Sample picture
 
Ökkeş Efendi çiftesi elinde, fişek dolu palaskası belinde... çıkmış akşam bekine. Tam da Asi kıyısında çulluk zamanı diyeceğim demesine fakat mevsimlerden de yaza girilmek üzere. Ama başka çulluklar düşüyor önüne... avdan eli boş dönmüyor yani Ökkeş yine de. Galip’i ve Ekrem denen bir ‘Abi’yi buraya kadar getiren iki genç, arabalarının yanında, konuşuyorlar yolun ortasında... ne arkalarından geçen Ökkeş Efendi yi duyuyorlar, ne de ağızlarına sahip çıkabiliyorlar... Bunlar ne biçim delikanlılar... silahsız bir adama, Demir Doğan’a, kurşunları boşaltmaktan bahsediyorlar.

Asi’yi bırakıp dönerken geriye, Arif görüyor Ökkeş’i, siper etmişken bir ağacı kendine... “Ökkeş Abi... ne yapıyorsun böyle”... Şşşıııhh... ses etmesin Arif... silahlı adamlar Demir Bey’den konuşuyorlar. Hiç hayra alamet değil... o polisi arıyor... Arif’de Demir Bey’e haber versin... Pusuyu bozacak hareket başlıyor, bu çulluklar Demir’i kimsesiz mi sanıyor.

Demir bahçede kendisini bekleyen kardeşiyle Zeynep’i tanıştırıyor... Melek hazırsa çıksınlar. Ama Arif Kahya’nın bağırmasıyla kıyamet kopuyor... “Demir Bey dikkat! Silah...” bir el silah sesi gecenin sukünetini bozuyor... Demir kardeşine sarılarak kendini yere atarken, Zeynep’i de çömelsin diye bir yandan itiyor. Ardından peşpeşe silah sesleri duyulmaya başlıyor... Ava çıkan Ökkeş kurşunlarını bitirmeye kararlı... ard arda saldırganlara sıralıyor... göz açtırmıyor. Demir kızları eve gönderirken, Arif’in çıkardığı silahlardan birini havada kapıyor... o da ateşe başlıyor. Yeni fişeği namluya sürerken o, tüfekten duman yükseliyor... bir anda beni bir aksiyon filminin içine çekiyor.

Silah sesleri Kozcuoğlu Çiftliğinden de duyuluyor... Evin kadınları korkuyla dışarı uğruyor... Neriman, Demir’e gitmek isteyen Asi’nin koluna yapışıyor ve bırakmıyor... gitmeyecek Asi... duymuyor mu, silahlar patlıyor.

Siren sesleri duyuluyor, belli ki polisler haber almış geliyor... üstelik evdeki adamların hepsi silahlı, pabuç pahallı... tabanlar yağlanıyor, Galip ile Ekrem kaçıyor... Demir, Ökkeş ve Arif peşlerine düşüyor. Kaçışlarını kolaylaştıracağını düşünen Galip ile Ekrem birbirinden ayrılıyor. Çevre onlara yabancı... Ekrem tesadüfen arabalı arkadaşlarına denk geliyor ve kurtuluyor ama Galip, Demir’in avucuna düşüyor... Bu sefer silahını doğrultan Demir... elinde bir süperpoze... görende sanki onunla doğmuş sanır. Bütün erkekler mi silahı tanır? Galip dursun bakalım... Kaçmaya çalışmasın sakın... ne istiyor, derdi ne, anlatsın da duyalım. Etraf polis kaynıyor... zaten silahlı saldırıdan başı belaya girecek, silahını atmayıp tetiklerse birde adam vurmuş olacak, iyice batacak...kurtulurum derse yanılmış olacak. Galip sessizce dinliyor Demir’i... bu delikanlı deli değil, akılsız kanlı... Ökkeş ardından gelip seslenene kadar da hala düşünüyor silahını kullanmayı... ama görüyor ki hiç şansı yok iki kişiye karşı.

Kozcuoğlu Çiftliğinin kadınları hala avlu girişinde... bahçe lambalarının yer yer aydınlatabildiği yüzleri kaygılı. Fatma Ana ava giden Ökkeş’i arıyor... Neriman yaylaya çıkan İhsanı... Asi’nin gözleri ise Demir’in Çiftliğinden ayrılamıyor... Polis arabalarından etrafa yayılan kırmızı mavi ışıklar ve kesilen sesler rahatlatmıyor yüreğini. Neler oluyor orada... o silah sesleri neydi... Demir iyi mi?... Kulaklarında hep onun... “başı beladaydı” sözleri... Melek de oradaydı ve o kız da... ama şimdi düşünemiyor bile onları.... Annesinin ve Fatma’nın telefonda oluşlarını fırsat bilerek kaçıyor... Nasıl kalabilir burada daha fazla, onu bulmalı.

Demir ve Zeynep polislere bilgi verirken, Galip getiriliyor bahçe girişine... ellerde kelepçe. Bu adam Zeynep’in peşinde, zorla evlenmek istiyor, kaçtı kendi de... Galip ise kendini savunuyor polislerin önünde, kimseye kastı yok, nişanlısı o kız, alıp götürmek için geldi. O zaman neydi o silahlar diye sormalı ya her neyse... Galip durmuyor devam ediyor... sözlerinin arasında biryerde “... sonra bu adam çıktı, aldı çiftliğe kapattı” deyince Demir’in nevri dönüyor... hem suçlu hem güçlü, ‘çiftliğe kapattı’ da ne demek oluyor. Sinirler gergin... Zeynep korkmuş durumda... o da ağzından çıkanı duymuyor, kendini savunmaya çalışırken, “Bu herifle tanışınca mı aklına geldi evlenmekten vazgeçmek” diyen Galip’i onaylayıveriyor. Ne dediğini bilmeden konuşuyor... işler çığrından çıkıyor. Polisler, güvenlik için bir ekibi orada bırakıyor, ertesi gün de Demir ve bayanın gidip ifade vermesini istiyor.

Asi, Demir’in Çiftliğine çok yaklaşmıyor... Bahçe girişini gören bir uzaklıkta kalarak olan biteni anlamaya çalışıyor... sesler ona yarım yamalak ulaşıyor. Çiftliğin önü polis kaynıyor... Demir elleri belinde... Çok şükür gözlerinin önünde... yürek ferahlıyor ama içine yağılanlar gitmiyor. Bütün bunlar ne demek oluyor. Melek’i onun yanında görüyor... o kız da hemen Demir’in arkasında duruyor. Ellinde tüfek Ökkeş Efendi, Arif... hepsi etrafta. Bir adam yakalamışlar... hiç tanımıyor. Adam’ın kızgın sözleri... ara ara ona ulaşıyor... ara ara geceye karışıyor... yavuklu, fedai lafları mı duyuyor... ‘namussuz’ diye bağırtısı çok net geliyor... o kız neden Demir’in arkasına doğru kendini saklıyor. Demir’in bahsettiği tehlike nedir... neler oluyor... ‘neler oluyor’ demekten yoruluyor. Ne kadar gayret etsede iyi gözle bakmayı beceremiyor... topyekün bir itiraz olup bitene içinde... ama fayda etmiyor. Geri dönüyor. Demir’i gözleriyle gördü ya, gerisini Ökkeş Efendi’den öğreneceğini biliyor.

Çifliğe geri dönerken Asi’nin yüreği ezik... içinden bir yerden mırıltılar yükseliyor... onlara meydan vermemeye çalışıyor... karşı duruyor... sussunlar istiyor. Ökkeş Efendi de mi sussun?.. yok... o anlatsın... “Ne olmuş” Asi doğrusunu ondan duymak istiyor... “Demir Bey eve bir kız getirmiş. Kimdir bilmem. Kızın akrabaları mıdır nedir... kim olduğu belli değil... birileri gelip silah çektiler. Kızla Demir Bey beraberler miymiş neymiş.... yeni tanışmışlar ama kız Demir Bey ile tanıştıktan sonra nişanlısıyla evlenmekten vazgeçmiş... kızın peşinde silahlı adamlar var. Gözleri nasıl dönmüşse artık, Demir Bey’e kurşun sıktılar. Adamlardan birini yakaladık... diğeri kaçtı. Kız bir süre Demir Bey’in çiftliğinde kalacakmış”... Tövbe, tövbe... bu ne ki böyle.... Fatma Ana konuşuyor dizide... bizse soruyoruz bu soruyu senaristlerimize.

Asi uykuda mı... bu bir karabasan olmalı. Gözlerinden başlayan bir donukluk bedeninde yayılıyor. Ağlamak istiyor... ama neye? Bu onun Demir’i olamaz... yalan söylüyor birileri biryerde. Demir’le en son yanyana gelecek şeyler yığılıp geliyor Ökkeş Efendi’nin sözlerinde Asi’ye... Kara bulutlar dağlarını aşmış... dünyasını kaplıyor bu gece... susuşlarında silah sesleri... sevinci yoktu ki kırılsın... Demir’i kalbinin pusularına salıyor bu gece. O pusularda kuşku bekliyor... öfke bekliyor... inanmazlık bekliyor... kıskançlığın kör ettiği aşk bekliyor... En yakın olmak istediği adam hakkında hiç bir şey bilmiyor... Demir onu suskunluğunda yine güçsüz bırakıyor... yine çaresiz bırakıyor. O resim... İstanbul hatıraları.... şu an ne kadar sahte geliyor. Keşke yüreğinden de fırlatıp atabilse Demir’i o resim gibi... ama olmuyor... Demir yine onu başlangıcı sonu olmayan o boşluğa itti... düşüyor.

Dışarıda yemektelerken, Ziya’ya babasının vefat haberi ulaşıyor. Gençler hiç oyalanmadan Gaziantep’e gitmek üzere terminale geliyor... Hısım akraba toplanmış... Minibüs kiralanmış... topluca cenaze evine gidiliyor. Eve haber vermek Gonca’nın aklına son dakika da geliyor.

İhsan o akşam Süheyla’nın zorunlu konuğu oluyor. O ikisi başbaşa öylece otururken yayladaki evin terasında, dünyadan uzakta... hayallere ulaşmak hiç de zor görünmüyor. Ruhta kanayan yaralar iyileşiyor... unutulmaya çalışılan rüyalar hatırlanıyor. Süheyla’nın hayalini kurduğu... sevdiğiyle, çocuklarıyla mutlu bir hayattı. Bunun basit olduğunu mu sandı? Ne kadar fevkalade bir şey Süheyla’nın arzuladığı... bu bir insanın en büyük şansı... en büyük zenginliği... insan bunu bulduğunda... anlamalı. Sıkı sıkı tutunmalı. Süheyla soruyor... ”Ona da aşık oldun mu?”... Olunabilir mi, bu mümkün mü? Lakin, birine tutunmasa aşkının yokluğuna da dayanamazdı. Uzun süre dönüp duruyor sözleri beynimde. Ne zavallıca bir tutunuş... ne kadar haksızca hepsine. Söyleniyorum, ‘Aptal... aptal, aklın neredeydi... neredeydi mücadeleci yanın o zaman’ diye... Fakat yine de teşekkür ediyorum içten içe... adaletsiz olanlar ama artık kendine yalan söylemeyecek kadar onurlu davranıyor yine de. Gerçekler acıtır bazen... acıtıyor bunu itiraf etmek de şu an muhtemelen. Şartları oluşturamadı, gücü yetmedi birlikte olmaya aşkıyla... aşksızlığı ise bir sakatlık gibi taşıyacak yüreğinde yaşadıkça. Neriman’ın hırçınlıklarını göreceğiz ileride... hiç de sebepsiz değil bence. Kolay değil bir kadın için asla erişemeyeceği bir yer olduğunu bilmek kocasının yüreğinde. Geçmişte kaldığı sanılan... ama unutulması mümkün olmayan bir yaşanmışlık o gölge... orası zirve... ve düşünün ki bir dokunuşluk o zirveye dokunmuş biri sizden önce. O dokunuşu göreceksiniz sevdiğinizini gözlerinde ömrünüzce. Aşk böyle mi yaşanmalıydı... “O tutku dolu günleri için hayata teşekkür etmek” bugün ne kadar anlamlı. O günlere geri dönebilse... hatalarını telafi edeceğini söylüyor İhsan bize... Yazık, yazık, kocaman yazıklar e.min’de... bu kadar zaman almasaydı bunu görmek keşke.

Kerim ve Defne artık evde geçiriyorlar gecelerini. Defne de bir hamaratlık... dolma içi hazırlamış, pirinçler şişmeden sarmalı illaki. Kerim korku filmi almış... seyretsinler birlikte... ama Defne’nin rüyalarına giriyor o filimler, korkuyor bütün gece, müsade etmiyor kocasına bu nedenle... Ne yapabilirler birlikte, Defne bulsun birşeyler öyleyse... Ne demek istiyor Kerim, beraber hiç bir şey yapamadıklarını mı ima etmeye çalışıyor Defne’ye... Kerim buluyor yine çözümü, Defne’nin sardığı dolmaları yiyebilirler birlikte... derken Ali’den bir telefon yine... dışarıda içki içip sohbet etsinler mi, diye.... uçarak gidiyor Kerim bu davete.

Ama başka Ali’nin derdiyse... Kerim Demir’in en yakın arkadaşı... hem de çocukluktan beri... hatta kardeş diyebilir bile... bu yüzden konuşmak istiyor Kerim’le. Demir ile Asi’nin arasında bir şey olup olmadığını soruyor ona. Bu konu biraz karışık... birbirlerinden çok etkilenmelerine rağmen, hala birbirlerini anlamamak için de çok çaba sarfediyorlar... bu Ali’yi neden ilgilendiriyor... Kerim anlamıyor. Ali’de söylüyor... Asi’yi ilk gördüğünden beri onu çok beğeniyor. Onunla ilgili herşeyi bilmek istiyor. Hatta bu ilgisi artık beğeninin ötesinde. Kerim farkında, Demir ile Asi arasında olanlar durdurmayacak Ali’yi... her an Asi’nin peşinde. Bunları bilsede bilmesede birşey değişmeyecek... değil mi? Demir’e “Yanlışı sen yaptın” baştan söylememekle diyen Ali ... orada da yalan söylüyordu... bu belliydi. Çok hızlı Ali... bu konuda çok çabaladığı da gözden kaçmıyor. Kerim sanki kendi kendine söylüyor bunları... Ali’nin başka yerlerde aklı...”Peki benimle Asi konusunda ne düşünüyorsun?”... Arkadan vurmaya çalışıyor Demir’i... dostuyla vurmaya çalışıyor... Demir bu akşam kalleşliklerle çevrili.... ruhu... bedeni. Buradaki saldırılara ise dostu siperi... “Ali bak... kime ne soracağını bence iyi tart. Bana bu soruları sakın bir daha sorma.” Ali’de farkında biraz fazla ileri gitti. Ama bütün bunları Demir’e de söyledi. Hatta restleştiler... söz konusu da Asi’ydi. Demir meydanı tamamen Ali’ye bırakmış gibi. Diyelim ki öyle ama Ali’nin kiminle ne konuştuğu ilgilendirmiyor Kerim’i ve bu konunun içinde yer almak istemiyor... Tamam mı Ali?

Ceylan’nın dedesine yanaşması netice veriyor. Konservatuara gitmek için maddi destek sözü alıyor. Cemal Ağa’nın torunları için akan sular duruyor. Sevgilisinin kaset isteğine olumsuz cevap verip, torununa destek çıkışıyla, Sarmaşık’ı kaybediyor. Sarmaşık Cemal’ın yanında sığıntı gibi kalmayacak... gidecek işini yapacak... iyi günleri için teşekkür edip, o gece konaktan ayrılıyor.

O gece herkes kendi derdinde... gecede güne ulaşmanın peşinde... sabah oluyor bir şekilde.
İhsan’ın arabasını erkenden tamir ettirmişler, o çiftliğe dönmek üzere yola çıkarken, karısının içi içini yiyor evde. İhsan durup dururken gitmez yaylaya... köyden gelen sütçü kadınların ağzını arasın bir Fatma Ana. Asi ise babası gelene kadar dolaşacak... yüzünün gülüşü sahte.

Demir’se, çiftliğin işçileri gelince gönderiyor polisleri geriye. Adamları göz kulak olur artık çevreye. Sakinleştiriyor, bir evvelki gece, sanki beraberlermiş gibi söz edişi yüzünden kendisinden özür dileyen Zeynep’i de. Biraz at binecek, hazırlansın Zeynep, karakola ifade vermeye gidecekler sonra birlikte.

Gün yeni doğdu ama dün gecenin olayları herkesi gerdi... Melek’te çıkmış gezintiye. Asi’ye rastlıyor yol üstünde. Sohbet ediliyor öylece... geceki silah sesleri duyulmuş yan çiftlikten de. Kendine gelemedi hala Melek’de. Atlatmışlar neyse. “Pek öyle değil” diyor Melek... kız hala onların evinde. “Kim bu kız Melek... yakınınız mı?”... Aydınlık ulaştı güne... bir aydınlıkta belki ulaşabilir Melek ile yüreğine... gece’yi güne kavuşturan tek bir ışık hüzmesi... tek bir sözcük, bir ‘evet’ dünyaları değiştirebilir Asi içinde. Melek’den gelmiyor o ışık Asi’ye... gece kalıyor gözlerinde. Uzaktan Demir’in yaklaştığını görünce, oyalanmıyor daha fazla Melek’le... atını sürüyor ters istikamete.

Demir, Melek’e ulaştığında alıyor haberi... duyulmuş gecenin olan biteni... onu sordu Asi... “Ne sordu?” diyor kardeşine, sanki tahmin etmez gibi Asi’nin aklından geçeni. Elbette makul bir neden arıyor, sevdiği... “o kızın yakınları olup olmadığının” peşindeydi... Çığrından çıkan olayların ise yok ki bir mantık silsilesi... Neden koruyor bu kızı’nın tek bir cevabı var; elini verdi alamıyor kolunu geri... Melek bile anlamıyor ki Demir’i. Melek önemli değil ama gecikmeyecek bu sefer anlatacak Asi’ye herşeyi. Süheyla’nın başına gelenleri saklamak bir felaket getirdi. Böyle onları hiç ilgilendirmeyen bir nedenle kaybedemez sevdiğini.

Gözalabildiğine ayçiçeği tarlası... yeşil saplarının üzerinde nasıl da mağrurca salınıyor kozmik fiziğin anahtarları, bu papatya familyası. Sanki bilmiyormuşum gibi, sanki bıktıracak kadar yazagelmiyormuşum gibi Asi-Demir’de hissettiğim mucizeleri, uyumu... kışkırtıyorlar daha da beni... ‘İşte bak doğanın altın oranı... aldık aramıza onları.’ Ne yorgunluk artık bu tesadüfler, ne de dermansız bırakılış... bir tür bakakalış. Okuduklarımla, gördüklerimle, inandıklarımla... benimle bu dizide buluşanlarla... hayal gücümü zorlayanlarla... sınırlara taşıyanlarla, kalakalış orada. Tanımazlıktan gelemiyorum bu defa da... bir kıskançlık miti dokunup dokunup kaçıyor aynı zamanda bana... her gün doğumunda tanrısına dönen o su perisinden farklı değil asi kızda... cezalandırıcı, sevgisi oranında. Kaskatı kesecek Asi’yi kıskançlık da... Saçları... birtek saçları teslim olmayacak onunda... dönecek adanmışlıkla tanrısına daima. Altın oran ve kıskançlık... kucaklıyorlar benim uçuk kaçık hayallerimde birbirlerini burada.

“Dur Asi... biraz dur.” Durmuyor Asi, zorlayacak kendini de sevdiği adamı da... Bu sefer çareyi atıyla yol kesmekte buluyor Demir kabaca. Kendi atından iner inmezde, Asi’nin atının yularına uzanıyor. Sevdiğinin ilk tepkisi “Bırakır mısın” buna... “Beni dinler misin Asi?” demesi Demir’in... atından hışımla inmesine neden oluyor onunda. Münakaşa etmek istemiyor Asi... dünden farklı ona ne söyleyebilir ki... hele inançsızlığını nasıl körükledi Demir’in dün gecesi... “Bırak... dün gece neler olduğunu hiç merak etmiyorum.” Demir’in de buna inanası gelmiyor, bir an için nutku tutuluyor... bu şaşkınlığı, Asi’nin yuları onun ellerinden kurtarıp ilerlemesine fırsat veriyor. Fakat çok uzaklaşamıyor. Demir’in aklı başına geliyor... kolundan tutup onu durduruyor... “Bana ne olduğu umurunda değil mi? Yaralanmış olabilirdim, ölmüş olabilirdim! Başıma ne gelidğini sormuyorsun bile!”... Zor zaptetti Asi’yi annesi dün gece... öldü öldü dirildi o silah sesleriyle... ama o kız işin içine girince... söylenecek hiç bir şey kalmadı geriye. “Gayet iyi görünüyorsun. Bence şu anda misafirinin yanında olman lazım.” diyor Demir’e... Asi delirmiş mi ne... nasıl dinlemez onu böyle... nasıl dönüp gider Demir konuşmak isterken kendiyle... konuşmazlarsa nasıl anlatacak derdini Asi’ye... o değil miydi kızan, ‘Senin hep sırların var... seninle ilgili herşeyi en son ben duyuyorum” diye. Söylemeye geldi işte... ve dönüp gidiyor sevdiği... ne şiddetli bir kıskançlık gösterisi... aklı başında Asi nereye gitti. Koşup yetişiyor peşinden... laf dinletemezse ona... zorla alıkoyar sevdiğini... Sarıyor kollarını Asi’ye... sırtı göğsüne dayalı, hapsedecek onu böyle kendine... gerekirse ömür boyu Demir’e... “Bırakmayacağım seni. Ne yaparsan yap bırakmayacağım seni. Bu işkence yeter artık Asi. Takıldığın şey o kadar anlamsız ki.” Zorbalığı yine çaresizliği. Hissediyor onun geri dömezliğini... buna müsamaha gösterebilir mi. Nahif bedeni ellerinin arasında bir oyuncak gibi... döndürüyor Asi’yi... görsün Demir’i... gözlerini... kıskançlığının temelsizliğini. Asi’den başkası parlayamaz onda... körlüğün nerelere vardı Asi? “Daha iki gündür tanıdığım biri aramızda sorun olamaz. Olmamalı.” O nahif kadın bir itişte fırlatıyor bu adamı... “Anlamsızsa neden hayatını onun için tehlikeye attın.” Kim olursa olsun aynı şeyi yapardı Demir... çaresizliği gördüğünde herkese el uzatır Demir... sırt çeviremez Demir... bu hassasiyetini onun anlamayışına da bozuluyor Demir...”Ne yani... birine yardım ettim diye mi suçluyorsun beni?”

Kızdırıyor bu sözler iyice Asi’yi... ne yardımından sözediyor... onu tanıyınca evlenmekten vazgeçen bir kızdan bahsediliyor... böyle bir kız için tehlikeye attı kendini sevdiği. İşte Zeynep’in sözleri... ulaşmış ona kadar demek ki... ama gerçek değil ki... daha başına gelenleri anlatmayı bile beceremedi, nasıl izzah etsin, korkuyla ona sığınan kızın yanlış sözlerini. Bir kovalamaca daha başlıyor ikisi arasında ayçiçeği tarlasında... artık güneşi bırakmış sanki onları izliyor gündoğanlarda... Asi önde, Demir arkada... “Anlamak istemiyorsun... Zeynep benim hiçbirşeyim değil. Neden inanmıyorsun” diyor Demir ama bağırıyor olması duyurabiliyor anlamına gelmiyor kendini. Gözünün gördüklerine mi inansın, Demir’e mi bir kez daha... ”Kızın uğruna silahlar çekiliyor. Onun için hayatını tehlikeye atıyorsun. Bu kadarı bana yeter.” İnanılmaz şeyler oluyor Asi’nin ruhunda, Demir’in hiç şansı yok gibi görünüyor şu an onunla. Bir adım ötesini göstermeye çalışıyor aklına gelen son yolla... ortaya çıkacak yakında Zeynep ile gerçekler ya... “Ya bütün bu kurguların boşa çıkarsa... ya bütün bunların hepsi senin yorumunsa...”... Asi bir kez daha fırlıyor yol ortasına... yolda hızla ileryleyen bir araba... aniden kıvrılıyor direksiyon... Asi ezilmekten kurtuluyor son anda...

-Asiii...

Can havliyle sarılıyor Demir Asi’ye... ona bir şey olsaydı, yaşayamazdı Demir’de... “İyi misin?... İyi misin Asi?”... Ona yaslanan göğsünde kalp atışlarını duyuyor... delice atıyor... Korkudan mı... Demir’den mi... kendi kalp atışlarınınsa nedeni Asi... ‘Bu sarılmışlığımızı bitirme’ diyor içten içe Asi’ye... bu bağra yaslanışa ölüyorum kapıma geldiğin ilk günden beri bende... bana sırtını dönme... sana ne söyleyebilirim kuşkuların için... ne... ne? Başını gömüyor saçlarına... hızlanan solukları buram buram onu taşıyor içine. Soluksuz bırakır, susuz bırakır, aç bırakır ona yaşam veren bu kız... öldürür Demir’i çekip gidişiyle.

Çaresiz feryatlarını duymadı... iç seslerini de duymuyor Demir’in bu gün Asi... Kaskatı elleri... bir ihanete nasıl sarılabilir ki... yüreği “Tutun Demir’e, bitsin bu düşüşün” dese de... içinden ona inanmak gelse de... nasıl durduracağını bilmiyor Asi’yi... düşüşünün devam ettiğini görüyor sadece. Sesler ulaşıyor ama ne dediklerini duymuyor Asi... yetemiyor kendine. Aşkının büyüklüğü Asi’nin zayıflığı... ihanetin yeşerdiği nokta da bu oluyor Asi’de... Uzaklaşmalı... yoksa yaslandığı bu ateş... bu sıcak beden... bu Demir adam, eritecek kendinde olanı... Asi’den, gururundan geride kalanı.

Demir’den çekiliyor Asi... endişeyle izliyor yine ondan ayrılışını... bu hesapsız kucaklaşma nasıl da hatırlattı ortak arzularını... soluklandırmak istiyor onun dudaklarında dudaklarını... O kadar özledi ki bu teması... kendini durdurmayı başarsa bile bakışları onlara takıldı... Bir kez daha birbirini bulmalılar... bir kez daha birbirlerinin olmalılar... yaşam orada saklı. Demir tatmaya hazır acıyı... Asi dudaklarından alsın hıncını... bıraksın ama kendini ona, söndürsün kıskançlığını. Anlamıyor “Gitmek istiyorum” diyen aşkını... gözlerinde taşıyor o da geldikleri noktaya inanmazlığını... böyle bir nedenle ayrılmaları olası mı? “Yapma bunu asi... hep başkaları yüzünden hayatımızı mahvettik... artık bunu yapma.”... durduramıyor yalvaran sözleri kadınını, Asi’ye ulaşmayı ne kadar başardı?

İhsan dönüyor sonunda çiftliğe... Asi karşılıyor onu avlu girişinde... yüzü öyle bir halde ki, “Neyin var senin, iyi misin Asi” geliyor babasından ‘günaydın’dan önce... Demir’in arabası görünüyor hemen akabinde... Yanında yine akraba olmayan o kız... duruyor İhsan’ı görünce. İhsanın ona sallanan eline ve “Merhaba Demir” deyişine... saygılı bir selam geliyor baş eğişle... Gözler anında dönüyor Asi’ye... İhsan’ın gördüğünü o da görüyor sevdiğinde... hiç iyi görünmüyor Asi... Aslında Demir’de öyle... onu dirençli kılan tek şey kadının boynundaki kolye... çok öfkeli... ama emaneti duruyor hala yerinde. Yoksa nasıl dayanabilirdi Asi’nin bu tavırlarına... bekleyecek, herşey çıksın ortaya. Sular da durulacak... Asi de... o zaman inandırmayı başarabilir sevdiğine de. Bir taraftanda sohbet ediyor İhsan Bey ile... sorular geliyor yaşlı adamdan... “İşler nasıl gidiyor?” diye... “Ortaklar arasında bir sorun yok, değil mi?... Hiç iyi gitmiyor demek geliyor bir anlığına içinden... yapamıyor bunu... yalan da söyleyemiyor... bir kez daha tıkılı kalıyor gözleri o sabah Asi’ye... Asi kurtarıyor Demir’i... “Demir’in acelesi vardır” diye. Tutmasın öyleyse İhsan ikisini de, işe gitmiyor mu Asi’de... “Ali Bey ile dışarıda buluşacağız” diyor Asi... ilaç gibi geliyor bu bilgiyi verebilmek Demir’e. Şimdi gitsin o kızla nereye isterse...

Süheyla, İhsan’a ilk iş olarak dünürünün vefatını bildiriyor. İhsan derhal damadını arıyor, kısa bir konuşma oluyor... zaten ölüme söylenecek ne olabalir ki... acı gününde yanında olmak için hemen yola çıkacaklarını bildiriyor. Fatma’yı, Neriman’ı çalışma odasına çağırıyor... taziyeye gidecekler... yas evine gidecek yemekleri hazır etsinler... talimat veriyor. Fatma işe koyuluyor ama sorular var Neriman’ın kafasında İhsan’ın yayla ziyaretiyle ilgli. Sütçü kadınlardın edindiği bilgi doğru mu... bilmeli!... Yalanlamıyor hiç İhsan Süheyla’yı yaylaya götürüşünü... hastaydı kadın, yardım istediler, o da elinden geleni yaptı. Arabası bozulduğu için de gece orada kalmaya zorlandı. Neriman isyan ediyor... Demek İhsan bu yaptığında hiç bir yanlış görmüyor... Neriman’dan çok fazla şey bekliyor. Bir zamanlar birlikte olduğu kadınla vakit geçiriyor ve ‘güven’den bahsediyor. Nasıl değerlendirirse değerlendirsin Neriman. Yardıma ihtiyacı olan bir insanı görmezden gelemez ve gelmeyecek İhsan.

Diğer yanda... çalkalanıyor Antakya akşam olanlarla... Zeynep Demir’in kız arkadaşı oluveriyor, kulaktan kulağa duyulanlarla.

Asi, Ali ile şehirde buluşuyor. Aslında şoföründen Demir’in başına gelenleri öğrendi ama hiç belli etmiyor. Bu gün ne olmuş böyle Asi’ye... kim canını sıkmış, diye soruyor. Boşuna uğraşmasın Asi, duygularını gizleyemiyor. Yoksa hala Ali’ye mi kızgın, ata binmeyi bilmediği yalanına mı?... Asi’ye bir soru sorduruyorsun değil mi?.. Demir’in bir kızla yaşadığı macerayı eline yüzüne bulaştırıp, uzerine kurşun sıktırışının yanında senin at binme konusunda söylediğin yalan ne ki?.. “Yalan bazen hayatı güzelleştirir. Sen hiç mutlu olmak için yalan söylemedin mi?”... Yalan her zaman hayatı çirkinleştirir. Mutlu olmak için yalan söylemek bir insanın kendi kendine yapabileceği en büyük kötülüktür. Ama Ali yalan ile hayatı toz pembe görür. Bahaneler uydurmak... yalana ihtiyaç duymak... yalanda eğlence bulmak... bir insan bunu neden över gibi konuşur. “Sana bir daha yalan söylemeyeceğim” diyor Ali... “Söz”... Buna ne kadar inanılır.

Demir ve Zeynep Emniyet’te ifade vermiş ayrılıyorlar. Kerim yetişiyor onlara çıkışta... Demir’e gelmiş akşam olanları duyupta. Silahlar patlamış evde, kimin ne derdi var onunla. Demir’le değil... Zeynep’le derdi olanlar, hadi ofise gitsinler, arada konuşurlar. Arif ve Zeynep’e göz kulak olacak bir görevli bekliyor onları şirkete vardıklarında... Vaayyy hanımefendiye özel bir koruma. Yayladaki teyzesini de aramış Demir... çiftliğe dönmüş Süheyla da... Dostunun kinayeli konuşmaları hiç yaramıyor Demir’e şu anda. Kerim’in elinden kurtulamayacak ama... köşeye sıkıştırıcak iyice onu ofisinin özel ortamında.

Tamam, anlıyor Kerim... kendi hatırlamıyor olsada o kız o gece garsonmuş... iyi de... olsun da... kim bu kız? Bu iş iki günde nasıl bu noktaya geldi... şaşıyor dostumuz. Demir olağan bir şeyden bahseder gibi... özetliyor durumu... “Evinden zorla evlendirilmekten kaçmış. Adam peşindeydi. Yardım istedi, bende elimden geleni yaptım.” Kerim’in kaşlar, gözler oynar halde... ne yani... hepsi bu mu? Bu kadar mı? Demir kafa tutuyor arkadaşına...”Ne anlatmam gerekiyor başka?” Beynine kurşun yeseydi hiç bir şey anlatamayacaktı ama. O kurşunun yerini de gösteriyor eliyle dostu... tam alnının ortasında. Kızıyor artık Demir’de... İyi de planlamadı ki o bunu. Birden bire kendini bir olayın ortasında buldu. Yardıma ihtiyacı olan birini ortada bırakmadı. Hepsi bu. Akıl erdiremiyor Kerim’in kızgınlığı ne? Gözü kapalı bilmeliydi Demir’i dostu... “Başka ne olabilir. Beni tanımıyor musun? Sen olsan ‘ne hali varsa görsün’ diye bir kızı ortada bırakır mıydın? Ölüm tehtidi altındaki birini kaderine terkeder miydin?” Kerim’e sökmez Demir’in de öfkesi böyle... pıstıracağını mı sanıyor dostunu bu sözleriyle...“Öyle iki cümleyle anlatırsan, ben dahil kimse anlamaz.” diyor... kendini bu şekilde tehlikeye atmasından da hiç hoşlanmıyor. Üstelik neden bu kadar sinirleniyor anlamıyor, dostu o, tabi hesap soracak Demir’e... sonuna kadar hemde. Fırlatıyor bu sözler, koltuğundan ediyor Demir’i, karşı karşıya getiriyor dostuyla kendini... Arif Efendi’nin “eve gitme demiştiniz... o hanım yüzünden miydi...” sözlerine cevap vermedi, Melek’in bu kızı neden bu kadar koruduğu konusundaki merakını gideremedi... hele hele Asi’yi... onu seven kadını Zeynep’le aralarında bir şey olmadığına birazcık bile ikna edemedi... dilediği gibi kızacak Kerim’e şimdi. Neler oluyor burada... nereye gitti herkesin aklı fikri... hiç mi tanımadılar Demir’i... yaptığı bu kadar anlaşılmaz bir şey mi “Ya birine yardım etmek niye kuşkulandırıyor insanları. Neden altında birşey arıyorsunuz?”

Kendinden o kadar e.min bir tavırla konuşmasın Kerim’le... diklenmeyi bilir arkadaşı da Demir’e... onlar çocukluktan beri birlikte... ellerini ceplerine tıkayıp, sırtını dönmesi yetmez Kerim’i geriletmeye. Söylenmeye devam ediyor peşine... Gurur bazen kör ediyor Demir’i... Çevresinde dönen kurnazlıkları görmesini engelliyor. İstediği kadar yutkunsun... odanın ortasına kaçarken, dili kuruyan dudaklarını bulsun, bitmedi daha bu işkence. Söyleyeceklerini söyleyecek Kerim Demir’e... Bilmediği şeyler var üstelik de. “Dün Ali ile barda buluştum.” Demir muğlak bir ifade gözlerinde, dönüveriyor Kerim’e... ne alaka şimdi bu böyle, çok mu hevesli Kerim Ali ile içki içmeye... Sözlerinin onu şaşırtmasını istemişti zaten Kerim’de... aklı başına gelir belki böylelikle...“ Buluştuk.. ne var... çok da iyi oldu. Meydanı boş bırakmışsın!..” diye devam ediyor Kerim. Hiç sormuyor Demir, ‘Ne demek istiyorsun’ diye... anlamamazlığa gelmek de manasız, Ali ve soruları bulmuş olmalı Kerim’i de... tartışacak değil ama sevgilisiyle arasında olup bitenleri can dostuyla bile. Dönüyor yine kendine... “Onun derdi belli ama boşuna.” Kerim aynı fikirde değil asla... Ali almış başını gidiyor, Demir’in haberi yok. Tuttuğunu koparırsa ne yapacak , eğer hala Asi ile arası kötüyse bu ona mustahak. Demir farkında herşeyin... Ali’nin nasıl sevdiğinin hislerini çelmeye gayret ettiğinin... hiç rahat bırakmadığının... üstelik o kadar kötü bir zamanda kara kedi gibi girdi ki aralarına, elleri kolları bağlı Demir’in. Ama kendi gibi güvendiği değerler var sevdiğinde... Ali’nin gerçek yüzünü de henüz bir tek o gördü belki bu şehirde. Ve gördükleri güven veriyor ona... Asi’nin kabul edeceği bir erkek değil Ali... buna inanıyor bütün benliğiyle. Asi öfkeyle, kızgınlıkla, kıskançlıkla... çıkarıp çıkarıp takabilir emanetlerini.... üzer Demir’i... koyar ortaya böyle tepkisini... ama Demir’i çıkaramaz içinden... Çünkü çıkarırsa yaşam biter... hem de her ikisi için birden.

Bitsin artık bu konuşma... dahil olmamalı Asi asla Ali’nin olduğu bir konuşmaya... yerine dönerken oturmaya, sıvazlıyor Kerim’in kolunu da... onun için endişelendiğini bildiğini gösteriyor böylelikle ona... “Ali’yi o kadar gözünde büyütme.“ Tasasız adımlarla dönerken yerine... Kerim’in sözleri yine peşinde... “Sende rakibini o kadar küçümseme. Ali ısrarla kendi yolunda ilerliyor. Adam kararlı.” Demir buna en küçük bir ihtimal vermiyor bile. Ali, hayatı tanımayan çocuk ruhlu bir adam... oyun oynuyor kendi kendine... “O öyle sanıyor.” derken Kerim’e, son derece e.min kendinden de. ‘Hadi canım sende” dedirtecek bu güven nereden geliyor Demir’e. İnanç... sarsılmaz bir inanç Asi-Demir’e.

Dünya işleri son sürat devam etsede, duran bir can var ötelerde. İhsan ve Süheyla Fatma Ana’nın hazırladıklarıyla birlikte çoktan vardılar dünürün evine ama çocuklar ancak akşama doğru varabiliyor cenaze evine. Demir önde, Kerim, Defne, Leyla arkada giriyorlar herkesin toplandığı avluya. Aile acılı, kendi derdinde, İhsan farkediyor onları ilk anda. Başsağlığı dileniyor sırayla, bu üzüntülü zamanda. Neriman, Demir’i görünce burada, sokuşturmadan duramıyor lafını da...”Sizin telaşınız çoktu, gelebilmenize şaşırdım...” Bir Neriman Hanım vardı sataşmayan bana diyor Demir’in gözleri... ne desin bu ortamda ona. İhsan, öğrenmeş gün içinde yan çiftlikte olanları, karısının fevri çıkışının buna olduğunun farkında, ne yeri ne zamanı bunları konuşmanın... “Geldiğin için sağ ol” diyerek kesiyor karısının sözünü... “Böyle zamanlarda hepimiz dostlarımızı yanımızda görmek isteriz” diyerek Demir’in yerini belirliyor yanında. O bir dost. Defalarca kanıtladı bunu ve kendini İhsan’a. Sorgusuz sualsiz, yekten gelen bu destek mutlu etmekten çok uzak elbet Demir’i şu anda... bir sürü sorunu var hala ama güven tazeliyor İhsan’ın ona inanması daha en başta.

Biraz evvel Demir’lerin girdiği o avlu eşiğinde Asi ve Ali görünüyor bu anda... onlar varıncaya kadar sürüyor Demir’in yüreğindeki ferahlama... Asi’nin onu üzmeleri bitmeyecek değil mi... cezalandırıyor onu en e.min olduğu yolla... darı darına yetişiyor gururu imdada. Tek kelam etmeyecek buna. Kerim’e “Ali Bey’de mi artık akrabadan sayılır oldu...” diyen Defne’yi duyuyor ardında... Dostu, lafı çevirip Ali’nin İhsan’la iş ortaklığına getiriyor, nezaketen gelmiş farzetsinler onu da... İhsan’ın aklı zaten, Asi’nin Ali’yle çalışmasına Demir’in nasıl baktığında...şimdi görüyor işte gözleriyle... Demir’ın mübalağasızca yanından ayrılışı kandırmıyor onu... Demir, güç bela dayanıyor bu yanyanalığa.

Oturuluyor hep beraber yemeğe, acılı günde aile, akraba ve dostlar birlikte. Acı vesile belkide durmaya ve bakmaya içimize...

“Geleni karşılamak... gideni uğurlamak görevimiz. İnsoğlu fani. Hepimiz göçüp gideceğiz birer birer. Ölümlü bir dünyada, hırsların, bencilliğin iktidarı geçidir, yalandır. Böyle günler acıda olsa, dönüp hayatımıza bakmamız için bir fırsattır.”

Cemal Ağa ve Sarmaşık görünüyor o eşikten bu kez de. Neriman şaşkın, onu da getireceğini bilseydi haber vermezdi ama olan oldu bir kere. Katılıyor onlarda yemeğe. Sarmaşık cenaze evinde ilan ediyor ‘Cemal’ ile evleneceklerini... o kadar şekerdi ki o teklifi ederken de, hayır diyemedi kendisi de. Nişan yüzüğü parıldıyor herkesin içinde Neriman’a uzattığı elinde... İhsan hatırlatmak zorunda kalıyor, “Cenaze evindeyiz” diye. Neriman zaten dolmuş, İhsan’ın Süheyla’ ilişkisiyle... birde babası çıktı karşısına bu yaşta genç bir eşle... ya kızı... Asi’si... ağzını açıp laf söylemeyen kızının bilmez mi nasıl içlendiğini... onun yerine hesap soracak, karşısında süklüm püklüm oturan Demir’e... “Demir’ciğim...” e saklıyor niyetini... “...dün gece sizdeki patırtı neydi? Silahlar patladı durdu... şenlik mi vardı”... Demir efendiliğini bozmasa da, bırakmayacak bu soruyu cevapsız bir kez daha... “Atılanlar çatapat değildi Neriman Hanım. Kimseye bir zarar gelmediği için şükretmek gerek!” diyor olabildiğince doğalca. İhsan’sa ‘haklısın Demir’ diyerek bir kez daha tazeliyor ona güvenini... Demir’in Neriman ile İhsan arasında gidip gelen gözleri fırsat bulamadan anlamaya karı-koca arasında neler olup bittiğini... laf kaldıracak halde olmayan Neriman açığa vuruyor gücenmişlikleri... “Siz erkekler işinize gelince birbirinizi kolluyorsunuz. Ama biz sandığınız kadar akılsız değiliz beyler”... Doyuyor bir anda Cemal Ağa... devam edemez bu konuşma daha fazla... kalkarken masadan, sesleniyor torunlarına... hadi çay servisi yapsınlar konuklara.

Ali’nin yanında oturan Asi’ye kayıyor Demir’in gözleri... Neriman, Asi’nin söyleyemediklerini mi söyledi... bu kadar olmayacak bir şeye inanıyor ve suçluyor mu hala onu Asi... onu işine geldiği gibi aldattığını mı düşünüyor... aldatacağı bir kadını sevebilir mi Demir, aşık olabilir mi... hayatını onunla geçirmeyi düşünebilir mi... bilmiyor mu bunu Asi? Yoo... Biliyor olmalı... başına doladığı uzun eşarbının arasında ara ara görüyor emanetinin zincirini. Yoksa, Demir’i neden hala bağrında taşısın ki. Onunla konuşmayı bir kez daha denemeli... gecikmemeli... bu manasız ayrılık bitmeli... bitmeli bu çelişki.

Defne ilk defa fırsat buluyor... Asi’yi dünden beri hiç görmedi... Anlatsın kardeşi, Demir o kızla ilgili ne söyledi. Asi’nın niyeti yok bu konuşmaya katılmaya, bir türlü eli gitmedi kolyesini boynundan çıkarmaya, bir kez daha... ama alakasını kesmek istiyor artık bu konuyla... “Ne konuşulacak bir şey, ne de sorulacak bir soru kaldı” diyor ablasına. Zamanla yatışmak yerine, kanattıkça kanatıyor onu içindeki öfke... anbean artan bu devam edişin sonu nereye... Çaylar hazır... Ali yetişiyor, ağır tepsiyi taşımaya çalışan Asi’ye... Bıraksın da Ali dağıtsın, gerekirse çay yaprağı bile toplar onun yerine. Defne atakta bu gece, gerçekleri sokmaya çalışıyor Asi’nin gözlerine... Avrupa kültürü almak bu değil e.minim ama Ali’nin çay dağıtışı, Asi’nin gözüne girmek için yapılan bir yılışıklık değil de ne?

Yemek sonrası yakalıyor İhsan ve Demir başbaşa konuşma fırsatını. İhsan duymuş alanı... Demir’in kendi canını zor kurtarışını... ona birşey olmamasına çok sevindi, geçmiş olsun diyor Demir’e. “Sen yanlış bir şey yapmazsın... buna e.minim” diye devam ederken, Cemal Ağa geliyor yanlarına, demli bir bardak çay elinde. Ne konuşuyorlar bakalım öyle... Damadına sesleniyor önce... Neriman bazen konuştuğu lafın nereye gittiğini bilmiyor... babasına mı kızdı... yoksa başka birşeye mi, orası meçhul. Ama kabak Asi’nin başına patladı diyor ve çekiveriyor bir şekilde Demir’i de içlerine. Aile arasındaki bu konuşmaya sessiz kalan Demir’in kaşları çatılıyor aniden bu sözle. Cemal Ağa’da olmasada bakışları henüz, gözleri her an ona dönmek üzere tetikte. “Senin çiftliğinde ne oldu” dendiği anda üstüne alınıyor artık bu konuşmayı... dönüyor ona gözleri de. Söylenenler doğru mu yanlış mı, bilmez Cemal Ağa... Birtek şey bilir, torununun yüzünü birileri kararttı... budur onun için mesele. Torununu üzeni, o da üzer... düşman eder kendine. Ona düşer, haddini bildirmek de. Umurunda değil, ne dediğini bilmez bu adam Demir’in... en son o kalmıştı hesap vereceği Demir’in de. İnanması gerekenler İhsan ve Asi, ona... İhsan inanıyor ve Asi’yi de inandıracak kendine... fasafiso mu dedi Cemal Ağa biraz önce... işte bu iki kişi haricindekiler fasafiso Demir içinde... Bu üçlüye... Ali katılıyor bu seferde... onun de elinde bir bardak çay... Demli çaylar servis edilmiş... Demir niye içmiyor diye düşünüyorum, çayı sevmesine rağmen hemde. Ali’nin elinden dağıldığı için olsa gerek, almamıştır bu nedenle. Asi’nin getireceği demli çay ise... hatıraları da getirirdi beraberinde. Sakinliğini koruyan Demir’de ani bir hareketlenme... ceplerindeki ellerini çıkarıp kararlı adımlarla gidiyor bir yere.

Kadınlar mutfakta işleri bitirmiş... çaylar servis edilmiş... Defne, sakin bir köşe bulup sorguya çekmeli Asi’yi... arka kapıya açılan kapalı avluda yer buluyor konuşmak için kendilerine... oturtuyor Asi’yi duvardan çıkma bir beton sedire... “Şimdi anlat bakalım ne oluyor?” diyemeden daha tam... Demir görünüyor avluya inen iki basamaklık girişte. Onun geldiğini gören Defne, yalnız bırakmak için kalkmaya davranıyor ama engelleniyor bir sözle...”Gitme!”... En son bekleyeceği şey bu Asi’de... bu kadar acı çekeceğini asla tahmin edemezdi bir söze... bütün iyi niyetleri çatırdıyor içinde... Düşman aşıklarken bile onlar, adım atmaktan çekinmedi Asi Demir’e... Diklendi, dolandı elleri kolları Demir’e... bedenleri, ruhları sakıncasızdı birbirine... çırılçıplak kalırlar gözgöze geldiklerinde... saklanamazlar hiç bir şekilde... hiç bir şeyin yokedemeyeceği bir güven taşır o Demir’e yüreğinde... şimdi bu söylediği ne...

-Ne olur giderse?.. Rahatsız mı oldun benden?.. Çekiniyor musun? Nedir... söylesene?

Çözülmek istemiyor Asi, Demir’e... bütün sebep bu o “Gitme’ ye... itiraf edebilir mi bunu Demir’e, edemezken kendine bile... Defne yalnız bırakıyor onları sonunda... ama Demir söylemeye geldiği şeyleri söyleyemiyor sevdiğine...

-Bu sen değilsi Asi... Sağduyusunu tamamen yitirmiş biri oldun. Nasıl bu kadar değişebildin. Neden sormuyorsun? Neden anlatmama izin vermiyorsun? Benim vicdanım rahat. Herşeyi açık açık konuşalım, hodri meydan dedim... kaçtın. Bunu istemiyorsun değil mi? Çünkü, ya haklı olduğumu anlarsan... ya kıskançlığın gözünü kör ettiğini farkedersen... Olmaz değil mi?.. Yapamazsın... Süslü vaatleriyle kolay biri yanıbaşında. Aradığın buysa... kutlarım seni.

Kıskançlık ele geçirdi Asi’yi... en büyük korkusu yitirmekken Demir’i, ‘o kız’ın varlığı, ani bir tehtit gibi karmakarışık etti, acı verici bir dünyaya saldı Asi’nin yüreğini. Onu ‘yitirme’ noktasında verdiği bir mücadeleden yorgunken... kaldıramazdı hemen akabinde gelen ‘aldatılıyor olma’ şüphesini... Her duyduğuna inanmak, Demir’in sözlerinin altında bir anlam aramak yerine... ne kadar direnebildi?.. Sadakate güvendi mi?.. İçinden neler geçti... o kadarını kim bilebilir ki. Bu evham... kuşkular... geri dönülmez sözler söyletecek bir saplantı haline geldi. O kadar ki... doğruları Asi’nin gözlerinde arayan Demir’i bile alt edecek kadar gerçek hissettikleri. Ateşlere salınıyor, Demir ve o kız her aklına geldiğinde Asi. Kıskançlığın Asi’nin üzerindeki fiziki etkileri, sancılı. Ali’nin Asi’nin hayatındaki varlığı, bu kıskançlığı tehlikeli bir boyuta taşıyandı. Çünkü, Demir’in Ali’yi kıskanışını, sevdiğini cezalandırmak ve kendi gururunu korumak için gittikçe artan bir şekilde kullandı. Demir’in de benzer dürtülerle ‘o kız’ı kendine karşı kullandığını sandı. Bunu kendi yapabiliyorsa Demir’de yapabilir... dürtüleri, Demir’le ilgili kuşkularının olabilirliğine en güçlü referanstı. Gösterebilmeyi başardığı ilk tepkisi bu sanrılardı. Vazgeçebilmek istiyor... yok saymaya çalışıyor birlikte yaşadıklarını... dünyası yanıyor ve o içinde saklıyor bu yangını.

Demir, dışarı çıktğında bir sürpriz bekliyor onu. Ali voltalıyor arabaların park edildiği dar yolu. Çok da inandırıcı gelmiyor, Asi-Demir’in konuşmasına istemeden kulak misafiri oluşu. Garipsemiş ondan duymayı kolay biri oluşunu. Oysa o Demir’in hayatını zorlaştırdığını sanıyordu. Onun için herşey yine bir kart oyunu. Elindeki imkanlarla neler olabilecekken Ali... olmayı tercih ettiği bu basit kişiyi gördü Demir çoktan beri. Umuyor ki, herşeyi bir kart oyunu sanan Ali’nin bu basit yüzünü hiç görmez Asi. Çünkü biliyor ki onun hakkında yanılmış olmak incitecek sevdiğini. Oysa basit ve kolay bir soru soracağını söylüyor Ali, Demir’e... Hep açık oynadı, hep dürüsttü ya hamlelerinde... işte geliyor bir sonraki de.... hayatının sonuna kadar paylaşmaya hazır bir adamın yüzünü gösterecek...evlenme teklif edecek Asi’ye.

Ertesi gün...

Ali, Asi’yi almaya geliyor yine... motorsiklet ile bu sefer de... işe gitmeyecekler miydi? Gidecekler ama hoşlanacağını düşünüyor Ali... hızın bir başka versiyonunu gösterecek Asi’ye... Asi elinde kask, nasıl takılacağını anlamaya çalışırken, şehre alışverişe götürdüğü Zeynep yanında, Demir görüyor onları böyle... Durduruyor arabasını... seyrediyor sadece. Asi’ye güvenmekle yanılmıyor değil mi... Ali ile yakınlığı, her türlü iş ilişkisini de, nispet yapmayı da geçti... Dün gece Ali’nin söylediklerinden sonra, nasıl gayret gösteriyor uğratmamak için topraklarına süpheyi... Kendinden e.min... duygularından e.min... herşeyden çok da Asi’den e.min. Sevdiğinden alıyor bütün gücünü. Kuşkuları Asi ile yaşanmışlıklarının yanında bir hiç kalıyor. Korkmuyor savrulmuşluklarından... inişler çıkışlar olur her ilişkide, Asi’ye söylediği gibi... bu da ne ki... aşkları aralarında koparılamaz bir bağ sanki.

Ali, aşık olduğunu söylüyor ve evlenme teklif ediyor Asi’ye yolda. Şehre vardıklarında ve ayakları yere bastığında, Asi hemen veriyor cevabını ona... evlenmeye hazır değil daha.... ne onunla ne başkasıyla.

Asi işi gücü bırakır, ‘sonra buluşacağım’ dediği ablasıyla derhal buluşur... ‘Çabuk ol, hemen gitmem gerekiyor’ diyen Demir’in de acelesi unutulur, Zeynep’i alışverişe götürür... Kader yazısını yazar, bir bahane illaki olur. Asi, şehrin ortasında ablasıyla konuşurken, alışveriş yapmış, elleri kolları paketlerle dolu Zeynep’i ve ardında Demir’i mağazadan çıkarken görür. Bir kere ok yaydan fırladı ya... nişan aldığı yeri de vurur. Asi’nin yüzünde büyüyen ifadeyi Defne’de görür...”Ne oldu?”... gözleri kardeşinin gözlerinin izini sürür... Demir, Zeynep’le beraber... bu görüntü Asi’nin içini kavurur. Zaman zaman gurur olmadık şeylere tutunur... dönüp ablaya duyurulur... “Biliyor musun... Ali bana evlenme teklif etti!”... Kaçmak için de bahane çok... yalnız kalmak içinde. Defne’ye alelacele veda eden Asi, kendini eski şehrin soraklarına vurur.

Zeynep’i arabaya bindirip gönderen Demir, isminin seslenişiyle irkiliyor. Koşa koşa ona doğru gelen Defne’yi, hayretle izliyor. Asi biraz önce onunla berabermiş... bak gidiyor... işaret edilen yöne dönüyor... sevdiğinin başının gerisinde toplanmış saçlarında dalgalar hırsla sırtını dövüyor, sıkıca tutturulmuş kemerinden kurtulmak ister gibi tuniği, kendine rüzgara veriyor. Asi kasırgası uzaktan bile belli oluyor. Peki Ali’nin ne yaptığını biliyor mu Demir?.. Asi’ye evlenme teklif etmiş olması onu ne kadar ilgilendiriyor?

Akıp gidiyor yaşanmışlıklar... Asi’ye tutunduğu elleri boşa çıkıyor... bir hiçlikmiydi asılı kaldığı o aşk mevsiminde... O kasırganın içinde hiç bir şey kalmıyor Demir’in dünyasından geriye... Tehlikeli, tahrip edici... onlara verdiği zararı hemen öğrenmeli. Eski şehir onun yüreği... en iyi bildiği yeri... yüksek duvarları örülü... ama buluyor Asi’yi eliyle koymuş gibi. Sevdiğinin gözlerinde bir başka erkeğin izleri buluyor gecikmeden onu... tereddüte yer vermeyen bu görüntü, kahrediyor Demir’i. Asi’nin yolunu kesen artık, canı... bedeni. “Ali’ye ne cevap verdin” ... Nasıl bu kadar çabuk duydu... onu nasıl bu kadar çabuk buldu? Merhametsiz bir dünya bu... kıskançlık yangınında sevdiğinin acısına duyarsız şuuru... Asi, öfkelenir yakar Demir’i ateşlerde... kızar, iter onu bakmadan cüssesine... yağar, eser, kapısına dayanır, hesap sorar kendince... ve boş konuşmaz... konuştuğunda, öldürür de, diriltir de... Ama şu an bir yalanlık acz içinde... “evet dedim” diyor Demir’e.

O yalan bu kadar gerçek olmasaydı gözlerinde, inanmazdı Demir Asi’ye...
 
 
32. Bölüm
Kapsamlı Fragman