi’yi bahçe girişinde karşılıyor... Asi, Demir’i soruyor, telefonu cevap vermiyor. Hazır cevap Süheyla... “İş seyehatine çıktı” diyor... on günlük bir seyehat. Asi donuk... sanki o on günlük yokluk hiç bir şey ifade etmiyor. Sorunlar üst üste geldikçe... onlara tepkilerinizde farkılaşıyor... garip bir savunma gelişiyor... sanki herşey olağanmış gibi karşılamak, onlarla başa çıkmanın yoluymuş gibi görünüyor... ‘Bekle beni’ derken bu on günlük iş seyehatini mi kastetti Demir... bunu nasıl yapar? Demir yok... babası yok... kendini yapayalnız hissediyor. Kararını açıklamak üzere Kenan’ı çiftliğe çağırıyor.

Terasta bekliyor misafirini Asi... yağmur yağmış o gece... kemerli kubbeye rağmen koruyamamış kendini oralar... ıslak yerler. Terasın duvarına oturmuş Asi... yatıştırmış gözlerini... yüreğini... Yapılacak tek bir şey vardı... onuda geciktirmeden yapmalı. Kenan mutlu sonunda yalnız bulabildi onu... hevesle soruyor... ailenle konuştun mu? Bu kadar tanımıyor işte Asi’yi... Kenan’ın onlar için yaptıklarına minnettarlar... ne yaptıysa o güne kadar... ama Asi... evlenmeyi düşünmüyor. Kenan’a hiç o gözle bakmadı... onu hep iyi bir insan, bir arkadaş olarak gördü... evlilik arkadaşlıkla başlar gibi görünsede, Asi için öyle değil... evlenmek için daha fazlası gerek. Anlayabilir mi Kenan bunu?..

Yanıp yanıp tutuşmak... kalbi yerinden fırlamak... çekilmek... çekilmek... ne yaparsa yapsın o adama çekilmesini engelleyememek gerek. Daha tek bir ‘aşk’ dokunuşuna sahip değilken... yokluğu boşluk, varlığı dünyaları getirirken... onu beklemek gerek...

“Kenan... olmaz.”

Kenan vazgeçmiyor... Asi’nin, babasını kurtarmak için onun teklifini kabul ederse önce Kenan’a haksızlık etmiş olacağını söylemesine rağmen... diretiyor. Herşeyin Asi’ye hızlı geldiğini sanıyor... ‘hız’ ne demek bilmiyor... onun kendini sevmesi için zamana ihtiyacı olduğunu sanıyor. İhsan’ın kefalet parasını ödeyerek, Asi’nin gözüne girme planına sıkı sıkı sarılıyor... Hemen avukatı arayarak kefalet işlemlerini başlatıyor.

“Evet” demedi Asi... ama sesini çıkarmaması... zamanla... belki... Asi’nin Kenan’ı sevebileceğini düşündüğünü sanmasınına yetti... bu da Kenan’a hissettirilmiş bir umut değil mi? Demir on günlüğüne yok... babası hapiste... Onları bu ana getiren olaylar... babasını hapisten çıkarmak ve çıkarmamak gibi ağır bir baskı... Asi doğru düşünecek halde mi ki?.. Gerçekte aranması gereken uzun vadeli çözüm yerine, ileriye dönük düşünmek yerine... bir an önce babasını oradan kurtarmak isteyen Asi... ne kadar sağlıklı düşününebilir ki. Bazen sığınılan suskunluk o kadar engellenemez ki, şu anda Asi’nin elinden gelen başka bir şey yok gibi.

Sınır yolunda... araba ilerlerken, Bülent’in kurtarılmasıyla ilgili sırlarda yavaş yavaş çözülüyor. Bülent, sığındığı sandığı adamın eline düşmüş... onu açık arttırmaya çıkarmışlar, fazla verene satacaklarmış, meğer. Öldürmek için Arap ortakları peşindeyken, Demir’ler pazarlık için devreye girerek emniyet yetkililerinin onu bulmasına yardım etmişler. Hayatını Demir’e borçlu... İhsan Bey’e de dua etsin Bülent. Yaşamını alt üst etti arkadaşının ama sayesinde canı kurtuldu. Gerçi, henüz bitmedi her şey... Demir biliyor ki, Bülent itirafını yapmadan İhsan Bey kurtulması mümkün değil. Hiç beklemediği bir ‘eyvallah... sağol’ geliyor yanıbaşından... Aslan teşekkür ediyor Demir’e... vaktinde davranmasaydı... şu an orada olmazdı... ama o da Demir’lerin hayatını kurtardı... Aslan iyiyse mesele yok, herşey yollu yolunca tamamlandı. Aslan’ın kanı birtürlü ısınamadı Demir’e... değişeceğini de sanmıyor ama o başka mesele. Gülüyor Demir... bu deli dolu delikanlının bıçağının açtığı iz hala taze elinde... onun yüzüne karşı ileride de sevemeyeceğini düşündüğünü söylemesi... hoşuna gidiyor... bunu dert etmiyor... harbiliğinden hoşlanıyor... onu sevmeyecek... zaten herkes herkesi sevecek diye bir şey de yok yeryüzünde...

Bülent’e dönüyor artık Demir... asıl önemli olan onun Emniyet’te doğru ifade verecek olması... Belli ki Bülent’inde vakti olmuş düşünmek için ölümü beklediği günlerde... vicdan azabı çekiyor için için... büyük haksızlık etti arkadaşına... suçsuz olduğu halde onun yüzünden içerde. Onu temize çıkaracak... merak etmesin hiç kimse. Bu söz gevşetiyor bir parça daha Demir’i... onu bulduklarından beri daha rahat ama son noktayı koymadan, İhsan Bey’i dışarıda görmeden huzur bulmayacak her halde.

Kenan bankaya parayı yatırıyor, avukatta resmi işlemleri başlatmak üzere, Asi’yi de baraberinde alıp, ceza evinin yolunu tutuyor. Evraklar görevliye teslim ediliyor. Avukat gelişmelerden Demir’i haberdar etmek için bir kez daha Demir’i arıyor... İlk arayışında bulamamıştı, belki bu sefer bulabilmeyi umuyor.

Sonunda sınır geçiliyor... Kerim heyecan içinde... her ne kadar Demir yaşadıklarını büyütmemesi için onu tembihlese de, içi içine sığmıyor. Birşeyler oldu bitti arkadaşının dediği gibi ama az şey mi yaşadıkları. Hemen Defne’yi aramak, Bülent’i getirdikleri haberini vermek istiyor. Bu kahramanlık haberini önce Demir’den duysunlar istemiyor. Daldan dala konuyor keyifler iki arkadaşın konuşmasında... alıyorlarlar memurların geri verdikleri telefonlarını... Demir telefonunu açar açmaz çalmaya başlıyor... arayan avukat... Kerim’le sataşmalarının yüzüne yaydığı güleç ifade öylece kalakalıyor. Dalıp gidiyor ona ulaşana... gözlerini güneşe kısan yanak kasları bile pervasızca sarkıyor duyduklarıyla... kefalet yatırılmış, yatıran Kenan mış... İçi öfkeyle yanmaya başlıyor... kızgınlıkla yanıyor... yandıkça birşeyler yok oluyor... ‘boş’luk yakar mı... hem de nasıl yakıyor. Elçiye zeval olmaz ama hırsını elindeki cep telefonunu arabaya vurarak alıyor... Bülent bulundu bu başka mesele... ama bütün bunların uzağında Asi’nin onu beklemesiydi, aynı zamanda da mühim olan. “Bekle beni” diyebildiğin birilerinin olmasının güzelliğinden bahsediyor bir dostum... bu güzelliği kaybediyor işte Demir. Elleri kolları bağlı bu ‘beklemeyiş’te ...kayıp gitti o güzellik yetişemeden. Kenan’ın kefaleti ödemesi, Asi’nin Kenan’ın evlenme teklifini kabul etmesi... bunu kabullenemez. Onun hakkında bu kadar yanılmış olamaz... hissettikleri bu kadar yanlış yerleri bulamaz... O kadar e.mindi ki onu bekleyeceğinden... bir yanıt almamış olsa da ondan... biliyordu... O Asi, kendisi Demir ise ... sevdiği onu sorgusuz sualsiz bekleyecek. Nasıl beklemedi onu... nasıl yaptı Asi bunu...

Avukata talimat veriyor... sakın o para kullanılmasın... ihtiyaç kalmadı, Bülent’i getiriyorlar. Avukatın şaşkınlıkla ağzı açılıyor... Bülent herşeyi itiraf edene kadar da kimseye haber verilmesin, boşuna heveslendirilmesin insanlar. İyi de... cezaevinde... avukatla birlikte Asi... Avukat ona ne diyecek.... İsmine bile tahammül edemiyor o an Demir... öyle ya... başka nerede olabilirdi Asi... kendini feda ettiği babasının yanında. Ayıp ettiğini bile bile telefonu kapatıyor hiç cevap vermemek adına. Avukat şaşkın... işlemleri durduruyor hemen... memurun yanından çıkıyor ama şaşkınlığı daha geçmemişken Asi’ye hesap vermek zorunda...

Emniyete geliyor Suriye yolcuları... Bülent sorguya alınıyor, Demir ifade veriyor... bir odadan bir odaya gidiş gelişler sürerken avukatla birlikte Emniyet’e gelmiş olan Asi onu farkediyor. Gözü onun koridordaki görüntüsüne takıldığında... yüreği kabarıyor, dönmüş sevdiği... bir an bile düşünmeden, özlemle... sevinçle ardından sesleniyor... “Demir”... Demir duyuyor... duruyor... kim... hangi allahın kulu ona böyle seslenebilir... o işte... Ama bu seslenişe duran ve dönen Asi’ye, Demir değil... Kim bu yabancı... nedir güzlerindeki Asi’yi suçlayan acı. ‘Bekle beni’ diyen sevenden tek söz yok onu gördüğünde yeniden. O an var ya... Demir’i koridorda gördüğü ilk an... sevinçti... mutluluktu... ‘güzellik’ti Asi’nin gününe gelen... ‘Güzellik’ini kaybetmiş bu adamın gözlerindeyse... acı ve hayal kırıklığına yer var sadece, Asi tutunacak yer bulamıyor o an için Demir’in gözlerinde.

Bülent Bey yavaş yavaş çözülmeye başlıyor, en azından İhsan Bey’in suçsuz olduğunu itiraf ediyor. Artık Demir’in yapacak bir şeyi kalmadı... Emniyet Müdürü’yle görüşmesi de bitince gitmek üzere dışarı çıkıyor. Koridorda Asi’nin beklediğini biliyor... Asi ona yeniden seslenmese, sanki yanından geçip gidecek öylece... o herhangi biriyimişçesine. Ama Asi onu durduruyor... “Demir... Bülent Bey yakalanmış... sen nasıl haber aldın? İçerde neler olduğunu biliyor musun?”... Duruyor onun müdahalesiyle... ama söyleyecek tek bir söz yok gibi görünüyor Demir’de. Devam ediyor cevap vermeden Asi’ye. Asi bırakmaz bulmuşken Demir’i... takip ediyor onu Emniyeti’in ana girişine... tekrar soruyor, “neler oluyor içerde?”... Konuşmak istemiyor ama onu da öylece bırakıp gidemiyor Demir... istikrarsız bir ruh hali içinde. O soğuk duruşunun altında, içindeki deliyi dinlese... Asi’yi kollarından tutup sarsacak... hırpalayacak... hesap soracak... elleri ona dokunduğunda, bir daha belki de kendini alamayacak... ama bu Demir’i bir adım daha ona doğru açacak... Soruyor karşısındaki bu karmaşa yumağı... bir sürü soru belli ki onun da içinde. “Neden konuşmuyorsun benimle?”... Çünkü konuşacak bir şey yok diyor Demir... gözleri hala ondan başka yerlerde. Asi artık e.min... soruyor bu seferde...”Ne oldu?.. Yüzüme bile bakmıyorsun?”... Gözlerini kaldırıp Demir... bakıyor Asi’ye... ama bundan korkuyordu işte...

-Sana bekle demiştim... bana güvenmedin... dahası en berbat yolu seçtin... hemde hemen. Benim tanıdığım Asi, satın alınamaz,.. mücadeleci... gururlu biriydi. Ama seni tanımamışım.

Söz konusu Demir, değil mi... bilmem lazımdı... gözlerinden başka bir şeye ihtiyacı yok... sarsıyor, hırpalıyor Asi’yi gözleriyle de... Sözleri ise hesap sormaktan ziyade “çok yazık” dercesine kendine. Rüzgarı arıyor gözlerim... bir ara savurmuşlardı Asi’nin saçlarını Demir’e ama yok tek bir esinti bile şu an görüntüde... Başka başka yerlerde durduklarını düşünüyor Demir... oysa ‘aynı yerde fakat karşıdan bakıyorsunuz birbirinize’ dedirtmek istiyorum o serseri’yi bulup Demir ile Asi’ye... Yetişiyor yetişmesine ama çok geç... Demir onu bırakıp gittikten sonra, uçuşturuyorlar Asi’nin tellerini... ama teselli edebilmekten çok uzak ne etselerde.

Asi Demir’in ardından bakarken avukat yanına geliyor... bilgilendiriyor... Bülent ifade vermeye devam ediyor... ama durum şimdiden ‘gözünüz aydın’ denecek kadar iyi görünüyor... Asi artık anladı ... Demir onu beklemediğini sandı. Ama neden buradaydı? Avukat anlatıyor şu ana kadar olanı... Demir, Bülen’i Suriye’ye gidip alandı... oydu isteyen kefalet işleminin durdurulmasını... Aslan isminde biri de hafifçe yaralandı.

O gece Asi çiftlikte yalnız yine... sadece o mu, ruhu yalnız bu gece... ne şöminenin ateşi ısıtabiliyor, ne sevdiğinin feneri yanıyor... kapkaranlık bir gece... sopsoğuk bir gece. Tutunabildiği tek şey, salıncağının ipleri ellerinde... hayallere döndürmüyor bu akşam onu salıncağı... sallamıyor Asi’yi keyifle bile. Dağ, taş... bir olmuş fısıldıyor... “Sana bekle demiştim”... Sözleri... sesi... gitmek bilmiyor... her tekrarlanış yeni yeni acılar sürgün verdiriyor yüreğinde, herşey daha iyi olması gerektiği halde. Beklemediğini sanıyor Demir onu... kendinden çok Demir’in derdinde. Kendi yerine bu yanılgının tutunmasına izin veremez sevdiğinde... Onun fenerleri yok... ama Demir sevgisi var içinde... ‘İnanç’ı... ‘güven’i bulup getirebileceği bir yer olsa... düşecek o da bu yollara, neresiyse... Ama yok... tek yol konuşmak sevdiğiyle... Demir’iyle.

Kerim yaşadıklarını ballandıra ballandıra evdekilere anlatırken ve herkesin yüreğini ağzına getirirken, Demir gelir gelmez odasına kapanıyor... keyfi yok kimsenin canını sıkmak istemiyor. Mekansal bir sığınağı olmadı onun... ama zaten ruhsal sığınağının içinde yaşıyor hepten. Demir’in sınırlarına çektiği çitleri de cabası... onu göremesinler bile uzaktan. Yalnızlığı içinde bir yerlerde durağan... güvenini boşa çıkarmayan, kimsenin elinden alamadığı tek yaşam... inançla yaşadığıydı bu sakin liman. Asi’ye açtığı yanları, çıktığı anları bu sığınağından... gerçek yaşam. Asi, beklenmedik bir fırtınaydı... ne çit bıraktı... ne yalnızlık... Eteklerimiydi ona savrulan yoksa Asi’mi, çiftlik yolunda onu ilk gördüğünde... saçlarından geçen rüzgarlar o asi kokuyla yaşamını doldurdu... yalnızlığının her köşesini buldu. Onunla tattığı iki kişilik yaşam... iki kişilik özgürlük... rahat vermiyor artık... sığınmaya çalıştığında bile eğreti geliyor yalnızlığı ona. Dört dönüyor odasında. Sığınacak bir şey kalmamış olduğunu görmek yalnızlığında... öfkeden ateş püskürtüyor o sakin görüntüsünün ardında. Kalkıyor ucuna kıvrılığı yatağından... nasıl geçer bu mahpusluk... Demir’in hapishanesi, zaman.

Gözlerine versin bari bir parça özgürlük... bakıyor dışarı camdan. Görmeyi beklemiyor ama özgürlük geliyor işte karşısından... Şaşırarak karşılıyor Asi’nin ona gelen adımlarını çiftlik yolunda... mücadele dolu o adımlar kararlılıkla geliyor Demir’i bulmaya... Gece dememiş... Demir’i dinlememiş... geliyor... ardından. Yalnızlığının yıkıntılarından yeni bir yalnızlık inşaa etmeye çalışacağını düşünürken o, yeniden... Demir’i göze almış... geliyor Asi, cebren. Bu geliş... yalnızlık falan bırakmıyor içinde Demir’in... Mucizevi bir dokunuş alırmış gibi yalnızlığını üzerinden... bir tamlık... bir doluluk... taşıyor gibi Demir’de her yer, o üstünden akıp giderken... ona böyle gelirken. Bedeni nasıl tanıyor Asi’yi... birşeyler içinden yukarı yukarı taşarken... sıkı sıkı kapatıyor Demir dudaklarını... Onu beklemedi... ona güvenmedi... tanıdığı Asi, direnemedi. Şimdi ona gelişi, değiştirmiyor gerçekleri... dindirmiyor Demir’i... ne içinde yaşadığı hayal kırıklığını ... ne öfkeyi. Çekilip geri, kapatıyor perdeyi.

Asi kararlı... ne geceyi dinliyor... ne Demir’i... hatta şu anda Leyla’nın bu evde oluşunu... ondan Demir’i soruşunu. Demir’le görüşmek istiyor... yapmalı bunu. Ama gelen haber çitlerini şimdiden yenilediğini gösteriyor Demir’in... yalnızlığı kırılgan, öfkesi asi etkilere açık... ama sınırını bekleyen gardiyan... çok memnun, Demir’in uygun olmadığını, Asi ile görüşmek istemediğini söylerken. Demir’e ulaşmak kolay değil hiç bir zaman... hiç olmayacak zaten.

Sabah erkenden, avukat arıyor Demir’i... Bülent’in İhsan’ın suçsuzluğunu itiraf ettiği sorgulama tamamlanmış... suçlama düşmüş... gün içinde çıkıyor İhsan Bey... bu dosya kapanıyor bugün. Sevinç yok Demir’in gözlerinde... bir vazifeydi bu, tamamladı. Bu haber... Asi’siz yüreği... çarptıramıyor göğsünün içinde. Tersyüz etti Asi’yi şimdi gözlerini gezdirdiği yoldan ona gelişinde... istediği bu değil miydi... neden özlemle bakıyor hala Kozcuoğlu çiftliğine...

Asi’nin sevinci buruk ne kadar fazlasını istesede, babasına kavuştu kavuşmasına ama onu daha ilk gördüğünde, ‘Demir’i beklemediği’ dilinde.. şimdi sırası mıydı bunu söylemenin... ama fikri de zikri de... Demir’de.

Kozcuoğlularının avlusu bekliyor arşınlanmak için İhsan’ı... Fatma Ana’nın ‘çok şükür’leri... Ökkeş’in mangal vaadleri... birde içi boşalmış çiftlik tesisleri karşılıyor İhsan’ı... sevinçsiz onda da tahliyesi... Asıl mücadele şimdi başlıyor... burada... çiftliğinde... bilmez mi. Maliyecilerin hallaç pamuğu gibi attığı odası, derlenip toplamış neyse ki... Oturup diz dize Asi’yle soruyor aklındaki ilk soruyu... Kenan’ı... teklifini... alıyorda bir parça bilgi. Neriman ve kızlar dönüyor çiftliğe... yarım kalıyor konuşmaları... Kızların sıkı sıkı kucaklaşmalarını gölgede bırakıyor Neriman’ın uzaklığı. İhsan içerde, Neriman dışarda cendere içindeydi bu zaman içinde. Bildiği, inandığı herşeyin çatırdadı bu hapislikte... Kocası... Babası... hatta kendisi kim... şaşırdı bu anne... Yeniden bakmalı herşeye... farklı bir gözle. Duygusal bir kadın o... çok çektirebilir etrafına kendi belirsizliğinde. Şu ana kadar olup bitenler dengesini çoktan bozdu bile, ne yapacağını bilemez halde.

İhsan gecikmeden Aslan’ı ziyaret ediyor onun için yaptıkları adına... Defne ise Kerim’i... dünya dönüyor bir tek onların sevinçleri etrafında... Defne Kerim’in kollarında. Kocaman gülücükler dudaklarda... gözler birbirine kenetli... babası için neler yapmış Defne’nin sevgilisi... onlar böyle sarmalanmışken kumrular gibi, Demir çıkıyor yanlarına... Gözlerindeki ne?.. Yalnızlık... ‘Issızlık’ diyorlar son günlerde... Böylesi bir yakınlık... hiç olabilecek mi Demir adına... bu güçlü adam nasıl hasret tek bir temasa. Eskiden umursamazdı Kerim’in sevgilerini ama Kerim ve Defne arasında gördüğü yakınlık farklı... bambaşka... dokunan bir şeyler var ıssızlığına... bu yakınlığı kendi adına özleten bir şeyler var onlarda. Defne teşekkür ediyor ona da... çok şey borçlular her ikisine de, farkında. Gene de gözlerinde, kahramanını koruyan bir eda ile çatmadan duramıyor babasını kurtaran bu dosta... “Sevgilimi birdaha tehlikeye atma!”...

Masa kuruluyor yine... herkes etrafında.. sevilen yemekler tütüyor, buharları hala üstünde... mangal yakılmış... acı biber turşusu eksik kalmasın, konsun masadaki yerine... ama her şeyi yerine koymak mümkün değil. Ceylan gitarını bulamıyor bir türlü... gören var mı nerede olabilir acaba. Asi açıklamak zorunda kalıyor... paraya ihtiyaçları olduğu için satmak zorunda kalındı bir kaç parça eşya, Ceylan’nın gitarıda bunların arasında... Neriman’ın acı sözleri peşpeşe geliyor hem kızına, hem kocaya... Bazı şeyler yalnız konuşulmalı... hatırlatmak zorunda kalıyor İhsan, Neriman’a.

Çiftiğin çalışma odası... Avukat Bey, İstanbul’a yola çıkmadan evvel, müvekkiliyle görüşmeye geliyor son kere... İhsan Asi’yi de çağırtıyor yanına, içerlerken çaylarını Mehmet Bey ile. İhsan’ın aleyhine açılan dava kapanmış, bundan sonraki herşeyi halledebilirler kendi kendilerine. Ama bir yalnış anlaşılma var düzeltilmesi gereken... Herkes kendisini, Kenan Bey’in tuttuğunu düşünüyor oysa Demir Doğan getirtti Mehmet Bey’i oraya... duyulmasını da özellikle istemedi konunun buralarda. Demir’in talimatıyla devre dışı bırakıldı, Kenan’ın kefalet parası da... çünkü Bülent bulunmuş, gerek kalmamıştı bu paraya. Teşekkür edercek çok sebepleri var gerçekten o adama.

Mehmet Bey’i uğurlamak için çıktıklarında çalışma odasından, elinde Kozcuoğlu’larına layık bir tatlı tepsisi karşılaşıyorlar Kenan ile... nede olsa müstakbel kayınbabası dışarı çıktı kendi sayesinde... Oysa İhsan bambaşka bir fikirde... bir adam ki o, borç içinde... Allahtan kullanılmasına gerek kalmadı o paranın, asıl suçlu polise teslim edildi ve tamamen aklandı bir delikanlı sayesinde. Neriman’a düşüyor uğraşmak bu uzak akrabayla yine... bu sefer çay falan yok... harbi sözler ikram ediliyor en demlisinden bu misafire... ‘Asi uymaz Kenan’a... baksanıza kim söz geçirebiliyor ki kızına!”... Bu gün gerçekleri öğrenme günü gibi şehirde... Neriman’ın da öğreneceği bir şey var... Kenan’ın ağzından duyuyor, babasının Asi için pazarlık ettiğini bu genç ile... aralarındaki ihtilaflı arazileri kendi üzerine almak üzere...

Bir görevi var İhsan’ın... Demir denen o delikanlıya teşekkür borçlu ve Asi’de olmalı o bunu yaparken yanında. İtirazını dinlemiyor kızının, tuttup kolundan çekiyor yanıbaşına... Dün gece Asi’nin yalnız başına... ümitle yürdüğü o yolda... Asi şimdi babasıyla yanyana. Ne güzel bir güneş var... vuruyor her yanlarına ara ara, onlar Demir’lere doğru kararlıkla yol aldıkça... İlk terastaki Melek farkediyor gelenleri, haber veriyor Abi’ye... Süheyla’ya... Demir’de, teyzesi’de çıkıyorlar çiftliğin kapısına, samimiyetle karşılanıyor haksızlığa uğramış bu baba. “Geçmiş olsun” diyor Demir... canı gönülden inandı onun suçsuzluğuna... vicdan azabı çekti bu adama yaşattıklarına... hak ediyor teşükkürü gerçektende, yaptığı her şey için bu adama. İhsan’sa Aslan’dan ve Avukattan duydu gerçekleri... cesaret isteyen yaptıkları işleri... onların sağ salim dönmelerine sevindi... Demir’e borçlu özgürlüğünü İhsan... daha da önemlisi şerefini... Yaptıkları için teşekküre geldi... Demir’se mahçup, gözlerini kaçırarak kabul ediyor bu teşekkürü. Asi’nin gözleri Demir’de... ondan gelebilecek bir yanbakışı yakalayabilmenin peşinde. Oysa sanki hiç yokmuş gibi Asi Demir için... bütün ilgi İhsan Bey’e.

İhsan Bey’de zaten bir şey konuşmak istiyor Demir’le... ona “Konuşabilir miyiz?” diye sorarken ve “Tabi...” karşılığını alırken bambaşka bir dönem başlıyor her ikisi içinde o anda... Bunun en belirgin özelliğini Demir’i kolundan tutarak ve birlikte yürümeye yönlendirerek, İhsan veriyor en başta... Ne konuşacak İhsan Bey onunla?.. Ondan gelecek hiç bir şeyi kabul etmeyecek olan İhsan, birşey isteyecek ondan aslında.

Yine böyle... ne geleceğini kestiremediği bir konuşmada kaybettiklerini... geri kazanacak Demir... İhsan Bey’in isteğini kabul etme aşamasında.
 
 
13. Bölüm
Kapsamlı Fragman