Sample picture
 
Demir farklı ağızlardan duydu hep İhsan Bey’i... başka başka vesilelerle duydu... iyiliğini... dürüstlüğünü... çalışkanlığını... toprağa bağlılığını... Kendi kanısını oluşturdu onunla ilgili sonraları... Kızını tanıdı... sevdi... Şimdi de İhsan’ı dinliyor İhsan’ın ağzından kendiyle ilgili... Sürpriz değil onun için, kestirebiliyor zaten... o hiç büyük kazançlar peşinde olmadı... büyük borçlar altına da girmedi. Bu topraklar dünya kadar eski dedi ve toprağa sarıldı... ailesine sarıldı... sadece yaşamak için çalıştı. O arkadaşına güvenmeyi seçerken... iş piyasasında pişen Demir... olacakları hissetmiş... araştırmayı seçmiş... Bülent’in kirli işler çevirebileceğine dair bilgiler edinmişti. Göremedi İhsan bunu. Sırada vadesi çoktan geçmiş olan son senet var. Her ne kadar “Vade sorun değil” dese de Demir, sorun ediyor ve meseleyi aklıselim ile çözmek istiyor artık, İhsan. Onun hataları yüzünden az daha fırsatçı birinin oyununa geliyordu kızı... böyle bir şeyin olmasına müsade etmeyecek tekrardan.

Konuşma boyunca gözler ara ara serbest bölgelere kaçırılıyor... bir yürüyüp bir duruluyor... sanki yaşananlardan rahatsızlar, birbirini bulduğunda bakışlar. Kolay değil her ikisi içinde konuşulanlar...

Demir kabul ederse... borcu karşılığında arazisini işletmeyi... çiftliğinde çalışmayı öneriyor, bu mağrur adam. İki çiftliği birden düze çıkarabilirler... bu konuda Asi’de İhsan’a yardımcı olacaktır, hiç kuşku duymuyor Demir bundan. “İyice düşün” diyor İhsan... “Kararını ver..” Hemen yanıtlamasını beklemiyor ondan...

Asi’ye dönüyor geldiğinden beri ilk kez gözleri Demir’in... kendi gözlerine hapsettiği hatıralarında dolaşıyor... karanlıkta... yağmurlu bir gecede... onun yanında çalışmayacağını söyleyen Asi karşısında... kendi sesi kulaklarında, “iyice düşündün mü”diyen ona... “Bu kesin ve değişmeyecek bir karar” diyor Asi, uzaklarda... Ne düşünüyor şu an tekrar onunla çalışmak konusunda... yine suçlayacak mı, senetleri unutturmamak için elinden geleni yapmakla.... borçlarını hatırlatmakla. “...çiftliğe gelmiyorum” diyen Asi, babasıyla mı gelecek onun kapısına. Yine dengeleri bozacak birşeyler hayatlarında.

İhsan’ın teklifini düşünecek Demir... dönüyorlar onları çiftlik kapısında bekleyen kızların yanına... gelip geçiveriyor Demir’in bakışları Asi’yi bir anlığına... yakalıyor Asi bu bakışı... bir ‘can’ alıyor Demir’den... sığınıveriyor babasının yanına. Kerim’de çıkmış bu arada bahçe kapısına... teşekkürünü alıyor İhsan’dan oda... tehlikeli işlere kalkışmışlar ama. Asi mutlu görünmüyor... babası yanında oysa onun yüzünden düşen bin parça hala. Demir daha fazla önüne geçemiyor kendinin, alamıyor artık Asi’ye bakmaktan gözlerini daha fazla. Üzülmesin istiyor Asi... ama onu beklemeyerek nasıl üzdü Asi’de onu... daha da kabullenilmezi, seçtiği yolu... hatırından çıkaramıyor bir türlü bunu. Fırsat bu fırsat soruyor Kerim arada... ziyarete gelebilirler mi İhsanlara.. mümkünse, en kısa zamanda. “Bakarız... tabi... olur...” uzaklaşıyorlar Asi’yle kol kola. Evet mi demek istedi İhsan bütün bunlarla... Melek’in gülüşü cevap veriyor Kerim’in sorusuna.

Demir’se Asi’nin ardından ona bakmayı sürdürüyor... nasılsa dönüp ardına bakmaz Asi... gururu müsaade etmez böyle bir şeye... Yüz ifadesine yayılanları silmeye hiç gayret etmiyor Demir bu nedenle. ... ‘Asi’ diyor, o gözler... Nasıl kızgınlığımı bile bastıran bir etkiye sahipsin üzerimde... nasıl bağladın beni kendine... bakmaya da doyamıyorum, sana da kıyamıyorum... ama bana ulaşmana izin vermeyeceğim hemen öyle... Unutmadım beni beklemediğini... bunu sana da unutturmayacağım, bil böyle. Bekleteceğim seni Demir’e... O bekleyişin sonunu düşünemiyorum bile... cezamıza karşılık gelecek bir ödül olacak bu her ikimiz içinde.

Sohbet ediyorlar İhsan ile Asi çiftliğe dönüş yolunda... sormuyor hiçbirşey... ama anlatmasını bekliyor babasının olan biteni. İhsan itiraf ediyor ki... o delikanı hakkında kanaati değişti... zor günlerinde yanında olması İhsan’a cesaret verdi... Demir’e iş teklif etti... son senet karşılığında topraklarını işletmeyi önerdi. Şu an için sadece düşüneceğini söyledi ama eğer İhsan Demir hakkında yanılmıyorsa, kabul edecektir bu teklifi... ve bir şey daha... Asi’nin de ona yardım edeceğini söyledi... Asi’nin merakı artık dışa vuruyor... neredeyse babasının ne düşüneceğini bile umursamadan soruyor... “Benden bahsedince ne dedi?”... sesindeki merak silinmeden daha yüzüne yerleşiyor kaygının izleri. İhsan tanımaz mı kızlarını... hele Asi’yi... öylesine sorar mı o hiç bir şeyi... birde Demir ile ilgili... Bu genç adam ne demeliydi?..

Asi’nin suskunluğundan birşeyler çıkarıyor ama birinci ağızdan öğrenmeli... “Söyle bakalım senin anlatacak bir şeyin yok mu?” Yoksa tekrar Demir’le çalışma ihtimali canını mı sıktı? Demir’e yakın olmak, onunla çalışmak değil şu an Asi’nin sorunu... asıl Demir iyi şeyler düşünmüyor bu aralar onunla ilgili. İhsan adını koyuyor sorunun... ”Kenan meselesi mi?” Demir, Asi’ye bekle demişti, kefalet yatırılınca Asi’nin Kenan’ın teklifini kabul ettiğini sandı... İhsan şaşırıyor... “Sanıyor mu?”... bende İhsan’a şaşıyorum... Asi’yi dizinin dibine oturtup konuşurken söylediklerini duymadı mı... Asi, Kenan’a ‘evet’ demedi... Kenan teklifinde ısrar edip bekleyeceğini söylediğinde Asi’nin sessizliğinden umut buldu. İhsan neden bu kadar şaşırıyor sanki ilk defa duymuş gibi bunu.

Demir’se kararsız... ailesiyle paylaşıyor İhsan Bey’in teklifini... Süheyla bir parça şaşkın, Melek ise sevinç içinde... Asi’in her gün gelecek olma ihtimali güller açtırıyor yüzünde, sesinde... Kardeşinin ağzından duyduğu ‘Asi’ çatıyor abinin kaşlarını... biraz düşünmesi lazım bunu. Demir çiftlik işlerinden anlamaz, onlarda zor durumda... Melek’in sandığı kadar toz pembe değil herşey ama, bu teklifi kabul etmesi halinde... sadece Asi değil işçisi olacak İhsan’da. İnsan nelerle karşı karşıya kalıyor, boşuna söz olmamış ‘Gün olur devran döner’ bu hayatta. El kadar Süheyla önce yardıma giderdi ablasına... sonra işe alındı o da... yıllarca işçi olarak çalıştı Kozcuoğlularında. Şimdi İhsan işçilik edecek Doğanlara. Demir’in itirazı var bu tanımlamaya... İhsan Bey’lerden danışmanlık aldıklarını söylemek yakışır onlara... yapılan pazarlık saklı kalmalı, eğer anlaşırlarsa. ‘Dize getirmeye geldim’ demiyor muydu... kabul etsin ki çok incelikli bir şekilde yaptı bunu. Demir’in yüz ifadesindeyse, başarının esamesi okunmuyor, hoşnutsuzluğu gizlenemiyor. Zaten söylemekten de çekinmiyor... amacı bu değildi, kendiliğinden gelişti. Bir an tereddüt etmiyor Süheyla, geçmişte adımlarını sıklaştırmakta... amacı buydu Demir’in buraya gelmekte... oysa yeğeni nedenlerini hatırlamaz, ne istediğini bilemez halde. Demir’se artık herşeyi unutmak istiyor, teyzesinin aksine... aralarındaki fark gibi görünen bu mesele uçurumlaşıyor gittikçe.

Yıllarla yer değiştiren mağduriyetlerin Demir ve Süheyla üzerindeki etkileri bambaşka... biri mağdurun elinden tutmayı düşünürken hayatındaki yeni kıvılcımla, diğerinin ağrına gidiyor kendi mağduriyetini geçmişe bırakmak... Bırakması da mümkün değil gibi görünüyor... geçmiş Süheyla’ya saldırmaya devam ediyor, tahribatları hala sürüyor, belirsizlikler içindeki bebeğiyle, capcanlı Süheyla için hala... ne rahatlayabilir... ne bırakabilir, mücadelesinde yalnız kaldıkça yatışmak yerine, saldırganlıkta yarışıyor olacak geçmişle, daha da fazla. Kerim geliyor teyze-yeğen atışmalarının üzerine. Kısa bir açıklama geliyor Demir’den Kerim’e... biliyor ki İhsan Bey kendini mecbur hissettiği için yaptı bu teklifi... Demir’se ne diyeceğini bilemedi. Belki de başka bir çözüm bulur diye hemen ‘evet’ demedi. Kerim’se tarafsız olamaz, İhsan Bey yakında kayınbabası olacakken ve senedi ödemenin başka bir yolunu bulamayacaklarını biliyorken ne diyebilir ki başka Demir’e... Fikrini söylüyor “Kabul et” diye... Bu aile gururlu üstelik fazla gözü pek... hemen gitmeliler Defne’yi istemeye. Bir anda su yüzüne çıkıyor tekrar Asi’ye kızgınlığı Demir’in bu sözlerle... dikkatini dağıttı bir müddet için İhsan’ın teklifi ama hala içinde öfke... Bilmez mi gözüpekliğini bu ailenin... düşündükçe perçinleniyor kızgınlığı içinde... ağırdan alacak Asi’yi iyice.

Cemal Ağa hem İhsan’ın paçayı kurtarmasından sıkkın... hem tekrar Kenan’la uğraşmak zorunda oluşundan... ama onda çözümler her zaman mevcut... bir akşam yemeğinde toplamak üzere akrabalarını düzünleme yapıyorlar Madam’la.

İhsan ailesini toplayıp, sorunları aşmak için bulduğu çözümü paylaşıyor onlarla akşam... Neriman hiç mutlu değil gelinen noktadan... her gün İhsan’ın Süheyla’nın çiftliğine gidecek olmasından. Bir çift laf da etmiyor kocası Süheyla ile ilgili içini rahatlatan... onunla da yatmaz kızarının yanında uyur bu akşam, bulamıyorsa yalandan bile olsa verecek bir cevap, İhsan.

Ertesi sabah Kerim’in ilk işi... telaşlı telaşlı bulmak Kozcuoğlu çiftliğinin yolunu... izinleri olursa o akşam gelmek istiyorlar İhsanlara, ‘hayırlı bir iş’ konu. Kambersiz düğün olmaz... Cemal Ağa bitiveriyor aralarında... yağ gibi üste çıkarak, dar günlerinde aileye sırt çevirmemişçesine başköşeye kurularak... neredeyse Defne’yi kendi konağından gelin edecek... Kerim’i uyarmasa ‘gondol’ ile ‘çiçek’ ile, sanki akıl edilmeyecek.

Cemal Ağa zorluyor yalnız kaldıklarında İhsan’ı... o içerde yatarken, kendisi ayaktaydı... bilmesi gereken şeyler var ama bunu kulakları İhsan’dan duymalı... Tehtid ediyor ailesinin mutluluğuyla damadını. Zorlayan zorlayana... Neriman yetişiyor konuşmalarının arasına... o da zorluyor Cemal Ağa’yı... tarla-tapu karşılığında Asi’yi pazarlık konusu yapışıyla. İhsan hayretler içersinde... doğru olamaz duydukları. Kenanla evlenmesine izin vermezdi ama parasıyla kendi kazdığı kuyuya düşürdü dede, Almanyalı’yı... böylelerini kaçırsaydı, Cemal Ağa’ya çıkmazdı adı. Biliyor ki dargın kendisine kızı... Defne’ye en şatafatlı tarafından bir düğün yapmayı üstlense, geçer mi Neriman’ın ona kızgınlığı?..

Defne için işler ciddiye biniyor... daha hayalini bile kurmadan bir aile olmanın, zorlukları karşısında dikiliyor. Leyla ise güvenemiyor bir türlü Kerim’in kararına... çapkınlığı bırakıp, evinin erkeği olabilir mi abisi bir çırpıda... Süheyla’da gidip o çiftlikten kız istemez asla... eğer Kerim bu kadar kararlıysa, Anne-Babasından yardım istemeli bu konuda... görmüyor gözü, Sadece Demir ve Melek değildi, ailelerinin ilgisizliğinde Süheyla’ya sığındı Kerim ve Leyla. Kerim’in isyanı, Süheyla’nın onu bu hayatının en önemli anında yalnız bırakmasında.

Hani beraber olalım demişlerdi ya... erken geliyor Demir o gün eve. Melek karşılıyor abisini... Demir’in ilk sorusu dostu... Kerim sabah Defne’ye mi giti... merak etti. Gitti gitmesine ama canı sıkkın, tartıştılar biraz Süheyla Teyze ile... anlaşılıyor işe neden hiç uğramadığı böylece... Demir bahçede buluyor Kerim’i... oturmuş somurtuyor dostu... herşeyi Demir’in üstüne yıksın olur mu... “Bozuşuruz bak” diyor... takılıyor... ama Kerim’in hiç duyacak hali yok bunu... Telefonlarını bile açmamış Kerim, Demir’in... bu bile başlı başına bir gösterge, ruh hali kaldıracak gibi değil hiç bir şeyi... Güleç dostu gülmüyor Demir’in... hayatı dolu dolu yaşamaktan yana olan Kerim’in üstüne gelir gibi her şey o gün. Demir ne kadar zorlayacağını bilir gibi... ben olsam sırtını sıvazlar çekilirdim, ama o basmaya devam ediyor damarına Kerim’in... “ Sinirliyiz ha... Ne o... kızı vermediler mi yoksa?”... Şakası bile kötü... Demir bildiği için teyzenin Kozcuoğlularına tepkisini, zor olmuyor olan biteni tahmini... dursun bakalım, hemen üzülmesin Kerim, Süheyla şu an bir yanbancı gibi.

Cemal Ağa’nın karşısında karı-koca bir oldular ve tavır aldılar ama kıskançlığını hala sürdürüyor Neriman... “O kadın seni neden ziyarete geldi”nin cevabını hala veremedi İhsan. Neriman kızgın kalabilir mi uzun boylu İhsan’a... yanağa konan öpücükle, omuza sarılıveren kolla, düşüyorlar yürüyüşe çıkan kızlarının ardına... bakarsın romantik bir gün batımına denk geliverirler yol boyunda. Neriman gençlik günlerinde, daha onlar Demir’lerin bugünkü çiftliğinde oturduğu günlerde, akşamın alacasında, nasıl Kozcuoğlu çiftliğinde olmayı hayal ettiğini anlatıyor kocasına. Arkalarından gelen anne-baba’larını seyreden Asi ve Defne’nin görüntüsünde duruyorum... onlar özlemle gelecekte kendilerini gördükleri ebeveyinlerine dalmışken, bende onların hayalleriyle laflıyorum. Defne apaçık Kerim’le... Asi ise derinden derinden ‘Demir’ deyip duruyor özlemle. Eskiden silik bir gölge olan yanındaki hayal buldu yüzünü Demir’le. Ama Defne’nin ifadesinin aksine, onun ki buruk... küsler şu an sevdiğiyle. Bölümler sonra Asi... “Gördüğün, öğrendiğin neyse, hayallerinde o kadardır işte” diyecek Demir’e... çocukluğundan beri gözünün değdiği her yerde, her şeyde bu yakınlık, bu sevginin izleri... şu anı ise ona Demir bağışlıyor... Demir, Demir’le ilgili kurduğu hayallerin dayandığı gerçeklerde var olmaya başlıyor. Tam bu sırada, Demir’in de kendi çiftliğinden çıkarak onları farketmesi, anlamlı geliyor, yazanlarda yoksa bunu mu düşünüyor. Görünen o ki, ne Bülent bulunduğunda, ne de İhsan hapisten çıktığında tamamlanmamış diye düşünüyorum, Demir’in İhsan’ı kurtarma misyonu... Şimdi... şu anda asıl... başarıldı. Bu başarının ardında saklı düşünce ve duygular... beni şöyle bir dolaşıp... kaçıyor. Demir’in kolu seğiriyor... onda neler dolaşıyor... hayallerinde neye uzanıyor?.. Ne yazık ki onun hayalleri benimle laflamıyor. Benim eriştiğim görüntüde Demir Asi ile o resmin içinde... yüreğimde... yanyana duruyor.

Akşam yemeğine şehre inmekte olan Demir’ler... yürüyüş yapan İhsan’ların yanında duruyor... Demir bu rastlaşmayı fırsat bilerek, İhsan’ın teklifini kabul ettiğini, uygunlarsa ertesi sabah işe başlayabileceklerini bildiriyor. İhsan suskun, Asi Demir’in teklifine öneriler getiriyor... Ardından baktı onlar gözden kaybolana dek bu sabah Demir ... ama ‘Babanızla konuşuruz bunları’ diyerek Asi’ye doğru dürüst cevap bile vermiyor. Bu reddediş... bu dışlanma sanki sadece Demir’den değil... bütün dünyadanmış gibi hissediliyor. Neden Demir halden anlamıyor... onu mutsuz etmek hoşuna mı gidiyor. Ruhunda tırmanıp duran, hiç aşağıya bakmayan... Asi’yi geri çeviren bu şey de ne...bununla ilk defa karşılaşıyor. Babasına kavuştu... yine tarlalarındalar... yine ailesi yanında... ama Demirsizliği herşeyi anlamsız kılıyor... her şeyin başını tutuyor. Onu yok sayan Demir’in üstesinden nasıl geleceğini bilemiyor.

Akşam...

Cemal Ağa misafirlerini masasının etrafına topluyor... yemekte konu tarlalar... birbirine geçen topular... Bu tapu işlerinin altından kalkamazlar... eğer eski defterler açılırsa da, yine Cemal Ağa kazançlı çıkar... en iyisi Kenan öpsün bükemediği eli... ateş olsa cirmi kadar yer yakar.

İhsan’sa çiftliği düze çıkarmanın derdinde... kara kara düşünüyor gezerken bir taraftan mandrayı. Neyseki gitti sandığı makinalar yerli yerinde... Aslan sakladı onları gizli bir yere... Herşeye rağmen iyi bir şeyler duruyor hatayında. Gecenin haberleri hep bu kadar iyi değil ama... bugün Cemal Ağa sıkıştırmıştı Ökkeş Efendiyi çiftliğe uğradığında, Ebe Emine’nin yardımcısı hakkında, söylemek zorunda hissediyor bu bilgiyi Ökkeş patronuna. İhsan’ı durduruyor ama şaşırtmıyor... Cemal Ağa’nın sözleriyle birleşiyor çalışanından duydukları. Şimdi anlamlanıyor kayınpederinin baskıları. Sonra konuşurlar bunları... Neden endişeli bu kadar Ökkeş... patronundan bile daha kaygılı.

Demir’ler kızları yemeğe çıkardı ama kimsede bir şey yiyecek hal bırakmıyor, Kerim ve Leyla’nın masada Kerim’in evliliği üzerindeki atışmaları. Leyla abisini tanıyor, Kerim Defne’yi... mümkün mü birbirlerinin yerine geçip neler olup bittiğini anlamaları... Hayır, değil. İnsan aşık olduğunda, kendi kendini bile anlamazken nasıl anlasın Leyla, Kerim’i. İçten gelen dürtülerin kuvvetini... sınır falan tanımadığını... eskiyi eskide bıraktırdığını... değişimi... yaşayan bilir ancak... bilir engellenemezliğini. Toprakları basan seller de ne ki... gelin görün aşkı.

Kerim’e dönüyor Demir’in bakışları... ya o, anlayabilir mi iki kardeşin yaşadıklarını... o bile tam kavrayamaz biliyor olmasına rağmen aşkı. Kendi böyle bir şey yaşamayacağını düşünüyor olmalı... iyi anlaşıyor sevdiğiyle, kardeşi... hiç aklına gelmiyor tersi. Kendi de mücadele verebilir Melek’i mutsuz edeceğini düşündüğü bir evlilik için... tıpkı şu anda Leyla’nın yaptığı gibi. Lela’yı yatıştırmak ne mümkün... arayıveriyor çaresizlikle, Kerim’in eski sevgilisini.

Süheyla biliyor, üzüyorlar birbirlerini Kerim’le... anlaması için bu oğlunun onu, konuşmalılar... mezarlığa gidiyorlar birlikte... belkide en iyi o iki taş arasında solmadan kalan gelincik anlatır Kerim’e geçmişi, Süheyla yerine.

Kozcuoğlu çiftliğinde ise işler bugün biraz bekleyecek... bir çiftlik daha var idare edilecek. Önde İhsan ve Asi... peşlerine Ökkeş Efendi ve Sevinç... yan çiftliğe geçiyorlar ilk iş günlerinde. Arif karşılıyor onları girişte. Demir terasında yine... kaç kez bekedi Asi’yi böyle ama bu seferki bekleyişinde gücenik bir şeyler var, yenilir yutulur şey değil, gittikçe ağırlaşıyor içinde. Asi’de benzer duyguların tesirinde... ezik yüreği... o da koşa koşa gelemedi bu sabah Demir’e. Terasın yükseltisinde doğrulan o tanıdık silüeti koyup gitmiş heyecan... her zamanki beklenişi sezmiyor ondan. Tam bu sırada Leyla çıkıyor terasa, üzerinde ipek sabahlık, elinde fincan... saçlar omuzlarına yayılmış heryandan... Seçemesede gözlerindekini o mesafeden yanındaymışçasına hissediyor Demir... Asi hoşlanmadı bundan. Uyarıyor Leyla’yı... “İşçiler var sabahlıkla çıkmasan...” Ne düşünüyor Asi? Demir’e kızdı, sinirlendi, öfkelendi daha önceleri... ama ya kıskançlık... kıskançlığın yeri... güvensizlikle aynı paralelde işleyen bir duygu değil mi... Ne kadar mümkün sakin kalabilmek, Leyla’nın Demir’in yanına çıkarken ki böylesi yakınlık çağrıştıran kıyafeti... görmezden gelinebilir mi?

Demir iniyor işçilerinin yanına... bahçede hazırlattığı masaya buyur ediyor İhsan Bey ve adamlarını... oturup konuşsunlar ayrıntıları. Köşesine çekilmiş yine Demir’in gözleri... görmek için hiç gayret sarfetmiyor Asi’yi... sözüm onamıydı aşkı... şimdi nasıl böyle yapyakınken ırak düştü aynı yolda gezinen bakışları. Hiç anlamadığı çiftçilikle bile daha çok ilgileniyor, bir şey değiştirmiyor toplantı. İki çiftliğin adamlarının dikkatini çekiyor ki bundan böyle İhsan Bey’den alacaklar talimatları... İhsan Bey’i çiftliğiyle ilgilenmeye ikna edebildiği için kendisi çok şanslı. Asi’yi unuttu mu... ı ıhhh... özellikle iltifatlarının dışında tuttu... Ne zamandır gözlerini bile esirgiyor sevdiği ondan, Asi bilmez mi bunu... Tamam bir hata yaptı... ama fazla bu kadarı. Demir Bey dinlemiyor bile... bakmıyor bile... onca insanın arasında edilen sitemlere. Kayda değer tek şey, yine demir parıltılar güneşin Asi’nin saçlarına vurabildiği yerlerde.

İhsan, Demir ve Asi’yi alıp, arazi Demir’e satılınca ortada kalan, Yüksek Sistem Bağ’cılık için uygun tarlalara bakmaya çıkıyor. Demir çevresini, Asi onu seyrediyor. İhsan ikisi arasındaki gerginliğin, Demir’in Asi’yi, tabirimi mazur görün ‘iplemediğinin’ farkında. Ama ses etmiyor buna... sanki uzlaştırıcı aralarında. Asi, asiliğini gösteriyor bunca umursanmamaya... söyleniyor İhsan’a da... “Ben burada bostan korkuluğu değilim baba!”... İhsan’sa Demir’in doğru düşündüğünü söylüyor, Asi’nin her işe koşuşturmaması daha iyi değil mi ya. Demir’in başı eğiliyor iyice önüne ama içten içten memnun sanki İhsan Bey’in ondan taraf olmasına. Ökkeş Efendi’nin çağırdığı İhsan yanlarından ayrılınca... Demir’in kaçacak yeri kalmıyor... ‘İhsan Baba’ yok artık aralarında. Asi yeterince sabretti... işi gücü bahane etmeyi bırakıp, doğrudan soruyor Demir’e... “Demir... ne oldu? Beni niye işlerin dışında tutuyorsun? O zaman benim burada işim ne?”... o kadar kızgınki Demir hala Asi’ye... zehir zemberek laflar hemen dilinde... “Sen ne yapacağını gayet iyi bilirsin... benim söylememe gerek yok. Bu yüzden seninle muhatap olmuyorum. Olduğumda ne yaşadığımızı gördük..” unutturmayacak onu beklemediğini... unutmayacak kendi de... senetler bitti şimdi bu mu başladı Demir’de? Duruyor ve dönüyor ona istediğinde... bakabiliyor Asi’nin gözlerine işine gelince... “Müsadenle, burada yapılacak bir şey kalmadı... ben işime dönüyorum” diyerek yok sayışın son kertesini de gösteriyor, sırtını dönüyor Asi’ye, onu bırakıyor bir kez daha geride.

Yeter artık... yeter... Asi’ye herşeyi böyle kabullendiği için ‘Asi’ demediler... peşini bırakamaz hiçbirşeyin öylece, birşey söylemeden böyle küskün, çekip gidemez Demir’de... duymuyor mu onu... sanki özellikle Asi’nin damarına basıtığını bilmiyor mu? Beğendin mi?.. güzel... bu demektir ki Demir’in çabaları yerini buldu. Onu özellikle kızdırdığını bilmese... ağzından duymak hoşuna gidiyor bunu. Aralarında güneş yeni yükseliyor... önünde Asi... ardında Asi... kuru kuruya kızgınlık ikisine de yakışmıyor... Demir’de hesap sormak için çıldırıyor. Duruyor... ona dönüyor. Asi’yle ‘konuşan bir Demir’ için illaki kötü şeyler mi olması gerekiyor... Bütün kızgınlık sözlerinin içinde aslında, onu sevdiğinden başka tek söz etmiyor. Sınırı geçtikten sonra da onu aradı... onu mutlaka beklemesi gerektiğini, herşeyi halledeceğini söyledi... buna rağmen beklemedi... ‘sevdiği’... Ama Asi onun söylediklerinin hiç birini duymadı ki... hat bozuktu, nereye gittiğini, ne yapacağını bilmiyordu... babası için gittiğini bilse... ...

-Demir... zaten durmaz... seninle gelirdim.

Durmuyor mu herşey... gökte güneş... kökü üzerinde biten ekin... dünya... Asi... Demir... oluşa aykırı, plansızca. Bir tek rüzgarı Demir’in... bir tek rüzgarı, durmuyor esiyor kadınının saçları arasında... yumuşacık meltem ile sarıveriyor aşıkları uzaktan uzağa. Mutluluk denen şey anlarda... bırakıyorum yüzündeki maskeyi bir tarafa... mutlu gözlerinde bu adam, seveninin itirafıyla. Gurur doluyor yüreği... onun şu anda, onunla şu anda. Dünyayı durduran yegane şey olmalı, sevginin karşılık buluşu doğada... Gözlerinin yeşilinde teslim ediyor kendini ona. Asi-Demir’e erişilen bu anı bırakmak zor... soluklanıyorlar benzeri olmayan o aralıkta... hem bizim için, hem kendileri adına. Bu an, Demir’in yaraları sarılmaya başlanıyor kanımca. Yine de Asi gibi olamıyor Demir... uzanamıyor rüzgarı kadar bile ona... bir mücadele içinde hala... “Belli değidi!” diyor... babası için gittiğini söylese, umutlanacaktı. Başaramayabilirlerdi... Demir onu boşuna umutlandırmak istemedi. Ama Asi daha baştan bütün yardım önerilerini reddetti... başkaları karşılığında bir şey isterken onun yardımını istemedi. En önemlisi de Demir’e güvenmedi... Demir’de ona güvenini yitirdi. Bu sözlerden sonra söylenecek başka ne kaldı ki. Durdurmuyor bir kez daha Asi Demir’i. Ne demeye onun peşinden gitsin ki... ne manası var ki... taş çatlar da, güven yeniden tesis edilmez midir ki... Demir, Asi’yi bu kadar kırmayı nasıl başarabiliyor ki?

Kerim’in eski sevgilisi Nida ve arkadaşı damlıyorlar çiftliğe... Durabilir miydi Kerim’in evlendiği duyunca... tebriğe geldiler taaa İstanbullardan buralara... ama korkmasın Kerim, hesap soracak değil ona. Evde verilen kısa bir moladan sonra etrafı dolaşmak üzere katılıyor işe gitmek üzere olan Kerim’e, çiftlik çıkışında bırakabilir onu nasıl olsa. O bırakışa kadar geçen birkaç dakika bile yetiyor laflarını sokuşturmaya... ne bu hali Kerim’in böyle... almışlar sanki onu, başka birini koymuşlar yerine. Kerim’in hayatında Nida’ylayken bile başkaları vardı, ama hep ona dönerdi, ne oldu şimdi birden bire. Netice alamayacağını anlayınca iniyor çiftliğin girişinde.

Fatma ile Neriman mutfakta... un var... yağ var... yapıverirler birşeyler, görücüye yeter bunlar nasıl olsa... birde Cemal Ağa’nın tepsi tepsi gönderdiği ikramlar, düşman çatlatırcasına. Torun evlendiriyor ya... şov yapıyor esasında. Defne’nin ise rengi atmış... görücüye çıkacak ama ölü gibi duruyor karşılarında... yumurta alsın da gelsin köyden... hem yürür, hem açılır aynı zamanda. Çiftliklerin kesiştiği noktada, Kerim’in arabasından inen bayanla konuşmaya başlıyorlar rahatça. Sohbet koyulaşıyor yol boyunda. Demir’in değil asıl Kerim’in arkadaşı o da... ne adam şu Kerim... Cort d'Azure’larda hızlı hayat y a ş a, sonra gel Anadolu’nun bir köyün, pembe panjurlu bir evinde kök sal... nasıl inansın buna. Yüzüne renk gelsin diye çıktı bu yürüyüşe, ama daha soluduruyor betini benzini Defne’nin bu karşılaşma.

Kerim’e sırat köprüsünü geçirtiyor bu rastlaşma...

Süheyla ise bırakamaz Kerim’i böyle bir günde yalnız başına... bile bile adım atacakken o çiftliğe bir daha... sırat köprüsünü geçmekten daha da beter durumda. Faydası varmı açık renk giysiler giymesinin... “yaslı gitme oraya, ışıl ışıl git ne olur” diyen Melek’in sözlerinin... biliyor, nefes aldırmayacak hatıralar ona.

Giriyor sonunda kız istemeye gelen misafirlerin arabaları Kozcuoğluların avlusuna... elde çiçekler, gondol... neyse ki yürekler görünmüyor ulu orta. Çiftliğin salonu parıldıyor, yakılmış bütün lambalar, şömine yine alev alev , ortada ikramlar, gelen hediyeler... şenlik yeri adeta. Cemal Ağa yetiyor bir başına konudan konuya atlamaya... ne tarih kalıyor, ne gelenekler... iyi ki de o aralarında, yoksa kimsenin konuşacağı yok, suspus oturacaklardı bir başlarına. Defne ile Kerim, heyecandan... Asi ile Demir küslükten içlerine çekilmiş durumda. Ne inat şu Demir, sebatla aksilik ediyor nasılda... bile bile bakmıyor, müzminleştirdi bu kaçışı adeta. Leyla’ya kalıyor Cemal Ağa’yı dinlemek ve baş sallamak uysalca. Küçükler odalarına çekilip, bırakırken büyükleri yalnız başına, Nida’nın telefonları bölüyor konuşmaları... Defne olan bitenin farkında... terkediyor salonu beklenmedik bir anda ... Zaten gergin olan Kerim, yerinde duramayacak gibi daha fazla. Anlaşılmaz bir şeyler oluyor... Asi ve Demir, unutup kendilerini, göz göze geliyorlar bir anlığına... Demir nereden bilsin ama Kerim can havliyle ona soruyor... “Nerede bu kız?”... cevap bulsun arkadaşı ona... Adet böyle olabilir mi, belki katılması gerekiyor misafirlere daha sonra.

Asi kulak misafiri onlara... mutfağı bahane ederek salondan çıkıyor, bulup sormalı, neler oluyor ablasına. Demir’de bir tarafa bırakıyor kendini, takip ediyor Asi’yi... nitekim yakalıyor yatak odalarının girişinde sevdiğini... bir terslik mi var, ne oldu? Asi’de ona bakmak için çıktı... demeye kalmadan, Defne süzülüyor yatak odalarından dışarı... yüzünden düşen bin parça, endişeler içinde... bugün Kerim’in bir arkadaşıyla tanıştı... kafası karıştı... ya Kerim göründüğü gibi değilse... doğru bir şey mi yapıyor onu kabul etmekle. Rahatlıyor bir anda Demir’in yüzü... bu sorunu alt edebilir kendince... güvence veriyor Defne’ye... Kerim nasıl görünüyorsa öyledir, içi dışı birdir... seviyor... daha da fazlası, aşık Defne’ye. Kaygılar aşılıveriyor böylece. Defne’yi uğurluyorlar kahveyle ilgilenmeye... Bir başlarına kalıyorlar gecede... Asi’nin yatak odasının girişinde... içi gidiyor Demir’inde... gözleri gülerek ablasını takip eden Asi’de. Son sözler söylenmiş olabilir mi Asi-Demir’de, o böyle sıyrılıpta kendinden karışırken sevdiğine... güç bela ayırıyor gibi gözlerini ondan ama ilgisini çeken birşey var, görüyor Defne’nin açık bıraktığı kapıdan... sevdiğinin yatağı olmalı... başucunda bir fotoğraf gülümsüyor kendisine... benzer bir anı kendi de nakşetti beynine, yeşillerin kahvelerin içinde... öyle bir an olmuş olmalı bu da... kim çektiyse, başarmış Asi’yi olduğu gibi yakalamayı kendinde... Asi, “Kenan çekti” diyene kadar dalıyor o resme. Kenan mı... Kenan’ın gözleriyle görmek istemiyor Asi’yi... çeviriyor bir anda yere bakışlarını. Bu cevap bir hataydı... çok geç farkediyor Asi. Sakin gibi görünse de, ona dönen gözlerinde öfke heryanını tutmuş , sarsıyor Demir’i.

Kahveler ikram ediliyor... allahın emri peygamberin kavli ile Defne Kerim’e isteniyor... nişanın çok geciktirilmeden yapılmasına karar veriliyor.

Nida o gece ne Kerim’e, ne de Leyla’ya ulaşamıyor... umursamadığını söylesede, eğlenmek için gittikleri restoranda içtiktçe bu işe ne kadar içerlediği anlaşılıyor. Aynı mekanda yemekte olan Kenan’da onlara katılıyor. Misafirlerini yalnız bıraktıkları için ayıp olduğunu düşünen bizimkelerse, Süheyla’yı eve bırakıp şehre iniyor. Kız isteme gerginliği üstlerinden gitmiş... şakalaşarak restorana giriliyor. Demir’in ifadesi Kenan’ın da Nidaların masasında gördüğü an değişiyor... üstelik herkes çakırkeyif... yerli yersiz gülünüyor... Kenan düşüncesizce gecenin bir vakti olduğunu hesap etmeden, söz tebriği için Defne’yi arıyor... Nida’da gelin hanıma iyi geceler dilemek isteyince işler çığırından çıkıyor... Kerim eski sevgilisinin ve arkadaşlarının daha fazla içerek rezalet çıkarmalarını önlemek için onları otellerine bırakıyor ama bu arada gün içinde Nida ile karşılaşan ve kafası karışan Defne gece yarısı gelen bu telefonla yine bulanıyor... İstanbul’dan gelen bu kız Kerim’in aklını çelecek diye korkuyor... Kerim’i bekliyor... gelip açıklasın, bu kız kim oluyor?

Kerim bütün olan bitenden çok yorgun... Leyla ile Melek’i eve gönderip arkadaşını sözlüsüyle konuşması için Kozcuoğlu çiftliğine Demir getiriyor. Defne zaten pencerede... arabanın ışıklarını görür görmez babalarının duyma ihtimalini bile düşünmeden dışarı çıkmakta hiç tereddüt etmiyor. Asi’de onunla birlikte soluğu dışarıda alıyor...

Şakır şakır yağmur yağıyor... ne zamandır böyle yağmamıştı... bu sahne beni her zaman tatlı tatlı ürpertiyor... Demir’in arabası yavaşça avlu girişine yanaşıyor. Yerler çamur... ama çamur bile nasıl güzel geliyor. Arabadan ilk Kerim çıkıyor. Kızlar girişi avluya bağlayan alınlıkta... yağmurdan korunaklı bu yerde, oğlanları bekliyor. Arabadan önce Kerim iniyor, doğruca Defne’ye yöneliyor... “Ne oluyor?”... önemli birşey yok... arabaya binsinler de anlatsın Kerim. Demir yanaşıyor bu garip üçlüye... yerdeki bir su birikintisinden kaçmaya çalışışı, parmaklarının ucunda onu aşışı... beni keyiflendiriyor... Asi, Demir yanına gelir gelmez soruyor... “Bu kız kim, Demir... nereden çıktı... neler oluyor?”... Kerim işinin zor olduğunu mu sanıyor... çok yanılıyor... Asi, Demir’e soğuk terler döktürecek gibi görünüyor... görende o kız Demir’in suçu sanır... “Sadece eski bir arkadaş, biraz yalnız bırakalım onları... halledeceklerdir” demesi Demir’in, Asi’ye yetmiyor.

Demir elleri ceplerinde... Asi yanıbaşında... bu kadarcık açıklamayla kurtulduğunu sanıyor... Onları direkt olarak ilgilendirmediğini düşündüğü bu konu hakkında yüzgöz olmak istemiyor. Kızgınlığı, Kenan’ı görünce tazelendi zaten yine... fakat Asi, onu rahat bırakmayacağının sinyallerini... göğsüne kavuşturduğu ellerinin kuvvetlendirdiği bedeniyle veriyor. Hem ulaşılmaz bir noktada, hemde olanca gücüyle saldırıyor... ara ara da sanki dokunuyor. Korunaklı gibi görünen bu alanda da yağmur damlaları onları nasıl buluyor... Demir’in ceketindeki su damlaları karanlıkta parıldıyor. Asi’ye gelirken mi buldu yağmurlar onu... yağmurları üstünde bu hali ona yakışıyor. Asi söylenmeye başlıyor... İstanbullu arkadaşları onlardan ayrı kalamıyor... hiç yalnız bırakmıyor. En iyisi alıştıkları yere geri dönsünlerde... hanım arkadaşları da buraya kadar yorulmasın. Demir direniyor... sakinliğini korumaya kararlı... tavsiyesi için Asi’ye teşekkür ediyor ama hala gözler ondan yana dönmüyor... Her ikisininde bir geçmişi var... büyükşehirdeki hayatları bundan çok farklıydı. Belli olmaz mı, oluyor... baksanıza kızlar arkalarından buralara kadar geliyor... Bu söz taşırıyor Demir’i, ne ima etmeye çalışıyor... nedir rahatsız eden Asi’yi? Nida’yı küçümsüyor sevdiği... “Birinin peşinden, hem de evlenmek üzere olan birinin peşinden, öldürseler gitmez” Asi. Demir artık onunla konuşmama kararını falan unutuyor.. ne zaman birbirlerine döndüler... ne zaman yüz yüze geldiler... biryerlerde bunlarda oluyor. Asi... Demir’in karşısında güzelleştikçe güzelleşiyor... Demir’e karşı koymaya çalışmak gittikçe imkansızlaşıyor... yüzeyde yaşanan çekişmelerin ardında... sessiz sedasız bedenleri onları neye hazırlıyor.

“Ne kadar yüce bir davranış” Asi için bu böyle ama arada yanlış anlaşılmalar varsa, sevenin bunu da yapması gerekebiliyor... hayat bu çelişkileri bize gösteriyor. Sorun Nida... sorunu olanlar Kerim ve Defne’ miydi... öyleyse onlara ne oluyor?.. Neyin tartışması yapılıyor? Demir farkında, gecenin sorunu çok gerilerde... tehlikeli sulara giriyor Asi’yle... dönmeli güvenli bölgeye. Kendi başına gelsin dostu eve, nasılsa araba Kerim’de... Yürüyecek Demir... iyi gelecek yağmurda ıslanmak ona. Bırakıp sevdiğini, uzaklaşıyor sorundan... geceden... bir ‘iyi geceler’ bile demeden.

Hesaba katmadığı şeyler var ama... Asi yanıyor ne zamandır... o da hasret yağmura. Müsade edemez Demir’e, söylemek istediklerini söylemeden bırakamaz onu bu akşamında. Düşüyor ardına... Kendini dünyanının merkezi sanıyor, değil mi Demir?... Bitmemiş daha çilesi... işte peşinde Asi Demir’in... Geri mi çekilecek... asla... peşine geliyorsa, duyacaklarına da katlanmak zorunda. Asi kendini dünyanın merkezi sanıyor, aslında. Bu peşe düşüş hareketlendiriyor onları her anlamda... Demir kontrolünü kaybediyor, Asi kendini çözüp Demir’e açtığını nasılda farketmiyor... Asi’nin gözünden kaçmıyor... Kenan adını duyması Demir’in öfkeden delirmesine yetiyor... Öyle mi?... Ya Asi’ye ne demeli... Demir, Suriye’den gelişinden beri onunla ilgilenmediği içini asıl Asi delirdi... görmediğini mi sanıyor...

-Sen... sen ne kadar kendini beğenmişsin... sen kendini ne sanıyorsun...

Demir, Asi’ye ters gitmekten... yorgun onun kışkırtıcılığıyla mücadele etmekten... Vazgeçiyor, uzak durmaktan... aşka karşı koymaktan... Tutuyor onu kolundan... Çekimse çekim işte... çekiyor Asi’yi Demir’e... onu gördüğü ilk andan beri olmasını istediği yere... dudaklarına... öpüyor ağzından. Çitleri aşıp yeşili... tadıyor en nihayet Demir’i... Hayallerin sarmalı bir masaldı yaşadıkları... gerçekse masalları kıskandıracak kadar çarpıcı... Asi, Demir’den gerçeği istemekle ne kadar haklı.. güneşe, yağmura, rüzgara sahip olmak gibi Demir’in dudakları. Doğduğundan beri yaşadığı herşey, onu öpüşünün bir parçası... kainatı başlatan da böyle birşey olmalı.

Gücü ne kadar daha yeter Demir’e... ona gelene mukabele edebilmeye... öfke tutkuymuş... tek bir buluşmada soğuruyor her ikisini de... Demir’ın dudakları topluyor geride bıraktıklarını... her ona uzanışı, paha biçilmez anları... emiyor Demir, hiç düşünmeden onu ezebiliyor olacağını... ezilmiyor Asi... durmuyor Asi... Demir’i kabullenen direnci, aşkı... Çılgına döndürüyor Demir’i, sevdiğinin dudaklarının altında ona uzanışı... Demirle ıslanmış gelişleri bitmek bilmiyor, dudaklarının dansında, ona sokulmaya devam ediyor. Teslim oluyor bir erkek bir kadına... bir kadın nasıl alıyor bir erkeği dudak tutsaklığında... dokun bana’larda ... ürkütmemek için sevdiğini sadece dudakları dudaklarında... hangisi kuşatan hangisi kuşanan, bu teslim oluşta yok hiçbirşey Asi-Demir’den başka. Birlikte geldikleri işte bu gerçek... bu nokta.

Ne yürek dayanır... ne beden buna... Asi sürdüremiyor daha fazla... tükeniyor Demir’e uzanışı... sevdiği anında farkında, Asi halsiz dudaklarının altında. Dinlendiriyor onu alnında... ihtiyacı var buna onunda. Neredeydiler... o nasıl bir andı... Asi yalnızca Demir’in farkında... Bir parça nefes alınca dönmek istiyor tekrar ona... belirsiz bir uzanış aşkına... müptelası oldu o temasın tek bir defada. Yazık oluyor sevişmelere bedel bu uzanışa... Açıyor gözlerini Demir, ama... öpüşmeleri sürüp gidiyor bakışlarında... vazgeçilemeyen bu temasta... Dudakları sızlıyor ayrılıkla... nemli bir diğerinin ıslağıyla... yağmurların anlamını değiştiren bu anda.

Ne çok şeye açıyor Asi gözünü Demir’den hemen sonra... hala dudaklarında yaşadıklarına inanmazlıkla... Hazırlıklı olabilir miydi buna... yazılan, çizilen, anlatılan hiç bir şeye eş değil.... benzer değil... Dünya dursa o böyleyken yaşamış sayılır asırlarca. Demir ne yaşıyor... bir göz atabiliyor... utangaçlıkla eğiyor kendini hemen ona. Bu çekingen bakışı bile cesaret veriyor Demir’e ama... erişiyor sevgilisine... yanağını yakıyor yağmur damlalarını sıvazlayan parmaklar... buna da inanamıyor Asi... mucizeler yağıyor olmalı gökyüzünde... Demir’den peş peşe sevgi dokunuşları geliyor Asi’ye...

‘Dur bir dakika’ diyor Asi bu dokunuşa... dur bir dakika... Daha bendeki dudaklarına alışamadım... hazır değil yüreğim... yetemez senden gelecek başka bir dokunuşa... soluklansın içim ilk durağımızda... ellerine hazır değilim daha.

Seni böyle istiyorum işte diyor Demir’in gözleri... mani olunmaz bir şekilde... zorbaca...Yağmurun olmak....sana yağmak...her bir hücrene işlemek... seni benden başka hiç bir şey düşünemeyecek hale getirmek istiyorum... Yağmur ıslatıyor onları... ama demir’in gözleri biraz evvel kendi yağmurlarını bıraktığı topraklarda... öptüğü dudaklarda... tekrar tekrar yağmak istiyor oralara...
Eşsiz olan... bu ilk öpüş... Asi-Demir’i birbirine mühürlüyor o anda.
 
 
 
14. Bölüm
Kapsamlı Fragman