Sample picture
 
Neriman kolunda sallanan çantası, üzerinde inci takıları... daha bir kaç saat önce ‘adım atmam’ dediği otelin lobisinde... “Neredesin sen?” diye söylenirken afralı tafralı yaklaşıyor Asi-Demir’e. Gözler şaşkınlıkla sese dönüyor... Eyvah!.. Bu seferde Neriman burada mı kıyamet koparmaya geliyor. Ama yooo... gözlerini gençlerden kaçıra kaçıra... “balistik raporu çıkmış” diyor... Dizi takipçilerince bu tarz şifreler hemen çözülüyor... ama benim gibi tecrubesiz olanlar hala gerginlik içinde bekleşiyor. Bunu duyar duymaz Demir’in gözleri bir kokteyl masasının yanında İhsan ile konuşan Namık Bey’e dönüyor. Komiser elinde bir kağıt amirine doğru yürürken Demir’de Asi ve annesini oldukları yerde bırakıp savcının olduğu guruba katılmak üzere hareketleniyor. Tek bir sayfa rapor... beyaz bir kağıt parçası zarftan çıkarılıyor... savcının ellerinden Demir’in ellerine geçiyor. Demir’in çatık kaşları rahatlasın diye beklerken ben ... bakışlarını okuduğu rapordan gözlerini görebileceğimiz bir açıda yukarıya kaldırıyor... e.min bir ‘eyvah’ da buraya koyuyor... o bakışlar bir istenmeyenden geliyor. İhsan gözlerinde soru işaretleri Demir’i çözmeye çalışırken, benim imdadıma forum yetişiyor... dizi film terminolojisinde ‘seyirciyi ters köşeye yatırmak’ diye birşeyden bahsediliyor... yoksa iyi haberi de, kötü haberi de Demir’in gözlerinden alabileceğimizden kimse kuşku duymuyor.

Sık olmamakla birlikte, bölüm sonlarını istediğim yerlerde bitirmek gibi bir asiliğim olduğundan yorumda zaman atlaması yaşanmıyor ama sanalda, o ters köşe bakışlardan sonra Neriman ve Asi’nin de guruba katılışını görmemiz için aradan tam bir hafta geçmesi gerekiyor.

Demir’in gözleri Asi’den başkasını görmüyor, yaklaşan sevdiğine, “Rapor temiz”... diye müjdeyi veriyor. Velev ki babası söylemiş olsun, sokmadı yine de yasakları yüreğine Asi... doya doya dolaşıyor sevdiğinde bu haberle o güzel gözleri. Demir için de Asi’ye yasaklı kalışı elindeki kağıt sayesinde sona eriyor... oradakilerin de bunun üstünde mütabık kalmaları gerekiyor, Neriman’a dönüp “Bu belgeye göre bizim tüfeğin cinayetle ilgisi yok” diyerek raporun altını çiziyor. Savcının resmi raporu açıklaması doğru değil ama Neriman bir parça rahatlasın ve Demir zan altından çıksın diye, bir kereye mahsus kurallarını böyle esnetmeyi uygun görüyor. “Demir, özür dilerim... sana haksızlık ettim” diyor Neriman herkesin içinde. Yaşattıklarının karşılığı mı bu özür... bu kadar kolay mı haksızlıkları silmek iki cümleyle... hiç bir şeyi çözmüyorlar yüreklerde. İyi habere ailenin diğer üyeleri de geliyor... Sarmaşık, Gonca ve Defne... Neriman devam ediyor sebepleriyle... Babasının bu şekilde ölmesi onu öyle sarstı ki artık ne yaptığını bilmez halde... ama içi temiz vallahi, bilirler işte. Demir, Neriman’ı anladığını, özrünü kabul ettiğini söylüyor. Bu kadın sevdiğinin annesi fakat İhsan ile olan o özel bağı hiç kuramayacak onunla... hep dışda kalacak Neriman Demir’de... böyle insanlar daha az incitmez mi bizi gerçekte de, önemli değil o nedenle affedip affetmemek Demir’e... Cemal Ağa’nın yokluğunda ‘ortalığı karıştıran’ tiplemesi boşluğu hiç hissedilmeyecek Neriman sayesinde hikayemizde. Hafif bir baş yönlendirmesi ve Asi’yi sıyırıp geçen bakışlarla ayrılırken Demir yanlarından, devam ediyor açıklamalarına Neriman. İçinde hiç bir kötülük yok... ama şeytan dürttü işte... altın gibi bir kalbi olduğunu söylerler hep... vallahi de billahi de.

Aranan gözler birbirini buluyor odalara çıkan asansörün önünde... ‘gel’ diye uzanıyor Demir Asi’nin eline... yolunda görünüyor şimdilik herşey, olup bitiyor bu kez saniyeler içinde. Asansör tam zamanında geliyor, kapıları açılıyor... o eller birbirini kolaylıkla buluyor. Demir bir kez daha Asi’yi sürüklerken itiraz edilmiyor. Bu asansör kabini ne kadar şanslı... Asi’nin sabırsızlığına şahitlik ediyor... “Orada sana sarılmamak için kendimi zor tuttum...”deyişine tanık oluyor. Demir bunun nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyor. Biraz daha sabretsin sevdiği. Az kaldı. Rahat edebilecekleri bir yer biliyor. Gösterişli bir otel odasına giriliyor. Masif maun gondol pufu ile konsolumsu mobilyayı tamamlıyor altın varaklı aynası... köşede aslan ayaklı bir çalışma masasının üzerinde yeşil banker lambası... varak süslemeler ile devam ediyor yatak başı... kırmızılı göz kamaştıran tefrişat otelin atmosferine uygun bulunmuş olmalı... ama bunların hiç birini gözü görmüyor odaya giren çiftin... gözlerini kamaştıran yaşadıkları. Onu sürükleyen Demir’in peşine koşar adım giriyor Asi odaya neredeyse... dans ederlermişçesine savurur gibi onu sevdiği önüne.. sarılıyorlar sıkı sıkı birbirlerine. Bitti... Kurtuldular... Sabırla beklediler... ama günlerdir nasıl da gergindiler... dün akşam Asi’nin göz yaşlarında, bu gün Demir’in lobideki yakınışlarında haksızca suçlanmaya zorlanışları yatıyordu aslında. İsyan edesi gelmez mi insanın buna.? Mükafat işte burada... sıkı sıkı sarılışına rağmen Demir’in tüy kadar haifif hissettiği temaslarda... “İyi misin”e eşlik eden yüzündeki parmaklarda... “Sen?” diye soruşta... bu ana varılmışlıkta. Çok mutlu Asi... artik kimse sevgilisinden kuşku duymayacak. Annesini de hiç üzmedi Demir... hiç uzatmadı... Daha çok Asi’yi üzmemek için kısa kesti bu faslı Demir... kendisiyle annesi arasında kalacaktı, aşkına kavuşması uzayacaktı. Dikleşiyor keyifle Asi’nin çenesi bu itirafa... ne güzel geliyor o diklenişi yaşayabilmek şu an bu adamla... demek o yüzden affetti Demir annesini... ama engeller ortadan kalktı ya, bu herşeyden önemlisi... ne farkeder sevdiğinin yüzünde gülücüklerle kendi çıkarı için işi uzatmadığını açıkça söyleyişi... aynı nedenle kendi de ailesi nezdinde geri adım atmaya hazır değil mi?

Sarılıyorlar bir kez daha.... huzur var artık bu anda... omuzlarda dinlenen başların birbirine bırakılışlarında... güçlünün zayıfın olmadığı... birbirlerini taşıdıkları o aleme kapanan gözlerinde ara ara. Baki kalsın Asi böyle, sırtındaki belindeki sıvazlayışlarda... bedenlerini bir yapan bu sıkı sıkı sarılışta... yürekleri bir atıyor,düşünceleri bir o anda. Neden sonra kendine geliyor... soruyor... “Burası kimin odası?” Kuşlu Ev’e ilk gidişleri geliyor bir anda aklına... Sevdiği manyetik kartı cebinden çıkarıp açıverdi bu odayı da tereddüt etmeden... beklediği cevap gelmiyor Demir’den. Yalnız kalmak istediğinde burada kalmayı planlıyormuş... açık bir beyan daha mı bu gelen. Çok yazık... üzüm üzüm üzülecek, Asi’nin buna müsamaha göstermeyeceğini anlayınca... “Demek yalnız kalmak istediğin zamanlar olacak?” diyerek odayı tarayan gözleri dönüyor aşkına... Demir’in aklındaki ‘yalnızlık’ başka... “Burası ikimizin... gelirsek birlikte geliriz” diyor hayal kurmayı seven bu adam. Nasıl bir yalnızlıktı düşündüğü... hayallerinin yığıldığı gülücüğü... Demir’in yüzündeki bu müstehzi ifadeler hepimizce yeni görüldü.

Kuytulanmaya yepyeni bir anlam getiriyor bir sonraki sahneleri... Odanın onca konforuna... manzaranın konforu seçiliyor kıyısına oturulmaya... derin pencerenin pervazına kurulmuşlar yan yana. Yakın planda gözüme çarpan havuz bölgesi... ufukta denizin gölgesi... arada Antakya ile sevdiğimiz yeşile dayanıyor binaların silüetleri... Demir’se... Asi’yi dayamış hafiften kendine... bir eliyle sarılmış arkasından doğru beline ama diğer eli sevdiğinin kucağında... onun ellerinde... Herşey bu kadar güzelken, anlamıyor “Yine de herşey o kadar kolay olmayacak” diyen sevdiğini... “Neden... sırada ne var?” deyişi güldürüyor Asi’yi de bizim gibi... Annesi elbette. Demir’in başı bu fikre katılmazcasına sallanıyor hafifce... Neriman ondan özür dilediğine göre hiç bir sorun çıkarmayacak sanıyor. Fakat geride yaşanmış örnekler var... Gonca ve Defne... sorun oldu her ikisi evlenirkende... “Annem kızlarını biraz zor veriyor” diyor Asi sevdiğine... bu da zorluk mu Demir’e... neleri yendi geldi Demir Asi’ye... Neriman da ne... Eğiliyor sevdiğinin yine o çiçek kokan tenine. Bu günlerde daha sık kullanır oldu bu kokuyu sevdiği... farketmedi mi sanıyor Asi’nin bu günki özenli halini... onun için herşey... ona geliyor diye. Demir bırakamaz onu artık... zorla alır... almak zorunda Asi’yi gerekirse. Bu gün açık adamı oynayıp duruyor aldığı haberin etkisiyle... gülüyor gibi sözde... ama sakınmıyor sözlerini sır gıbı fısıldarken Asi’ye... “Bizde zorla alırız”... ‘zorbaca kaçırırım seni’ diyor özde...
-Demir...
-Efendim canım.
-Şu an senden başka hiç bir şeyin anlamı yok biliyor musun?

Dünyanın en güzel hazinesi sol tarafında bir yerde sıcacık atıyor Asi’nin... o içindekiler, dökülmek için onun iznini beklemediler. Ondan kuvvetli, ondan özgürdüler. (I) Demir’e verilmek için dile geldiler. ... ... Demir gözler... ruhun mahremiyetini gizleyenler... Asi savaşçının yüreğini sunuşuna, ne kadar aciz, ne kadar çaresizler... sahibi nasıl cevapsız bırakabilirler ... Dile gelecek onun da içindekiler... onun kadar kuvvetli... ama onun kadar özgür değiller... şimdi değiller... olana kadar bekleyecekler. Gözlerinden dudaklarına... bir söz yazıyor bakışlarıyla... “Sen benim olduğunda... bir daha söylüyor olacaksın bunu bana.”

Masumiyete yenik düşüyor Demir yürek tekrar tekrar. Yanağa konan öpücük ihtirastan ne kadar uzak. Aşağı insinler artık... yoklukları farkedilirse iyi olmayacak...

Aşağıda İhsan’dan başka kimse yok aslında onların yokluğunu farkedecek. Çocuklarını cinayetle suçlayanların cevabını alması yetmiyor Süheyla’ya... Yükleniyor Neriman’a... suçlaması hepsinin canını çok sıktı, Demir olgun davranıp özrü kabul etti ama kuru bir özür yeter mi olanlara. Bu kadar kolay mı ‘katil’ diye suçlamak birini ve özür dileyerek sıyrılmak işin içinden sonra. Üstelik bir özür de borçlu değil mi Aslan’a. Neriman kabul ediyor, yaptı bir hata... bu da insanlara mahsus ya... fakat nokta koyuyor o hataya Demir’den sonra... Belki Fatma’nın kalbini de kırmış olabilir ama lafı uzatmanın manası yok bu ortamda daha fazla. Aslan ile ilgili düşünceleri Süheyla istiyor diye değişmeyecek... ne yapması gerektiğini de ondan öğrenmeyecek. O halde... insanları haksız yere suçlamaya devam mı edecek... Süheyla Neriman atışmasına dayanamayıp Sarmaşık müdahale edecek... çok üzerine gidiliyor Neriman ablasının... ölen onun kocası, Neriman ablasının da babası... onlar hala yas tutan kadınlar ya, karmakarışık duyguları. Ayyy lütfen... rica ediyor... bu kadar yüklenilmesin... kaldıramaz ablası. Neriman’ın kurum kurum kuruluşu görülmeye değer... İhsan müdahale etse bile arada bu ağız dalaşı belli ki sürüp gider.

Defne Kerim’i beklerken bir teslimat geliyor yerine... “Açılış için çok çalıştın, başarılı olacağından e.minim” diyor ve “öpüyor” kocası onu bir buket çiçekle... Fayda etmiyor evirip çevirmesi kartı... hepsi bu çünkü... Yanına gelen Gonca, Kerim’in çiçek göndermesini olumlu bulsa dahi... akıl edildi bu, bir sürü esnaf tarafından da... en azından ‘seni özledim’... ‘seni seviyorum’ yazamaz mıydı Kerim nota? Ona kızgın mı... bir şey mi oldu... Kendi sorunlarını hatırlatıyor ablasının bu durumu Gonca’ya... Ziya’da gelmedi açılışa... galiba kocasını kızdırdı o da.

İçeri geçerlerken asansörden inen Asi-Demir’e rastlıyor Defne ve Gonca. Yeri ve zamanı mı bilmese de, bu rastlaşmayı fırsat bilerek, özür diliyor Demir’den Defne. Sözü yok Demir’in Asi’nin kardeşlerine... Sessizce ayrılıyor yanlarından kokteyl alanında bıraktığı guruba katılmak üzere. İlk adımında anlıyor ki gerilmiş ipler iyice .

Süheyla katılmış Kozcuoğlu ailesinin ve Namık’ın masasına... Aslan suçlandığı yetmiyormuş gibi birde kapı dışarı edildi... o yaşta bir çocuk için kolay hazmedilecek şey değil, çok ağır bir itham, nasıl telafi edecek, hesap versin Neriman. Aile arasında olur böyle şeyler... onlar küser barışır... kendi bilecekleri iş... hem hesap falan vermiyor kimseye Neriman. Sustu sustu... saatlerdir ‘Aslan’ aşağı, ‘Aslan’ yukarı nutuk duydu... Ne özür dileyişi, ne alttan alışı ruhuna uydu... Onun katlandıkları az şey miydi? Söylesinler bakalım... ne yapıyordu elinde silahla o gece babasının kapısına dayanmış Aslan Yavrusu? Ondan özür dileyecek değil Neriman. Aslan’ı avucunun içi gibi bilen kendisi için göklere çıkardıkları oğlanın niyeti belli... . boşuna yormasınlar çenelerini...

İhsan Kozcuoğlu açılışı terketmekte buluyor ancak çareyi... yoksa bitecek gibi görünmüyor hanımların didişmeleri. Bir sürpriz bekliyor ailesini geçirmeye kapıya çıkan Defne’yi... ismini seslenen kocasına döndüğünde başlıyor gözleri yaşarmaya... sakın ağlama. Kerim geldi ya... dünyaları verdi o hiç bir şey söylemeyen buz gibi karttan sonra karısına. Süheyla ise hiç iyi hissetmiyor, açık havaya atıyor kendini, belki iyi gelir bir parça. Savcı Namık’da onunla. Süheyla, onun bu tartışmaya tanık olmasından rahatsız ve üzgün. Oysa Namık biliyor, her iki ailede zor zamanlar geçiriyor. İçinde bulundukları derinlemesine soruşturma sürecinde, onunla ilgili çoğu ayrıntıyı da bildiğini paylaşıyor. Geçmişin Cemal Ağa’nın ölümüyle ne alakası var, bunlar çok özel meseleler... şaşırıyor bunu duyduğunda Süheyla... Misafirlerle ilgilenmek zorunda kalan Demir yetişiyor bu arada imdadına... daha fazla konuşulmuyor geçmişten... özel meselelerden... şimdi en önemli iş kayıp tüfeği bulma. Demir yardım teklif ediyor savcıya... isterlerse çiftlikteki çalışanları görevlendirir ve aratır eğer kayıp tüfeğin dağdakı Cemal Ağa’nın çobanlarında olduğu sanılıyorsa. Her türlü yardıma açık yetkililer, elinden geleni yapsın o zaman yapabiliyorsa.

Uzun gün akşama varıyor sonunda...

Aslan ailesini görmeye geliyor çiftliğe ama girmiyor içeriye... behçede görüşürlerken İhsan geliyor yanlarına. Müjdeyi veriyor, gençleri aklıyor, Demir’in silahının temiz çıktığını bildiriyor. Bu patırtı niyeydi o zaman, Fatma Ana bilemiyor. Neriman Hanım oğluyla inatlaşıyor, Fatma evine alamadığı oğlu ile dışarıda konuşuyor, sineklerde onları yiyor... Aslan’a ise ailesinin yüzünü kara çıkarmamak yetiyor. “Bir yere ayrılma, bu gece sondajın başında olacağız” diyen İhsan’a aldırmıyor... Şehirde işi olduğundan değil... volta atıp duracak arabasıyla sokaklarda ama amaç zıtlaşmak babayla... O giderken Demir’in arabası yanaşıyor bahçe girişine... İhsan’ı görmeye geliyor Demir gece gece. Aslan’dan sohbet ediliyor ayak üstü kapı önünde... ne zaman olgunlaşacak bu çocuk, bilmiyor İhsan... biraz altan almayı, orta yolu bulmayı ne zaman öğrenecek? Neriman ile Aslan’ın durumu ayrı bir mesele... Süheyla’yla bu günki tartışma da tüy dikti herşeyin üzerine... Demir neden gelmişti İhsan’ı görmeye? Gece sondajda çalışacaklarını duymuş, yapabileceğim bir şey var mı diyor soruyor İhsan’a... gözleri kayıyor ara ara çiflik evinden yana. İhsanların, bu gece o suyu muhakkak bulmaları lazım, çünkü tarlaların durumları gittikçe vahimleşiyor... ama yine de Demir’e teşekkür ederek, kendilerinin halledebileceğini söylüyor. Demir’in görünürde Asi’yi arandığı biliyor... Başıyla çardak tarafını işaret ederek... “Sen içeri gir... Fatma bahçede sana bir çay ikram etsin” diyerek yanından ayrılıyor. İhsan’ın bu açık desteği, Demir’i şaşırtıyor... bu kadarını beklemediğini biliyor... Asi’yi bir an görebilmenin düşüncesiyle geldi çiftliğe... bizzat İhsan tarafından kızını görmesi için zemin hazırlandığına inanası gelmiyor. Gülüşü yüzüne yayılırken çardağa doğru yürüyor.

Asi ise akşamın getirdiğinden habersiz... eve geldiklerinden beri süren Neriman’ın feveranlarına dayanmaya çalışıyor... belli ki yemekler yenmiş... sıra terasta oturmaya gelmiş. Neriman’nın şikayet konuları hiç bitmiyor... İhsan, Aslan’ı sürekli onun gözüne sokmaya devam ediyor... Neriman ise o meymenetsizi görmek istemiyor. Ya Süheyla’ya ne demeli... otel sahibi havasında çalım sattı... Neriman öyle seyretti... halbuki onunda damadının oteli... birde kalkmış hesap soruyor... o kim oluyor? Asi’nin yatıştırma gayretlerine ise karşı duruyor... varsa yoksa avukatlığını yapsın Asi’de onların... ana-oğul... baba-kız... yettiler Neriman’a. Bu işkenceden Asi’yi babası kurtaracak lakin sonunda... aşağıda misafirin var diye haber veriyor, bir çay içimi kalacak, sohbeti fazla uzatmayın diye de ekliyor ardına. Asi’nin oturduğu koltuğa İhsan oturuyor bu defa... değişmeyen tek şey, Neriman’ın söylenmeleri o terasta... hiç ara vermemişçesine Demir’le devam ediyor yakınmalarına... özür diledi ya... hemen dikildi kapıya... evinde içseydi çayını, ne işi var bu saatte burada?... Rica ediyor kocasından, uzak tutsun bu Süheyla tayfasını ondan. İhsan zaten günün yorgunuyla baygın... gözlerini açamıyor Neriman’ın karşısında.
Demir çardakta... karşısında Fatma Ana... demli çaylar önlerinde, ince belli bardaklarda... Fatma ananın çok yakınası var her bir bulduğuna... Neriman’ın oğluna düşmanlığı yetti canına. Ey gidi günler diyorum içimden , Demir bu yakınışları dinlerken... az önce Demir’in buradaki varlığından şikayet eden Neriman, az dil dökmemişti Defne’ye... binip atına gitsin de davet etsin babasının çiftliğini gezen İstanbullu işadamlarını evlerine. Kızılcık şerbetleri ikram edilmiş, ertesi gün yemeğe buyurmaları için diller dökülmüştü tam da bu çardardakta otururlarken hep birlikte. Sonraki hummalı hazırlıkları, kalışı uzatacak soğutulan şarapları saymıyorum bile... Ne kadar hevesliydi Neriman onları daha yakından tanımaya... bilmeye. Köşebaşından Asi görünüyor... koşar adımlarla geliyor sevdiğinin yanına. Onu gören Fatma Ana izin isteyip kalkıyor ayağa. Sözünü neredeyse kesip aniden ‘geç oldu’ diye kalkışının nedenini Asi’yi görünce anlıyor Demir. Yalnız bırakıyor bir an evvel onları Fatma Ana da.

Bu akşamki güzelliğini neye borçlu Asi... parlıyor gecede günün getirdikleriyle. Gündüz, örgülerle süslediği serbest topuzunu açmış eve gelince... dalga dalga saçları boyun çevresinde. Süzülürcesine oturuyor Demir’in yanında ona açtığı yere... sevdiğinin ona dönerek kucaklarcasına kollarını masa ve oturdukları bankın sırtına dayayarak oluşturduğu doğal halkanın içine.

... Bu bedensel halkalanmalara sıkça rastlayacağım onların seyirlerinde... danslarındaki halkalar... oturuşlarındaki halkalar... öfkeyle, aşkla yada herhangi bir sebeple bir araya gelişlerindeki halkalar... sarmal bir hareketle çekecekler bir şekilde birbirlerini bu alanın içine. Her insanın kendi çevresinde oluşturduğu bir özel alan olduğunu dinliyorum geçenlerde... hatta elini bedeninden hafifçe açarak kendi etrafında bir halka çiziyor anlatan, ”İşte böyle” diye... Asi-Demir’in birbirlerinin bu özel alanına girdiğindeki tepkileri senkronize olmanın ötesinde... bir giz neredeyse. Bazen ‘Beden açısına hapsedilmiş’lik diyeceğim, ‘...temassız dokunuşların saklı olduğu bir dansa benzetip, saçma sapan şeyler söylemekle suçlayacağım kendimi, bazen de. Kiminde, ‘bedenlerinin bildik sınırları, önceden hissediyor yönelecekleri açıyı’ diyerek anlamaya çalışacak... ‘vücutlarının doğalca paylaştığı bir dönüşü... birbirine konumlanmalarını’ zaman zaman yazmazdan gelebilsem bile asla görmezden gelemeyeceğimden sızlanacağım size... Ya başlangıç noktası bile bulamadığım o danslar... ya o koza misali sarmalanmalar... ne demeli onlara? Bilemeyeceğim sanırım hiç bir zaman tam anlamıyla. Dinlediğim o konuşmadan sonra... ikisini görüyorum bu ‘özel alan’larında.. Fiziki yakınlıkların yerini tutmasının mümkün olmadığı ‘asi bir yakınlık’ bu... Aşkı bulan şanslı bir erkek Demir... hiç sığınağı olmamışken hayatta... doğalca onu içine alan o ‘asi alan’da karışışı bu aşkına. Birbirlerinin gizlerine sızdıkları sığınakları zaman içindeki o ‘yakın an’larmış aslında. Hep iyi hissedecek kendini Demir bu sığınakta... sabah uyanmasının bir anlamı kalmayacak Asi’nin o sığınakta tek başınaysa... Şeklen halkalayan Demir hep bu sığınağı ama... Asi bu sığınağın yerinden çıkacak gibi çarpan kalbi daima.

Şu an da yerinden çıkacak gibi çarpıyor kalbi... parlayansa, günün Demir dokunuşları teninde... aşkla güzelleşen bir kız o bu gece. “Geleceğini neden haber vermedin?” diye soruyor biraz da nefes nefese. Demir rahata erdi de oyunlar oynamaya başladı bile sevdiğiyle... “Aradım seni cevap vermeyince merak ettim. Gelmese miydim?” diyor... ama gözleri kaçı kaçıveriyorlar öteye beriye yalan söylerken Asi’ye... Devam ettiremiyor bu halini Demir, Asi’nin anlamlandıramazlıkla bir an çatılan kaşlarını ve “... telefonum hiç çalmadı... Doğru numarayı aradığına e.min misin?” diye onu ciddiye alışını görünce. Asi’nin hafif bir kıpırdanışla Demir’e sokuluşunu keyifle seyrediyorum bu sahnede... hem nasıl yakınlaşma ihtiyacı saklı, hem ‘Geliyorum bak oraya... doğruyu söyle bana’ dercesine. Asi’yi çevreleyen Demir... ama efeleniyor kollarının çemberindeki bu kız kendine... ona sokuluşunda bedeniyle tehtid edercesine... düşünüyor bir anlığına, acaba onu biraz kızdırsa... biraz daha kıyıcığına yanaşır mı diye? Oyunlar oynamanın zamana değil ama gece gece... takılışını bir gülüşe terkedip söylüyor içindeki doğruları Demir’de sevdiğine... “Annenle konuşmak istiyorum bu akşam. Hazır aramızdaki buzlar erimeye başlamışken”... Delirdi heralde Demir... annesi geldiğinden beri yeri göğü inletiyor... o yer gök Asi-Demir’e de dokunuyor... kesin sorun çıkarır, Asi biliyor. Daha zamanı değil, beklemelerini öneriyor. Tamam da niye fısıldayarak konuşuyor? Asi’nin işaret parmağı çardağın gerisindeki evin terasını işaret ediyor... bu yetiyor... Neriman uzanmış onlara bakıyor... yeterince konuşmuş olduklarına hükmetmiş, sesleniyor... “Asi... çayın bitti heralde.... üşüteceksin... hadi içeriye gel”... Halka çözülüyor... o çözülüş bile kendi içinde bir ahenk taşıyor... biri sağa biri sola yönelirken sığınakdan doğalca çıkılıyor... Demir, Neriman Hanım’a ulaşmak için bir fırsat buldu işte, kaçırmıyor... aşağıdan yukarıya sesleniyor... “İyi akşamlar Neriman Hanım” deyişine, neredeyse hiç cevap vermeyecek bile bu anne... evlere şenlik bir “Size de” geliyor neyse ve geçiyor hemen içeriye. Öğrenildi, ters düşülmeyince büyüklerle daha iyi neticeler alınıyor, kızdırmak istemiyor artık anne ve babasını Asi’de... “Yarın görüşürüz” diyerek bırakıyor Demir’i geride...

Ama bir dakika... çayı bitmedi Demir’in daha... yakalıyor Asi’yi kolundan bir kaç adımda... “Demiirr!”... bu defa sıra onda, hatırlatmalı sevdiğine, kızdırmamalılar kimseyi daha fazla, hem de tam yukarılarında... bakışlar dönüyor birlikte bir anlığına terasa... gözleyen kimse yok gibi görünüyor şu anda... Tamam... tamam... ama Demir’e bir çay borcun var unutma!... Bir de strateji belirlemeliler artık... belki annesini yumuşatması gerekebilir Asi’nin de bu arada. Babasının kızı olmaya alışık Asi... hep doğaya kaçıp kurtulmuş Neriman’ın kurallarla renkli, evinde kendince oluşturduğu dünyadan ... bilmiyor nasıl başa çıkılır bununla... alışık değil çok annesinin kızı olmaya. Demir’de bilmiyor... hiç bilmiyor... ona doğru bir adım daha sokuluyor... bir eli elinde... bir eli kolunda... o halka ucu ucunda... gözler nerelere yetsin, şaşkınlar bu yakınlıkta... öpücük namzetleri bakışlarda, dolanıp dolanıp duruyorlar aralarında... Dokunmanın ne demek olduğunu bilmezken, daha mı katlanılırdı ne... şimdi zorlanılıyor ‘dur’maya. Görüşünü yitiriyor Demir ona bu kadar yakın durunca... bir yolunu bulması lazım sevdiğinin annesini hazırlamak için... karşısına çıkacak eninde sonunda... çok... çok yakında... kendi hazır buna. Ama asıl Asi... Asi hazır mı ve cesareti var mı ona? Ruhunu verdi, kalbini verdi... bedenini vermeye hazır Demir... ve hazır Asi’nin bedenini almaya ... “Senden ayrı kalmak istemiyorum artık” derken ona, hiç bir şey söyleyemediğinin farkında... Baksın sevdiği... baksın ona... ve görsün... ne kadar hazır Demir bu alışa.

Kolundan tutup onu durduğu andan beri bir çarpıntı içinde kalbi... yalan... yalan aslında... bu gün raporun temiz çıktığını söylediği andan beri o çarpıntı hiç dinmedi bağrında. Saatlerdir vücuduna fazladan kan pompalandığının farkında... küçük bir adım belki henüz onların birleşme aşamasında ama bu yaklaşma bile nasıl heyecan yayıyor her tarafına. Olmasını dünyada herşeyden çok dilediğimiz ama hiç olmayacağını bildiğimiz şeyler gibiydi Demir hayalleri... onunla alabildikleri her adım o kadar inanılmaz ki... sanki olmalıydı bu yalan beyan engeli...normaliydi... bir engel olmasaydı garipti. Şimdiyse yok artık ve onlar sevgili... Hep durdurdu kendini hayal etmekten daha ileriyi... sormaktan... düşünmekten... istemekten geleceği. O, Demir’in evlenme teklifini kabul etti... ve yol belli. Bu gün ise değiştirdi herşeyi. Demir’in evine gelip onu görmek isteyişi... kaçamak yaşanan ilişkilerini bitirdi... bambaşka bir boyut artık önlerindeki. İş ciddiye bindi... müdahil artık resmen aileleri. Bütün bu olanları kavramaya ve içselleştirmeye çalışırken o değişenleri... hiç de yardımcı olmuyor sevdiği... muzur bir çocuk gibi... şakalaşıyor, içemediği çayının peşine düşüyor... zora sokuyor kendilerini. Birde annesini yumuşatmalıymış... hııhhhh... kolaysa bu, yapsın kendi. Ama o gözleri... bir aşağı bir yukarı dolaşırken yüzündeki her yeri... doğru düşünemiyor ki zaten Asi. Gözleri ödünç vermiş sözleri... onlar ne güne duruyor ki? Ardları dolu dolu geçmişleri gizli.... onu arabasına almaya çalıştığı o ilk gün ki aranış gizli... bana “cesaretin var mı?” diye soruyor bu gün sesi... Genç kızlık hayalleriyle istedi Demir’i... yosun sarmallarında bakışlarıyla dokunuşu ona ilkti... hala iliklerine kadar onu titreden, utandıran ilk isteyişiydi bu Demir’i... bu isteyişlere utanmadan bakmayı, isteyişlerle bakılmayı öğrendi... Dokundu ona... parmaklarıyla tanıdı tenini... tattı Demir’i... ama o da ayrı kalmak istemiyor bütününden daha fazla. Neye olduğunu tam bilmiyor olsa da, cesur Demir kadar o da... Demir’de olacak ya orada... yetiyor bu ona. Baksın sevdiği... baksın... ve görsün... ‘ben de seninle olmak istiyorum ’ diyen Asi kızı bakışlarında...

Ziya’nın annesinin yanına döndüğü anlaşılıyor Gonca’nın feryatlarıyla... bavulunu almış gitmiş kocası... geride kalan bebekleri için aldıkları patiklerden biri yalnızca. Durum anlaşılıyor İhsan’ın sorularıyla... Antepe gitmek için biletlerini almışlardı ama Gonca ailesiyle olmak istedi açılışta... belli ki Ziya dönmüş babaocağına yalnızbaşına. Önce karnında büyüttüğü yavruyu için sakin olmalı Gonca... sonrada iyice bir düşünmeli... Ziya çocukca bir heves miydi onun için yoksa hayat boyu sevip saygı duyacağı bir eş mi... düşünceleri, istekleri uyuşuyor mu... birbirlerini sayıp seviyorlar mı... özellikle saygı... ömür boyu bir birliktelik için çok önemli. İhsan’ın gidip Ziya ile konuşmasını ister mi? Ama herşey gibi... hiç bir şey gibi... bunu da bilemiyor şu anda Gonca...

Şehirdeki konakta çalışma masasının üstü evrak dolu... kayıp Sarmaşık ile şöfor olmayan şöfor bu belgeler arasında. Yangından mal kaçırmış Cemal Ağa... Sarmaşık çilesini doldururken o kızının üzerine inşaatlar yaptırmakla meşgulmuş. Hemde ona hiç sormadan. Cemal Ağa’nın gevrek gevrek gülüşü geçiyor gözümün önünden... yok bir de Sarmaşık’a soracaktı... ne sandığını bilmiyorum bu hanımın kendini... onunla evlendi diye bunamış mı sanmıştı, Cemalini? Gerçekten neydi Sarmaşık, Cemal Ağa için... bile bile adım atmıştı Cemal Sarmaşık olmazlığına... görüsü pek tabi ki hep açıktı Sarmaşık sırnaşıklığına ve fırsatçılığına... ama bile bile lades deyişin ardında... ölüme yaklaşmış bir yaşın vurdum duymazlığı saklıydı adeta. Son demler... son çılgınlıklar yeğlendi huzurlu bir hayata... Önemsemedi... ama önemsemeliydi o da kimleri yanına yaklaştırdığına... Sarmaşık kaygılı vasiyetin katil bulununca açılacak denmesine rağmen yandan yandan paraların tırtıklanmasına... yarından tezi yok şu vasiyeti açtırmaya çalışacak ama bu kadar dayandılar... aceleye getirmesinler, herşeyi yavaş yavaş, tatlı tatlı halletsinler.

Demir çiftliğe döndüğünde Arif kahya ile konuşuyor. Cemal Ağa’nın cinayetinde kullanıldığı tahmin edilen kayıp iki tüfekten bahsediyor. Savcı bu tüfeklerin Cemal Ağa’nın emrinde çalışanların elinde olabileceğini düşünüyor. Nerededir bu çobanlar... Arif kahya bilebilir görünüyor! Gerçektende Samandağı’nda Cemal Ağa için çalışan çobanlar olduğunu biliyor Arif... sabah erkenden yola çıkması kararlaştırılıyor.

Demir çiftlikte kalamıyor... yeni bütün bu olup bitenler onun için. Önce asi duygularıyla savaştı... sonra kendiyle... sonra Asi-Demir’le... bütün bunların içinde... aşkla sarhoştu başı... iki kişilik bir aşktı yaşadığı sadece Asi’yi ve kendini alan içine... ama işler ciddiye biniyor işte. Demir’de ki Asi gizliden açığa çıktıkça... etkisi de farklı oluyor üzerinde... olmazların kederi kadar çoşkunmuş olurların sevinçleri de insan içinde... yalnız kalmak istemiyor gecede... paylaşmalı birileriyle. Şehre iniyor... Kerim’e... bir telefon yetiyor... ikiletmiyor çağırısını dostu, çıkıveriyor karısının elleriyle yaptığı peynirli börekli bırakıp geride. Defne şaşkın... olmaz ki böyle... daha yeni geldi kocası eve... hem Demir niye gelmiyor içeriye. Gerçekten bilmek istiyorsa, söylüyor Kerim... “katil muamelesi yaptı” Demir’e güvensizliğiyle. Niye gelsin ki bir daha bu eve... Fırlıyor Defne evden dışarıya kocasının peşine... soruyor niye içeriye gelmiyor diye Demir’in kendisine... ne konuşacaklarsa salonda oturup kunuşsunlar her zaman ki gibi... birlikte. Ne her zamanki gibi herşey... ne de yolunda... o güvensizlik... o kuşku duyulan dönem bir müddet duracak aralarında.
Biraz yalnız kalmak istediklerini söylüyor karısına Kerim, suskun Demir yerine.

Kerim’in evden uzaklaşmaya bu kadar hevesli oluşu dikkatimizden kaçmıyor... Demir’in de. “Defne’yle nasıl gidiyor” diye soruyor Kerim’e... biliyor ki bir donukluk yaşanıyor onların ilişkisinde. Kerim’de bu soruyu cevapsız bırakmayı seçiyor bu gece. Zeynep’e uğradığını söylüyor onun yerine, gayet iyi, herşey yolunda neyseki onunla. Kendisini cevapsız bırakışından hoşlanmasada ne yapabileceğini bilmiyor Demir. Ama Kerim boş bırakmıyor zaten onu çok fazla...Niye buluştular gece gece, söylesin bakalım ona... Ne var... arkadaşını istediği zaman arayamaz mı Demir?.. Arar tabi arar... “Aşk başıma vurdu, kalbim göğsüme sığmıyor falan diyecek hali yok ya... mübareğin adı Demir’ya...”... turlasınlar bakalım şehri... şehrin gizemli sokaklarını... kızlarından konuşsunlar biraz da... o gecenin akisleri bu akşamda. ... ...Bu şehri seviyor Demir... her mevsimini seviyor... gecesini, gündüzünü... herşeyini. Aslında ne tuhaf... sanki onlar Antakya’ya geleli yıllar oldu... hatırlıyor mu Demir, Kerim buraya gelir gelmez aşık olmuştu... buradaki herşeyi seviyordu... ne kadar heyecanlıydı... Demir’se bu şehre düşman gibiydi ve aşka inanmıyordu... Nasılda şimdi herşey tersine döndü. Ama Kerim ne derse desin, Demir onların aşkının sürdüğünü biliyor... Sürüyor tabi sürüyor ama... eksik olan birşeyler var aralarında... bir adını koysa... bir bulsa... hergün biraz daha uzaklaşıyorlar birbirlerinden oysa... hemde hızla.

Sondaj 70 metreye indiği halde su bulunamıyor hala. Adamları burada suyun olmadığına inanıyor, öyle bir noktadalar ki artık bu işin astarı yüzünden pahallıya geliyor. Suyu bulup mahsülü kurtartasalar bile bu saatten sonra, masrafını karşılayıp karşılamayacağı bile bilinmiyor. Son karar İhsan’a bırakılıyor. Adamları gerçekleri ortaya koyuyor... Süheyla yetkililerin boşa çıkan vaatlerinden dert yanıyor... Fakat İhsan vazgeçemiyor... bırakamıyor... kuraklık belini büker ama başını eğdiremez... toprakda suda umut biterse, hayatta biter... bunlar hayatın kendisi... bu günde öyle... gelecekte de öyle olacak. Çocukları için bunlara sahip çıkmak boynunun borcu. O kendini bu topraklara sorumlu hissediyor... elinden geleni sonuna kadar yapacak... yoksa yatağında rahat uyuyamaz. Şimdi durmak olmaz... burada durmak olmaz... Geri dönülmez bir yol toprakla uğraşmak... toprağı suya kavuşturmak.

(I) ribelle, Asi Dizisi Resmi Sitesi, e.min yorumlar başlığı, 15 Temmuz 2009

Pamuğa su gelmiyor o gece... ama sabah oluyor yine de... Neriman kabuslar içinde. Sabah uykusunun o en tatlı yerinde... Asi-Demir’i görüyor el ele ... yüzlerinde suçluluk bile taşımayan bir ifade yakalanıveriyorlar kendine... yanlış iliklenmiş bluzunun düğmelerini iliklemeye çalışıyor Asi sadece telaşe ile. Fırlıyor yatağından saç baş dağılmış halde... “dün çay içmeye kapıya dayanan bu gün ne yapmaz”... ayyy ayyy... zor atıyor kendini Asi’nin odasından içeriye. Kızının uyuyor oluşu bile hızını kesmiyor Neriman’ın... uyandırıyor “Asi... Asi” diye aceleyle... sanki sevgilisi açmış o düğmeyi gibi, ilikliyor sıkı sıkı kızının geceliğini.. emirler veriyor her zamanki gibi... “Çağır gelsin, Demir’i”... Asi şaşkın... hatta biraz korkulu...sabahın köründe ne oldu da Nerimanca hareketler sergiliyor annesi... rüyasında mı gördü yoksa sevdiğini... “Neden, ne yapacaksın ki Demir’i?”... Neriman, çağır diyorsa, çağrılacak... gelsin... alıp karşısına Demir’i konuşacak. Soru sorulmayacak... dili damağı kurudu annesinin, bir bardak su getirse iyi olacak... Asi mutfağın yolunu tutuyor çıplak ayak.

Demir bir fincay çay elinde... terasta karşılıyor bu günü de... kuşlar cıvıldaşıyor, güneş doğmuş bütün ihtişamıyla, yükselişe geçmiş bile. Hava serince ama üşütmüyor yine de... sabah ayazı dönmek üzre güne. Süheyla görünüyor evin kapısından... Bir yere mi yetişecek?
“Ne bu acele?”... İhsan dün geceden beri sondajda. Sabaha kadar pamuklara su gidecek diye tutturdu. Yanına gidip bir bakmak istiyor Süheyla... Beraber gitmeyi teklif ediyor Demir ama Asi’den gelen telefon engelliyor bunu, Neriman Hanım görmek istiyormuş onu. Süheyla’yı şaşırtıyor “Sabah sabah!” gelen bu çağrı... neden ki? Demir’se dün gece için olabileceğini düşünüyor, telaşlanmaya gerek yok ama asıl Süheyla’ya söylemesi gereken şeyler var... Dayanıyor terasın demir korkuluklarına... teyzesi karşısındaki şezlongun eğreti ucunda... az buçuk tahmin ediyor olmalı duyacağı şeyleri... Demir’de ‘dün’ ile ilgili konuşmak istiyor onunla. Asi onun için çok önemli. Onlar evlenmeye karar verdi ama malesef herşey aleyhlerine işliyor. Süheyla’da bunu zorlaştıracak şeyler yapıyor. Teyzesinin haklı olduğu yerler var, Neriman insanların sinirlerini bozmayı iyi biliyor lakin onlarda alttanalmayı bilmiyor. Soğuk kanlı olmasını rica ediyor... Demir için... bir süre... katlanmasını rica ediyor. Süheyla dinliyor... dinliyor... ama o da patlıyor... “O kadına tahammül etmek çok zor Demir... İnsanı delirtir!”... ama yine de deneyecek Demir için...

Neriman Hanım hazırlanmış... morlarla kuşanmış... görende sanır ki saray erkanındanmış. Asi getiriyor Demir’i salona... merak da ediyor ne söyleyecek annesi sevdiği adama. Şaşırtıyor ama Neriman’ın sözleri...”Sen çıkabilirsin Asi”... Asi neden çıkıyor ki? Nerimanca öyle gerekli... Demir müdahale ediyor sevdiğinin itirazını sürdüreceğini hissedince... annesi öyle istiyorsa çıksın, Asi. Fatma Ana yetişiyor bu arada... Asi tavuklara bir baksa... nedir dertleri... tüy dökmüşler hayvanların hepsi... horoz mu gagaladı, hasta mı bunlar... Eeeee hadi!.. Veteriner diye abarttılar ama... Fatma Ablası da bal gibi anlar ne olduysa tavuklara... hadi neyse, çıkıyor kapıdan dışarıya. Çıkar çıkmaz durduruyor Fatma Ana Asi’yi ama... tavuk bahane... dinlerler buradan içeride ne konuşuluyorsa... Şişşşhhht ... gel sende Gonca... üçü peşpeşe, Bremen mızıkacıları gibi diziliyorlar kapının yanına...

Demir hepten kayıp bu dünyada... kadınlar her tafında... anlamsız konuşmalar yapılıyor etrafında... Neriman Asi’yi dışarı gönderiyor, neredeyse görevlisine odayı terkedebileceğini söyleyen bir soylu edasıyla... tavuklardan, horozlardan dem vuruyor yanlarına gelen Fatma Ana, biliyor bahane bu da... sonunda yerleşiyorlar şöminenin önündeki karşılıklı koltuklara. Neriman oturduğunda yerleşirken yaslanıp arkasına, Demir elleri kavuşturulmuş koltuğunun ucunda. “Duydun oğlum... “ diyor Neriman “..bak tabiatta da böyle... Bazen horozlor seveceğim diye tavuklara zarar verebiliyorlar. Yoluk yoluk ediyorlar zavallıları!”... Bir horoz tavuk muhabbetidir gidiyor... Neriman Hanım ile sabah sabah bunları konuşuyor olduğuna inanamıyor... gülecek, durum bu kadar garip olmasa... gülemiyor da... ama birşeyler söylemek ihtiyacı hissediyor...”Öyle mi... bilmiyordum!”... Öyle Demir Bey... öyle. Onlar İstanbul’da başka türlü büyümüşler... Daha modern, daha gevşek çocuklar. Geldi Neriman işte asıl konuya... bir anda... yaşatmıyor Demir’in yüzünde köşe bucak saklanan gülümsemeyi çok fazla. Bilmesi lazım, modernlik dedikleri bir yere kadar burada... Olan kızlara oluyor sonunda... “Gönül eğlendiriyor derler, gezdi tozdu bıraktı derler”... bir çay içimi gelmek bile ... çok ayıp... hem de hava karardıktan sonra. Kızını gecenin bir vakti onun evinde buluşundan hiç bahsetmiyor ama biliyor ki oralara kadar dayanıyor bu konuşma.

Klişeleşmiş endişelerinden çok daha fazlasını Demir’in içinde sakladığını nereden bilebilir Neriman... o bir anne... oysa Asi, can bile değil artık ona... öte bir yerlerde. Hem sahibi gibi hissediyor onun kendini... hem kul köle Asi’ye. Hem telli duvaklı beyazlarla gelini olmalı, kırkgün kırk gece düğün dernek kurmalı... hem ölür onun çullar içinde şu an ona gelişine. Saygısızca... ‘ikimiz’e yakışmayan bir dokunuşu asla veremez ki aşklarına ,ona, kendine. Anne endişeleri o kadar gerilerden geliyor ki Asi için yaşadıklarının yanında. Neriman devam ediyor bir yandan da... Bakmasın şimdi... buralarda da adetler biraz gevşedi... şimdi söylesin bakalım nedir niyeti? Demir’in niyeti belli...”Kızınızla evlenmek istiyorum” ... Öyle mi? Ciddi yani? Evet... elbette niyeti ciddi, ne sanıyor Neriman kendini. Buraya kadar tamam da... Neriman’ın ailesi hakkında ne düşündüğünü biliyor Demir değil mi? Evet... elbette biliyor bunu da... soru mu şimdi? Asi-Demir’in birbirlerinden uzak durmaya çalıştıkları... azaplar içinde geçen onca ayın sebebi... düşmandı onların aileleri. Asi ve kendisi... bütün bunları geride bırakmayı becerdi. Aşk üstün geldi. “Bu seni rahatsız etmiyor mu? Bu mesele nasıl çözülecek sence? Birden bire nasıl hısım akraba olacağız?”... diye soruyor Neriman... Bu tavır üzücü. Geldikleri noktada bu tür konuşmaların faydası yok çünkü. Herkesten iyi biliyor o bunu... tarifsiz acılar yaşatmıştı düşman bir ailenin kızını seviyor oluşu. Yanlıştı onu sevmesi... ihanetti haksızlıklara uğramış olan ailesine... bir can bıraktıkları geçmişe. Yeri geldi bir günah gibi taşıdı bu sevgiyi yüreğinde. Oysa zaman, doğruları yanlışları... yargıları değiştirdi... değişmeyen tek şey... ‘gerçek’ ti. “Ben kızınızı seviyorum, o da beni seviyor”... bu hiç değişmedi... değişemedi.... İkisininde vazgeçmeye yok niyeti. Akraba olmak istemiyorlarsa olmazlar. Ailelerin evlenmesi gerekmiyor. Bu öyle bir şey ki almıyor Neriman’ın hafsalası. Demir iyi düşünsün... olur mu dedikleri? Bu günlerin hayallerini daha kızlarını büyütürken kurdu... “buranın da kendine göre adetleri var, herşey adabıyla olmalı” Neyse... Demir niyetini açıkladı... düşünüp taşınıp ona haber verir Neriman ve babası. ... Demir şaşkın... Bu kadar mı?.. Konuştuklarından hiç bir şey anlamadı... geldiğinden daha karmakarışık kafası... tedirgin hissettiriyor hiç bir yere varmayan bu konuşmaları... korkuttuğu saptanmış bilinçaltını... şu anki ruh halinde morun da etkisi olmalı.

Neriman’ın kendince yargıları var zaten Demir ile ilgili... bir vakitler kadı kızında bile kusur bulmuştu da, bulamamışti Demir’de vallahi... düşünceli, beyefendi... esaslı çocuk, sözünün eri... hakkını teslim etmeli... ayrı onun yeri. Bunlar hep onun sözleri. Demir’in ‘bu kadar mı?” diye küçümsediği ana gelmek aylarca süren... yaşanmışlıklarla edinilen tanımışlık üzerineydi... Cemal Ağa bile daha ilkten Demir’in Asi için iyi bir damat adayı olduğunu söylememiş miydi?.. Ne mümkün Neriman’ın düşünsel haritasını böyle bir çırpıda çözebilmek... Demir hala gözlerinde şaşkınlık ona bakarken kalkıyor Neriman yerinden. Kayınvalide eli uzanıyor burnunun ucuna... el öpenlerin çok olsun ‘oğlum’ mu diyecek ona sonrasında... o kadar da uzun boylu değil... Demir’de kalkıyor, uzanıp Neriman’ın eline, sıkıyor kararlılık ile... bu kadar yater bu karmaşık görüşmeye...

Neriman’ın ne taraftan estiğini anlamadı bile Demir içeride... konuşulanları tam olarak şu an bile hatırlamakta güçlük çekiyor... ne demekti bu olanlar böyle... kafasında bu düşünceler çıkıyor kapıdan... yüz yüze geliyor dizi dizi dizilmiş ailenin üyeleriyle... belli ki onlarda dinlemişler içeride olup biteni... belki açıklayabilir sevdiği...”Ne şimdi bu? Annen ne yapmaya çalışıyor?”... belkide hayatında ilk defa Asi’yle karşı karşıyayken ona konsantre olamıyor... aklını daha önemli bir şey meşgul ediyor... geleceklerine zarar vermiş olabilecek bir konuşma yapmış olabileceği ihtimali onu ürkütüyor. Asi, konuşmaya kulak kabarttığı süre boyunca elinde okşayıp durduğu altınını bırakıp onu rahatlatmaya çalışıyor, Demir’in gözleri öyle kaygılı ki kendini bile görmüyor... “İstemeye geleceksiniz anlamadın mı?” Demir bunu hiç inandırıcı bulmuyor... içeride olanlar bu anlama mı geliyor... “Yok canım öyle birşey söylemiyor”... Gonca söze karışıyor, “Gelip kızı isteyeceksin, biz gayet net anladık”... Hayır efendim, aileleri öne sürüyor. İlerde sorun olurmuş. Fatma Ana araya giriyor.. Durum pek iyi görünmüyor... Demir bu kez de avluyu arşınlayarak konuştuklarını hatırlamaya çalışıyor... iyice düşünmeliymiş, babasıyla bir düşünüp haber verirlermiş... Hay allah, konuşmaların tamamı dışarıdan duyulmamış... e.min yorumlar gibi Fatma yorumlar geliyor Neriman’ın içerideki konuşmalarına... “Aileler diyorsa istemiyor bu işi aslında... Bahene arıyor... Ama düşüneceğiz demiş... Haaa demek ki bu arada bozulur inşallah demek istiyor”... Asi artık dayanamıyor bu kadarına... ayağına yere vurarak tepki veriyor yorumun geldiği bu noktaya... ”Ne alakası var Fatma Abla... Kararlı Neriman’ı belkide bu gurubun içinde en iyi tanıyan Fatma... “Yok kızım yok... alınmayın ama anneniz öyle düşünüp taşınıp karar vermez. Düşünecekse bir maraza çıkacak demektir. Hiç hayra alemet değil. Kızı vermemek için elinden geleni yapacak, e.minim”.... Asi-Demir karalar bağlıyor bu yorumlardan sonra... Gonca söylenenleri yumuşatmaya , ileriye dönük bir umut bırakmaya çalışıyor ortada... “Bence annem öyle bir şey yapmaz”... Söz konusu Neriman olunca... kimse inanamıyor buna. Oradaki dört kişi de farklı şeyler anladı bu konuşmadan... ‘kız isteme’ den ‘kızı vermeme’ye varan iki uç arasında...

Serseme çevirdi Neriman Demir’i... ne kendi işin içinden çıkabildi, ne ailesi... ayrılıyor sondaja giden teyzesine uğramak için... unutuyor bu kafa karışıklığıyla geridekilere bir allahaısmarladık bile demeyi...

Kerim’in İstanbul dönüşü getirdiği peynirleri denemek için çıkarıyor Defne’de o sabah açığa... tadına baktı mı, beğendi mi, merak etmişti kocası da. Ambalajlarını açıyor sırayla... tadlarına bakamadı daha hiçbirinin ama ambajlarını açtıkça açığa çıkan kokular hiç tanıdık değil. Elindekini yanaştırıp burnuna daha sağlıklı bir yargıya varmak için kokluyor... koku rahatsız ediyor... Denediği Parmesan olabilir diye düşünüyorum görüntüsüne ve rengine bakıp... Guada otlu, Emmental delikli olmalı... aromalı... ve en keskinleri olmasa da peynir dünyasının nispeten baskın kokuluları. Hele alışık olmayan Defne için bu ilk deneme tedirgin etmenin ötesinde beğenmezlik ifadesi yerleştiriyor yüzüne... mümkün değil duyusunun doğal tepkisini yüzünden silebilme. Kerim giriyor mutfağa geride... karısının getirdiği peynirlerle ilgilendiği görüp peynirleri tanıtıyor... isimlerini tek tek sayıyor... açıklıyor... kahvaltılık, yemeklik, yemek sonrası tatlı niyetine yemelik.... Kerim öğretir ona, dert etme, diyor. Alıngan Defne... anladı Kerim’i... bunun görgüsüzlükle bir ilgisi yok ama öyle suçluyor o kendini... İngiliz, Fransız ve bilmem nerenin peynirlerinden ne anlar ki ... sadece keçi, tulum, eski kaşar, beyaz peynir falan bilir o... ülkesinin yerel peynirlerini... aslında Kerim’in getirdiği peynir çeşitleri de orjinalinde bölgelerin yöresellleri... Kerim şaşırıyor... karısının bu kadar bozulacağı ne söyledi. O akıllı bir adam aslında ama farketmiyor belki... karısını bu kadar bozan söyledikleri değil... ne zamandır aralarında gelişen o adı konamayan eksiklikleri... onlar evlendikten sonra gelişiyor birbirlerini tanıma süreçleri... Kocasının burun kıvırdığı lorlu börekler değil Defne’nin alınganlığı... burun kıvırdığı sanki karısı... anlamıyor sadece neden onu kırmaya çalıştığını. Ne zaman görmeye hazırızdır ki kendi gerçek yaklaşımlarımızı... sadece karısını biraz harekete geçirmeye çalıştığını sanıyor Kerim. O olmaz... bu olmaz... bir sürü önyargı... kurtulsun hepsinden... bir sürü şeye hayır diyor karısı daha denemeden... kendini yenilemeden. Defne anlamıyor Kerim’in ne dediğini... bilmiyor bile sorun ne ki? Nedir istediği? Ne mi... mesela Demir’i itham ettiğini ona unutturmaya çalışabilir ... bu Defne için iyi bir başlangıç olabilir. Demir’e güvensizliği... kendine güvensizliğiydi aslında Defne’nin... kendi yargılarına güvensizliğiydi... hiç bir zaman tam doğru tam yanlış olmadığı gibi, girift insan ilişkileri... Kerim’in Defne’yi kendine güvensizliğinde yakaladığı nokta haklı ama ya karısına kendi tavırlarına ne demeli... hoşgörüsüz ve ilişkilerinin başaşağı gidişiyle ilgili önyargılı değil mi kendi?

Sarmaşık Cemal Ağa’nın kendisinden sakladığı evrakları aramak için işe koyuluyor... toza toprağa bulanıyor... evrak değil ama Cemal’inin torunu Asi kıza... dedesinin kıymetlisine hazırladığı bir sandık buluyor.Sarmaşığın iyi haberi vermesi üzerine, Neriman, Fatma Ana’yı da alıp konağa iniyor ... hepsi sandığın başında toplanıyor. İçinde neler olduğuna bakılıyor. Okutulmuş pirinçler, Asi’ye yazılmış maniler... sandık açıldıkça içinden çıkıyor. Ne kadar heves etmiş meğer Asi gelin olsun diye Sarmaşık’ın Cemali... kendi ölümünün bu düğüne engel olacağını ne bilebilirdi... Gizli Demir’ciler açığa çıkıyor bu sahnede dizide... methiyeler düzülüyor peş peşe... bu aşka ve Demir’e... Demir iyi çocuk, saygılı, işinde gücünde... böyle aşk bulunur mu bu zamanda, çok yakışıyorlar birbirlerine... kula ne hacet, sevenleri ayırmaz allah bile... Neriman dinliyor sessizce.

İhsan bütün gece sondajda nöbetteydi... bir an boş bırakmadı deliciyi... yine de alamadı istediğini... Artık sondaj işçilerinin mesaisi başlamış, devralmışlar nöbeti... Ökkeş inat edince suyun çıkmayacağını, çiftlikte bir sürü işin onları beklediğini, Süheyla artık onun da umudunun kalmadığını söylüyor. Omuzları çökmüş İhsan sadece suyla değil... inançsızlıkla da mücade ediyor... bu belki daha zor göğüsleniliyor. Su oralarda biryerde... var olduğunu bile bile ondan vazgeçmesi isteniyor. Arabasıyla Demir’in sondaj alanına geldiği görülüyor... umutla soruyor...”Kolay gelsin. Nasıl gidiyor?”... Uğraşıyorlar... gerçektende bu o anı çok güzel özetliyor... susuzluğa karşı, inançsızlığa karşı, belirsizliğe hizmet eden bir uğraş veriliyor. Kalabalıktan yükselen seslerde kendi iç sesini duymak ne kadar zorlaşıyor. Demir’in “Bende Neriman Hanım’ın yanından geliyorum... Asi’ye çağır gelsin demiş” demesi ortamı değiştiriveriyor... İhsan’ın ilgisi hemen buna dönüyor... konu neymiş, öğrenmek istiyor. Dün uğraması, hoş karşılamamış... biraz kulağını çekti Demir’in. Ama İhsan karısını tanıyor... hepsinin bu olamayacağını biliyor... Niyetini sordu Neriman bir de Demir’e... söyledi kendisi de. Demir’in kaşları çatık İhsan’ın ki güler halde bu bilgiyle... “Söylesene oğlum asıl mesele bu işte”... Demir e.min değil... konuştular biraz ama söylediklerinden hiç bir şey anlamadı... mümkün de değildi zaten İhsan’ın söylediklerine göre... “Onun dilinden bir tek ben anlarım...” diyor senelerin tecrubesiyle.

Defne çiftlikte buldu Asi’yi az önce... aslında kardeşine de bir özür borcu var ama önce Demir’e... Bir şeyler yapıp onun gönlünü almak, kendini affettirmek zorunda... sondajda olduğunu öğrenince zorla girip kardeşinin koluna geldiler buraya birlikte. Farkedilmiyor gelişleri henüz sondaj alanındakilerce... pes etmeden evvelki o son dakikalar yaşanıyor... İhsan’ın kulağı deliciden gelecek farklı bir sesten işaret bekliyor... ama o ses gelmedi bu güne kadar... hiç gelmeyecek belki de. Suya ne kadar kaldı acaba diplerde yaşanan o mücadelelerinde... ne kadardır inatla inanç arasındaki o mesafe. Oyalanışlarda aşılır mı... kayıplar büyüyor ama yer yüzünde. Demir görüyor Asi ve Defne’yi ilk önce. Karşılamak için kalkıyor ve yürüyor onlara doğru... Defne atılıyor hemen öne,...”Biraz konuşabilir miyiz?” diye Demir’e. Asi onlara başbaşa bırakıp yüzleşmeleriyle babasının yanına gidiyor. Meleyerek bir sürü geçiyor önlerinden... boyunlara asılı çanların sesleri karışıyor sondaj makinesinin gürültüsüne... İyi değil İhsan... su yok... bütün gece uğraştı bir damla görecek miyim diye ... ama yok. Toprak kuruyor... pamuklar kuruyor gözlerinin önünde. Herşey kuruyor... sanki hayat İhsan’ı imtihan ediyor. Toprağa ihanet mi edecek... kaderine mi bırakacak diye soruyor. Aç gözünü İhsan... önünden bir yaşam pınarı akıyor... işaret bazen beklemediğimiz yerden geliyor... Asi babasının bu ümitsizliğini görmeye daha fazla dayanımıyor... kazılan yere bir bakmak istiyor...

İşi zor Defne’nin... o ne kadar derinine inebilecek Demir’in. Çok aptalcaydı yaptığı, o zarar veremez ki kimseye. Ayrıca dedesini neden öldürsün ama bir kuşku hissetti işte. Elinde değildi... o sıralar evin halini bir görmeliydi. Herkes birşeyler anlatır, annesi sürekli söylenir haldeydi... Demir duymak istemiyor aslında bunları hiç birini, daha da derinleştiriyor bütün bu özür sözeri onun yüreğindeki güvenilmemişliği... Bu kadar basit mi güvenden güvensizliğe kaymak... bunu hiç anlamayacak. Defne devam ediyor... yanlış anlamasın, kendini savunmaya çalışmıyor. Hatalı... Demir’i çok kırdı. Keşke elinden birşey gelse, onu gerçekten affetmesini sağlayabilse... tek bir söz yok hala bu konuda Demir’in söyleyebileceği kimseye... Asi’nin “Baba...” diye haykırışlarıyla kendilerine geliyorlar... “Su çıktı... gel”... Bunlar ne muhteşem kelimeler...

Bir taraftan babasına sesleniyor bir taraftan kendine sevdiği... müjdeler olsun toprak nihayet suya kavuştu. Böyle bir sevinci tanrı kime yaşatır en çok... inananlara... çok mutlu onlarda. Bir koşudur geliyor herkes sondajın başına... Yol vermek lazım hemen suya... İhsan uzaklaştırıyor kızlarını ve Süheyla’yı... Demir’e ise talimatlar veriyor...”Şu tarafa... çabuk...”... Kazmalarla bir ark açmaya çalışıyorlar... bulur yolunu su ondan sonra... İhsan genç bir yürek o anda... Demir kadar güçlü kazarken toprağı... başardılar ya. ... ... Mujdeli haber tez duyuluyor... sanki kuş kanadında... Ökkeş Efendiye ulaşıyorlar telefonla. Şehirden Neriman ve Fatma’yı alıp dönmüş, tam da Çiftliğin kapısında... ortaya çıkıyor güzelliği aile olmanın... dargınlılar unutulup sarılıyor birbirine iki kadın sevinç çığlıklarıyla. Sondaj yerine vardığında Aslan’ı da orada buluyor Ökkeş Efendi... Hayırsız evlat modundan çıkmış bu sabah Aslan’da... İhsan bu yaşta tarla su peşinde koşturuyor, o babasına ayıp ediyor. Ukalalık etti dün akşam, aklı başına geliyor... iyi ki de öyle oluyor... bak gözleri aydın, su bulunuyor.

Su adeta kendini kutluluyor... neşeli çığılıklara... sevinçle toprağa inen kazmalara... müjdelere.. göz aydınlarına... toprağa kavuşan şırıltısıyla eşlik ediyor. Sevinçle kimsenin gözü sudan başka bir şey görmez oluyor... ama bir teslik var... deliciye bağlı çelik halatların makarası yerinden oynamış... suyun tazyikinin kesilişinden birşeyler hissediliyor ama ne olduğu daha anlaşılmadan makara tamamen yerinden çıkıp serbest kalıyor. Devasa demir kütle metrelerce yol kattettirmiş deliciye yerin içinde günlerce... şu anda yerçekimiyle savrulması sürmüyor bir saniye bile... ne varsa ezip geçmeye hazır yolunun üzerinde... Demir farkediyor olan biteni, o hep çevresini gözleten içgüdüleri sayesinde... İhsan Bey bu ölüm makinesinin tam üzerinde... Bir taraftan adını haykırırken bir taraftan da hızla atılıp yere deviriyor İhsan’ı kendiyle birlikte. Teğet geçiyor ölüm onları... eğer o demir makara çarpsaydı... ikisinin de hiç kurtuluş şansı olamazdı. Bir kaç saniye içinde herkes toplanıyor başlarına... yakapaça kaldırılıyor ikiside yerden ayağa... İyiler... birşeyleri yok ya?.. İhsan’a genç yürek demiştim ama yaşlı kemikleri... ne kadar kaldırabilir bu yere devrilmeyi... soluklanıyor şöyle bir... En kuvvetli pat patını alıyor İhsan’dan Demir, omuzuna... minnettar ona... hatayını kurtardı bu delikanlı bir kez daha. Zorla götürülüyor İhsan eve... suyun bulunmasının keyfiyle orada kalıp devem etmek istiyor ama atlattığı tehlikeden ve uykusuz geceden sonra gerek yok buna... Ökkeş Efendi ve diğerleri bakarlar gerisinin icabına.

Doluşup arabalara... getiriyorlar İhsan’ı eve. Hali perişan görünüyor İhsan’ın... o, “Suyu bulduk Neriman” diye bir çocuk gibi sevinçli ama endişeler geziyor karısının yüzünde... bu ne hal... ne oldu kocasına? Birşeyi yok... sapasağlam... ama müsade etsinde içeri alsınlar... durmasın ayakta. İhsan Neriman ile Asi’nin arasında içeri giriyor ama ihmal etmiyor “Demir gelin” diye seslenmeyi ve el işaret etmeyi geride kalanlara. Aslan çekingen hala... öyle kalakalıyor arabanın yanında... ... ... Asi-Demir, Defne, Fatma Ana... öylece bekleşiyorlar salonda... Neriman ilgileniyor yatak odalarında İhsan’la. Kimsenin ağzını bıçaklar açmıyor... endişeli süreç kesiliyor annenin kapıda görünmesiyle... uyumuş İhsan neyse. Şimdi şimdi farkediliyor aslında yaşanan tehlikenin büyüklüğü... Defne’den geliyor açıklama... “Demir yanında olmaza... allah korusun babam...” dil varmıyor olabilecekleri söylemeye bile asla... “... görmeliydin anne... Demir son anda üstüne atladı. Babamın hayatını ona borçluyuz”... Övülmeye alışık değil Demir... sevmez de... durduruyor Defne’yi, söylemesin başka bir şey... “Kim olsa aynı şeyi yapardı” diyor mütevazilikle. Yapmak isteyebilirlerdi ama hepsi orada olmasına rağmen bir şey yapabildiler mi... İhsan’ın hayatını kurtaran Demir’in refleksleriydi... Yavaştan odaya gelmeye cesaret edip Fatma Ana’nın yanına ilişmiş olan Aslan hırsla kalkıyor yerinden... “eşek” diyor kendi kendine... sen olmalıydın babasın kurtaran... Demir iyi ki oradaymış, ne desin Neriman... Ne kadar teşekkür etse az... fakat çıksınlar artık gençler bu kasvetli havadan...Fatma Ana bu gün bahçeye gidecekti nar toplamaya... dolaşsınlar onunla. Defne Kerim’le gezerken bir tek Asi olurdu veya Ceylan verilirdi yanına... Asi-Demir’e eşlik edenleri ise bir elin parmakları yetmiyor saymaya.

Bu saatte yatmak garip geldi İhsan’a... Neriman onu uyudu sanıp rahat bıraktı ama alışık değil ki o hiç gündüzleri yatakta olmaya. Terasa açılan kapıdan kendini gözleyen Aslan’ı yanına çağırıyor... dinliyor onun kendi kendini suçlayışını... zor gününde toz oluşunu... sopalık adam demeyip, yinede idare edişini... hoşuna da gidiyor aslında bu... görülüyor yüzündeki ifadeden de ondan bu sözleri duymaktan ne kadar mutlu olduğu. Kocasına bakmak için odaya gelen Neriman, baba oğulu yatakta sohbet eder buluyor. Neriman’dan yediği paparalardan sonra ürkek Aslan... kalkıveriyor hemen ayağa...”Otur otur, rahatsız olma...” aile içinde bir kırgınlık daha aşılıveriyor kolayca... unutuluyor Aslan’ın kovulduğu... o bu evin oğlu. Birde görev veriliyor ayaküstü Aslan’a... evrak almaya gelenlere kapıyı açmaya çekinen Sarmaşık’a göz kulak olsun... gitsin bir baksın duruma. İhsan’ın bir işi daha var bitirecek hasta yatağında. Demir’in sabah eve çağrılışını açıyor Neriman’a... delikanlıya iyi davrandın mı diye soruyor ona. Neriman’ın kafasına uymayabilir ama akıllı, iradeli, iyi bir çocuk. Her yönden kendini kanıtlamış, ahlaklı bir delikanlı. Asi doğru bir kişiyi seçti. Hem zaten onlar ne zamandır birbirini seviyor... biliyor her ikisi. Haber versin de gelip istesin kızlarını. Neriman gayet sakin bütün bu konuşmalar olurken... İhsan gibi çoktan onunda aklı Demir’e yattı. Ama o teyzesi... Süheyla... hayatta ayak basamaz buraya... umurunda değil bunun Demir’e ayıp olması da.

Asi-Demir nar pekmezi kaynatanların yanına ulaşıyor bir gurup aile efradıyla. Ne konuşabilir Asi ile bu ortamda... pekmez taşmasın diye kepçeyle karıştıran işçi kız seyrediliyor sonunda, dünyanın en önemli şeyi oymuşçasına. Çok oyalanmıyor Demir burada... Süheyla’yı sondaj alanında yalnız bıraktı, tahmin ediyor ki haber bekliyor o da. Gerçektende daha araba çiftliğinin kapısına yanaştığında merakla İhsan’ı soruyor Süheyla. İyi... iyi... merak etmesin, Demir’de çok durmadı zaten orada, bağa gitti kızlarla. Daha onlar içeri giremeden Neriman’dan telefon geliyor. Sonunda kabul ediyor... “Gelip kızı isteyin” diyor... Tanrım, bu günlere gelindiğine de benim inanasım gelmiyor. Oysa Süheyla’nın yüzü asılıyor... kusura bakmasın, o eve kız istemeye gitmeyecek. Sorunlar ne zaman tatile girecek... bir şeyde yolunda gitse çok iyi olacak. Fakat Demir bu... alışık zora... Neriman’ı pes ettirdi... Süheyla’ya da bir yol bulacak. Bu akşam Defne ile Kerim çiftliğe gelecek... birlikte konuşulup bir çözüm bulunacak.

Arif dönüyor yayladan... tüfeklerden birinin yerini tespit ettiler... çobanların birinde çıktı. Ama bu adamlar öyle hemen tüfek müfek vermezler... güvendiği tanıdık biri olsa belki... Demir elde ettiği neticeden memnun, soruyor... Peki var mı bildiği böyle biri?.. “İhsan Bey” diyor Arif... söz konusu çobanla yaptığı kısa sohbette edindi Arif bu bilgiyi... İhsan, çobanı Cemal Ağa’ya tavsiye eden kişi... alsa alsa bir o alabilir tüfeği.

Aslan dün akşam önünden turlayıp durduğu ... bakmaya bile göz ucuyla cesaret bulduğu... o kapıda bu gün. Sarmaşık şaşırıyor Aslan’ın gelişine... Aslan açıklıyor İhsan Bey gönderdi onu diye... yoksa ne işi vardı damdan düşer gibi böyle... Ali ve adamı da geliyor çok gecikmeden... Ali bizzat ilgileniyor artık bu meseleyle. Çok uzadı... tüfeği bulmak istiyor bir an önce. Sarmaşık’ın hepsini bir araya topladığı belgelere bakma işiyle Ali ilgileniyor... Onlar Yemek masasına yayılmış belgeleri kontrol ederken Ali’nin adamı avluda kalıyor. Zaten kaçtır geldi konağa... Galip’in tariflerinden de ne yapacağını iyi biliyor. Camiyle Konağın ortak paylaştığı teresa çıkan merdivenlere yönelerek ortadan kaybolması çok almıyor. Daha sabah Neriman’ın asi kızı için hazırlanmış çeyiz sandığını açtığı odanın döşemesinin altında tüfeği bulunuyor. Tüfek elinde konaktan çıkamaz, onu sonradan rahatlıkla alabileceği bahçeye fırlatıyor. Bu arada Ali hazır edilen evraklar arasında tapuları çoktan bulmasına rağmen başka evrakları bahane ederek işi uzatıyor. Adamının odaya girerek yetişmesi gereken diğer toplantıyı hatırlatmasıyla yüzünde keyifli bir tebessüm beliriyor... artık gidebilirler, şimdi biliyor.

Şehirde iki genç... ikisi de tüfeklerin peşinde... her ikisi de çok yaklaştılar istediklerine...

Demir’de hiç oyalanmadan harekete geçmiş... tüfeği buldu, kaybetmek istememiş. İhsan ile temas etmiş. Zaten gündüz tembellik etmeye alışık değil İhsan... tüfek konusuyla hemen ilgilenmeyi teklif etmiş. Demir’i görüyoruz çiftliğin kapısında. İhsan ve Asi yürüyorlar ona... gitsinler bakalım yaylaya. Demir, İhsan’ı yoruyor bu hareketli günün ardına ama yaşlı adam da aynı fikirde onunla. Hepsinin öncelikli görevi bu, şu iki tüfek bir an evvel çıksın ortaya, cinayet çözülsün ve rahatlasın insanlarda. Biraz yayla havası iyi gelecek ikisine de, ayrıca. Baba yanlarında... birbirlerine verebildikleri kaçamak bakışlar bile daha sınırlı... hele Demir’in bugün Neriman’dan aldığı telefondan sonra. İhsan arabaya binerken biraz geride kalmayı becerip, göz ucuyla veda edebiliyor Demir sevdiğine anca. O bile yetiyor asi kıza. Babası ve Demir bir arada... bunun yüreğine getirdiği güzellikleri yaşıyor o da. Hayatındaki iki önemli erkek... mutlu ediyor onların arasındaki uzlaşı ve dayanışma...

Hava kararmadan silahı almak istiyor Demir... o yüzden hızla sürüyor arabasını... ama bu engel değil ‘isteme işi’ni konuşmasını. Biraz sorun olacak gibi görünüyor... İhsan’a soruyor... ne diyor? Çünkü teyzesi ben gitmem diyor... merak etmesin Neriman’da ondan eksik kalmıyor... ikisi de işi yokuşa sürüyor... Demir ne yapabilir bilmiyor? Nereden nereye gelindi, mühim olan Neriman’ın bu işe kendi rızasıyla ‘he’ demesiydi... bu da gerçekleşti... gelir bundan sonra bir şekilde gerisi. İhsan karısı ve dört kızıyla... alışık kadın dünyasında yaşamaya... rahat o nedenle bu konuda. Biraz da Demir’i rahatlatmak istiyor... “Kızı ben vereceğim delikanlı, Neriman değil” diyor... Korkarım Demir biraz fazla rahatlıyor, “Umarım itirazınız yoktur İhsan Bey?” diye sorabiliyor... onun hep yanında oluşuna, neredeyse taraflarığına o kadar alıştı ki... “Ne o arabada kız mı istiyorsun?” diye sıkıştırınca ne yapacağını bilemiyor. Hayır kesinlikle... Yani... Şey demek istedi... İhsan yufka yürekli... dayanamıyor daha fazla işkence çekmesine... “Tamam... tamam sıkılma...” yüzünde onun sıkıntısya eğlen ifade ciddiyete bırakıyor yerini anında... “Ben şimdiden damadım gözüyle bakıyorum sana”... Nermian’a söylediği şeyler gerçekti. İhsan yürekten kabullendi Demir’i. Ama bu aralarında kalsın. Ayrıca böyle dedi diye kız isteme faslından kurtulduğunu sanmasın sakın ha. İhsan mutlu o anda... Demir’de rahatlıyor bir parça... şimdi illaki yol bulacaklarına inanıyor... yanındaki tecrubeli bir baba... şu ‘kız isteme’ faslını aşmak o kadarda da büyük sorun olmayacak galiba.

Yayla havası gerçektende iyi geliyor ikisine... keyifle varılıyor çabanın tespit edildiği yere. İhsan durumu anlatınca, Süleyman çoban uzatıveriyor omuzundaki tüfeği ona. Alsın götürsün tüfeği İhsan Bey madem lazımsa, cinayetin çözülmesine yardımcı olacaksa. Peki, başka tüfek var mı buralarda? Çobanın bildiği başka hiç bir tüfek yokmuş yaylada. Hava kararıyor onlar şehre inene kadar... geç olmasına rağmen bekletilmeden teslim ediliyor tüfek emniyete. Tüfeklerden birinin bulunduğunu haber alan Namık apartopar geliyor geriye... Bu iyi bir gelişme. Teşekkür ediyor ikisine de. Onların haftalardır aradıklarını elleriyle koymuş gibi buldular.... bu sayede davanın sonlarına yaklaşacaklar. İhsan ve Demir huzurlu... iyi bir iş çıkardılar... Oysa aynı şehirde huzursuz biri... Ali... Cinayetin işlendiği tüfekle aynı odada olmak bile huzurunu kaçırmaya yetiyor onun... Galip’in söylediği yerde silahı bulmaları, haklı çıkarıyor söylemiş olduğu diğer konuları... gereği yapılmalı...

Yayla’ya gidiş... derken emniyete tüfeği teslim ediş... uzuyor Demir’in akşam eve dönüş... bir içeri giriyor ki... her kesin suratı beş karış... Kız isteme meselesi konuşuluyor, Süheyla Kerim ile Defne’ye de söylemiş... kesinlikle o çiftliğe adımımı atmam demiş. “Bu kadar şeyi atlattık teyze” diyor Demir... bu noktaya geldiler, Süheyla’nın şu yaptığına bak. Formalite icabı bir şey bu... bu kadar mı zor? Olmaz da olmaz... başkası istesin kızı o zaman... gitsin Kerim söylesin... bir bir duysun Neriman. Kerim’i fırlıyor bu istek yerinden...susamadı canından... nasıl korkuttuysa onu Neriman. Herseferinde kıskıs güldürüyor beni bu oğlan...Üzgünüm Demir... senin için şu anlar pek önemlidir... heralde bunu en iyi bilenlerdin biri e.mindir... ama yine de bu, gülmeden geçemediğim sahnedir. Posta koyuyor Demir dostuna... “Yardımların için teşekkür ederim... eyvallah!”... o böyle mi ardında durdu Kerim’in. Süheyla hala dökmeye devam ediyor içini... bu Demir’in seçimi... çözüm ondan beklenmemeli. Evet ama iki ailenin bu durumda olmasının sorumlusu da Demir değil ki. Sessiz sakin kenarda oturan Defne için bir fırsat işte... orta yolu bularak onların işlerinde, kendini affettirebilir kardeşine ve sevdiğine... Hepsi biliyor bu iş ne kadar önemli Asi ve Demir için... Kerim’se buradaki en tarafsız kişi... o bulacak ara yolu... görev ona düşüyor... zaten başka seçenekte yok görünürde. Kerim telefon ile konuşmayı öneriyor... hımmm anlaşılıyor, söylemek zorunda olduklarını söylerken Neriman’la yüz yüze olmak istemiyor . Gidip konuşulması lazım ama... çünkü adetler böyle gerektiriyor. Yarın değil... hemen şimdi bu gece. Defne yapışıp Kerim’in koluna çekiştiriyor gitmek üzere Kozcuoğlu Çifliğe.

Kozcuoğlu Çiftlikte de işler iyice sarpa sarmış halde... herkes oturmuş yemek yiyor... Neriman ellerini kavuşturmuş ayakta söylev veriyor... Süheyla o evden içeri adım atmayacak... diyeceğini dedi... başka tek laf istemiyor. Bu evde neden hiç ortak karar alınamıyor... Neriman bir kez daha patlıyor... nedeni, Asi Hanım’ın seçimi... bu evde de herşey Neriman’dan mı bekleniyor. Bu sırada Defne ve arkasına sığınmış bir elçi... Kerim geliyor... Neriman ile arasına baba İhsan’ı siper ederek bu zor vazifede kendini feda ediyor... Süheyla’nın kız isteme olayına katılmayacağını bildiriyor. Hışımla dönüyor Neriman’ın başı Kerim’e... hala kızgındı bu damada kendisini kandırdı diye... ama unutturuyor herşeyi duydukları... Süheyla’nın da buraya gelmeyi uygun bulmayışı. “Aaa ah... küshah kadın”... Asıl Neriman onun bu eve girmesini istemiyor... Fatma Ana ise alışmış bu ailenin her zamanki hallerine... hiç umursamadan masaya yemek servisi yapmaya devam ediyor... araya girerek kendi fikrini söylemeye de hiç çekinmiyor... Bu mu bütün dertleri... Süheyla Hanım bu eve gelmek, Neriman’da onu bu evde görmek istemiyor... başka ev mi yok bu iş için... tarafsız bir bölgeye gidilir ‘kız isteme’ merasimi için... uygun mu bu herkes için. İhsan şöyle bir el şıklatıyor Kerim’e... eğiliyor elçi önünde... Demir’lere söylensin... yarın Cemal Ağa’nın konağında kızlarını istemeye gelinsin. Bu iş sandığından da kolay oldu Kerim’in...

Elçi... İhsan Bey’in önerisini iletiyor Demir ile Süheyla’ya... Makul çözüm, hareketlendiriyor Demir’i... umutlandırıyor... böylece Süheyla o eve adımını atmamış olacak... ama geleneksel kız isteme seremonisinde ailenin en büyüğü yer almış olacak... soruyor, uyuyor mu bu teyzesine de? Bulunan çözümün pratikliği şaşırtıyor Süheyla’yı. Yani şimdi o istedi diye başka bir eve gitmeye razı mı oldu Neriman Hanım... Kerim sırıtık... kafa sallayarak geçiştirmeye çalışıyor Kozcuoğlularında yaşananları... Neriman’ın ‘küstah kadın’ diye teyzesini suçlamalarını. Ama herşey açıkça ortaya konmalı. Defne ifşa ediyor ... biç bir şey gizli kalmamalı. Aslında annesi de Süheyla’nın eve gelmesini istemediği için böyle bir karar alındı. Keşke bu duyurulmasa mıydı...teyzesinin yeniden bir sorun çıkaracağından korkuyor Demir... arkasına yaslanıyor artık bıkkınlıkla. Ama gençler için razı bu çözüme Süheyla da... Hazırlıklarını yapsınlar, kız istemeye gitsinler yarın konağa. Heralde bunu telefonda söylebilir değil mi Kerim karşı tarafa... Hayır... bizzat iletilmeli bu karşılık da... Son seferini yaptığını sanıyordu buraya dönerken Kerim ama... öyle olmadığını anlıyor bu cevapla... Yapışıyor bu defa o karısının eline... “Çıkalım Defne...”... Beklesinler Demir’i de... o da gidecek Kerimlerle. Süheyla’da hareketleniyor onun gidiyor olduğunu görünce... uygun değil mi yoksa bu haberin kız evine götürülüşünde damat adayının da bulunması... dur mu diyecek Demir’e. Kimse takmıyor artık Süheyla’yı... en başta Demir kaçıyor... elçisinin bile önünde... Kerim aşkta olduğu gibi tecrubeli kız isteme işinde de... o veriyor şu anın erkek bakış açısını bize... “Bu gece uyku haram ona teyze... atsın dışarı kendini... yoksa zaman geçmez”... Demir’e.

Asi ve Gonca’yı oturur buluyorum terastaki duvarlardan birinde... rüzgar dışında... terasın ışıkları dışında bir tek Asi ve kardeşi görünürde... Asi kendini kolay kolay duygularına kaptıran bir kız değil... ölçülü herşeyinde... bir zamanlar Demir’i tahlil ettiği düzeyde olmasa bile... onun da içinde olup bitenler anlaşılmaz... çok ortada değildir sözel ve bedensel ifadelerinde. Sevgilerini ailecek hep paylaşmalarına rağmen... aşk... o başkaydı işte... Hep gizliydi... sırdaşı Defne’den bile. Demir’in yaşattıklarının... ona hissedişlerinin bir eşi daha yoktu geçmişinde... Bir insana yolculuktu bu. Korkutucuydu... Dokunmak, ruha dokunmak olmuştu... inanmak zordu... Şimdiyse bir baş dönmesi içinde... yüzündeki mutluluğu anlatmayı başarmak mümkün değli sanki bu gece... Gerçekliğine inanmakta zorlandığı bir mucize “Sonunda oluyor!”... Demir’le evleniyor... Gonca sadece orada bulunuyor... yapacağı da yapabileceği de bir şey yok çok aslında... “Tabi inanıyorum” demesi dışında. “Bizimkilerde seni verecek... Harika bir gelin olacaksın Asi”... Nasılda en basit sözler... en zoru söyler. O, Demir’in gelini olacak... bu yeter. Ceylan geliyor aklına... keşke o da olsaydı burada... paylaşsaydı mutluluğunu onunla da... Mıcır yoldan yaklaşan araba sesleri duyuluyor o anda... Kerim’in aracı... ardında Demir’in arabası yanaşıyor çifliğin kapısına... ... “Demir geldi”... nasıl heyecan ile dökülüyor dudaklarında... yalçın kayalar bile olsa umursamayacak... sıçrayıveriyor duvarın üstünden terasa... koşuyor aşağıya.

İhsan ve Neriman Çiftilğin giriş kapısında karşılıyor bu sefer elçiyi... Herşey yoluna kondu ya... Kerim’de artık tamamen havaya girmiş gibi. Bir beden selamı veriliyor kız tarafına, eğilen başla... “Efendim konuştum” diyor ardına... “Herşey tamam... Teyzem de bu gece hazırlıklara başlıyor. Yarın akşamüstü Cemal Ağa’nın konağında olacağız”... Güzel... yarın görüşürler o halde... İhsan ve Neriman içeri girerken... Asi çıkıyor dışarıya... O en basit sözler bile yok aralarında... sessizlik zorları bile bıraktırdı bir tarafa... imkansızlar bakışlarında. Yalvar yakar oluyor birşeyler... ama “Benimsin artık” diyebilen sadece gözler orada. Neredeyse Asi-Demir kuramcısı yapmışken o bakışlar e.min’i... şu an söyleyebilecek hiç bir şey bırakmıyorlar bana da... Yavaşça uzanıyor Demir Asi’nin eline... o elde başka halkalar arandığından beri, içinde ukte... sadece kendi halkasını hayal edebilecek o elde... soyuyor Asi’yi...gözlerinin içine baka baka bu gece...

Demir ele değen Asiler... yemenisi... resimleri... altınları... hepsi birer birer...anıları gibi biriktiler... Ya bu elindeki... elinden çıkarıp aldığı bu asi parçası... nasıl taşıyabiliyor parmaklarına onun dokunuşlarını. Turlamayacak bu akşam Kerim’in uyardığı gibi... uyuyamayacak da yine... ama odasına girmek ve düşünmek istiyor sakince Asi’yi... Bu gece hareketsizliğe ihtiyacı var... bu gece içine kapanmaya ihtiyacı var... yokluğunda, en gerçek Asi oradaki. Evinin ışıkları görünüyor biraz ileride... ama o durduruyor arabayı daha geride.... çıkıp dışarı, aracına payandalıyor kendini de. Bu inanamama hali ne zaman gidecek üzerinden acaba?... Ya bu korku... Herşey yollu yolunca giderken, bir şey olacakmış ve onu bir daha bulamayacakmış korkusu... Aldatıcı... lakin çetin çıktı bu korkusu... Belki... zamanla... alışacak Asi’nin onun olduğuna... her sabah yanında uyanacak... biliyor, korkuları gün boyu peşini bırakmayacak... ama her akşam onun olduğu... hayallerini kurduğu o evin kapısından girecek... herşeyi dışarıda bıraktıkları o dünyada... Asi onu bekliyor olacak... Bu aylarca... yıllarca... ömürlerce... sürse... belki o korkusu azalacak. Şimdi... bu akşam... güzel şeyler düşünmeli. Emanet bırktı ailesine sevdiğini, arasın duysun sesini....”Sende mi uyuyamadın ?” diye karşılıyor onu sevdiği... sesi bile yetiyor... onu yanında hissediyor... Konuşan hangisi... Asi’ mi... sanki yine ikisi tek ses gibi... Ya Demir!.. yere devrik göz kapaklarının ardında... çoktan vardı bizden uzak... Asi’ye yakına... O, “Ben de...” si olmasa, yok bile burada. Sesini taze bırakıp sevdiğinin uykusuna... dönüyor uykusuzluğuna.

Mışıl mışıl uyuyor Asi... bu sabah annesi ondan erkenci... bakmış yine odasına... bulamamış bu defa... nerede olabilir Asi? Terastaki demir salıncak kollarında uyutmuş onu bugece... telefonu hala sıkı sıkı elinde... ona vuran sabah güneşi sıcacık üzerinde. Nicedir uyumadı böylesi huzurlu bir uykuyu... Demir’in tersine.... hala bunun keyfinde. Annesi yanaşıp eline alnına koyuyor... birde evlenme çağına geldi, hala çocuk gibi davranıyor... “mahsus mu yapıyorlar bu hareketleri?”... açık havada uyumak da neyin nesi?... “Ateşlenip hastalanırsan kız istemeyi iptal ederim, ona göre” diyen annesine açılıyor bir anda asi kızın gözleri.

Aslan’ın Sarmaşık işi... zıvanadan iyice çıkmış gibi. Sarmaşık’ın eline tecrubeli kurtlar düştü de kurtulamadı... ne olabilirdi zaten kendini aslan sanan bu yavrunun şansı. Sarmaşık’a göz kulak olmaya geldi... bırakıp da gidemedi... bu geceyi de onunla geçirdi. Hadi bir öncekinde sarhoştu... ya bu neydi? Renk vermediğini sanıyor belki kendi ama ailesini, etraftan duyulma korkusunu bile çoktan boş verdi. Sabah İhsan’dan gelen telefon bozuyor biraz keyileri... Asi’yi istemek için bu akşam konakta toplanılacakmış... hazırlıksız yakaladı bu evin hanımını. Heryer darmadağınık... Aslan gitsin, Sarmaşık’da temizliği başlatsın artık... Gece’ye saklanmış birliktelik iyi de... gündüz gözüyle veremiyor Aslan Sarmaşık’a tek bir öpücük. İşe başlamadan evvel yapması gereken bir şey daha var Sarmaşık’ın... Ali Bey’i arıyor... kalan evraklar için bu gün gelmemelerini istiyor... Asi’yi istemeye gelecekler de... ev çok kalabalık olacak, diyor. Kalabalık daha sabahtan başlıyor... Neriman peşinde evi baştan aşağıya temizleteceği yardımcılarından oluşmuş bir orduyla konağı istila ediyor.

Asi ve Defne, giyileceklerin ütülenmesi bahanesiyle konaktan kaçıyor ama Gonca’yı da alıp şehirde alışverişe çıkıyorlar. Ali, Sarmaşık’tan gelen telefonla dağılmış durumda. Demir’i istediği gibi kıstıramadan köşeye... kız isteme aşamasına gelinmiş bile. Büyük ihtimal tahmin etti hazırlıklar için erkenden şehre inileceğini ve bekledi konağın yakınlarında bir yerde. Kızlar Pazar yerinde gezerken Ali’de takipte. Asi’nin bakmak istediği antikacı dükkanına giriyor o da peşlerinden. Bir selam sabah yok Gonca ve Defne’ye verilen... Asi’ye yanaşıyor yekten. Ne konuşulur eski sözlü ile... Asi’de haberlere sığınıyor onunla... Ali’de duymuş... tüfek temiz çıkmış ama katil hala bulunamamış. Önünde durdukları, Asi’nin keyifle süzdüğü aynaya dönüyor Ali... Beğendi mi bu aynayı Asi?.. Eşya bakmaya başladılar demek ki?... Konuşulan her şey bir gönderme yapacak geçmişe illaki. Bu gün onu istemeye geleceklerinden tesadüfen haberi oldu. Şimdiden tebrik ediyor Asi’yi. Nikah ne zaman... Daha belli olmasa bile fazla beklemeyecekler tabi ki... Nerede oturmayı planladıklarını merak ediyor... konuşulan herşey yazıyor içte biryerlere ve çok önemli... Asi cevaplıyor... eski bir Antakya evi... Demir’in evi... Demir’in katil olduğuna e.minken, uyarmadan duramıyor sevdiği kızı...”Umarım iyice düşünmüşsündür Asi?”... Farkediyor ama hemen sorusunun manasızlığını... o da ne diyor burada, çoktan düşünmüştür Asi... Başı sıkışırsa onu arayabileceğini söyleyerek, yine selamsız sabahsız terkediyor işyerini.

Süheyla’da erkenden yollara düşmüş... gümüş gondol’a çikolata doldurtmuş. Ödemeyi yapmak üzere kasada duruyor. Yoldan geçen Savcı Namık, pastanede onu farkedince, durup içeri giriyor... Selamlaşmalarından sonra bakışları tezgahtaki süslenmiş gondala kayıyor... Süheyla sevinçli haberi ona da veriyor...”Bugün Demir’e Asi’yi isteyeceğiz de...”... Neriman Hanım ile sorunlarının çözülmesine sevindi savcı... oysa sorunların çözüldüğü falan yok... anlaşmak zorunda değiller sadece. Tek sevindirici şey Demir’in üzerindeki kuşkunun kalkmış olması... maniydi bu Demir’in Asi ile evlenmek isteyişine. Süheyla gondolu alıp gitmeye hazırlanırken, Namık Bey bir kahve içimeye zamanı olup olmadığını soruyor... Süheyla’yı hazırlıksız yakalıyor... vakitsizliğine sığınıyor... “Başka bir zaman inşallah” diyerek ayrılıyor.

Herkesin hazırlığı kendine... Demir ile Kerim’de berberde... İhsan’da akşama hazırlık için gelmiş... rastlaşıyorlar yine. Damatların traş parası İhsan’dan geliyor berberlere... bolca da bahşiş bırakıyor belli ki... uzunca bir “Ooooo... hayırlı olsun” geliyor kayınpedere. Dizinin erkekleri bu aralar sakal bıyık derdinde, Demir uzatırken İhsan kesti hepsini açılış gününde... Berberimizin ağzından hediye ediliyor bir bıyık hikayesi de bu güne...Bay Bıyık olabilecek bu adama, “kazıyın bıyıkları” demiş damat traşında kayınbaba... Gülünüyor kahkahalarla... Demir sessiz... korkuyor mu kendi bıyıkları adına... Yok yok... endişelenmesin... İhsan yakıştırmış, kalabilirler onda... en azından biraz daha. İhsan’a da sakal yakışıyordu... gerçi fena olmamış bu da... zaten uzatacak tekrar yakında o da. ... ... İhsan’ı şehirde görünce Asi’nin de gelmiş olabileceğini düşünüyor Demir... Çiçek gönderdi onun adına konağa... almış mıdır acaba? Yanındaki Kerim’e dönüyor... soruyor... yollamayı unutmadı ya? Tamam... halletti Kerim... endişelenmeyi bıraksın her konuda.

Bembeyaz yaban gülleri aynanın ününde... Demir’in el yazısıyla bir başka not ulaşmış Asi’ye onlarla birlikte...

“Senin siyah saçlarına
Benim yerime dokunacaklar”

Dokunuşlar karıştı onların ilişkilerinde birbirlerine... her dokunuşun yeri... her dokunuşun izi... her dokunuşun hatırası... başka başka yürekte. Ona saçlarına dokunma hakkı verdiği ilk akşamı hatırlıyor bu notu okurkende... beyaz inci tarağı, o taksın istemişti kendine. Sırtını ona dönüp saçlarını ona verdiğinde... ne kadar asiydi o saçlar... ne kadar kendi gibiydi... hissetmiş olduğunu biliyor bunu Demir’in de. Hem ona sunulmuştu... engel yoktu önünde... hem direniyordu o yumuşacık dalgalar kapanıp içlerine. İnatçıydı sevdiği ama... ısrarcıydı... kabul ettirdi Demir’i Asi’ye. O günden bu güne... yatışmayı öğrendi saçları Demir’le... yastığına, kucağına yayıldı... parmaklarına dolandı... Bugün onun gönderdiği beyaz yaban güllerine saklı dokunuşları... o görkemli siyahlıkta sahne alırken hiç zorlanmadı... oysa saçları yine sımsıkı bir topuzla dünyaya kapalı. ... ... Derin derin kokluyor Asi sevgilisinin gönderdiği demedi... beyaz yeşil ve gelin çiçekleri... daha herşeyin başlangıcındayız diyor sanki sevdiği... aynadaki görüntüsüne kayboluyor bakışları...sakinliğine saklamalı kalp çarpıntılarını.

Ayım bayım halde Neriman... ama kendine bu kadar iş çıkarmasa... bu telaşeleri kendine ve çevresine yaşatmasa, olmazdı ki Neriman o zaman...Ev baştan aşağıya temizlendi... hazırlıklar tamam edildi... kocası giydirildi... kızlar gecikmemeleri için tembihlendi... Fatma Ana, elinde kolanya... sakınleştirmeli Neriman’ı da... az kaldı, gelmek üzereler misafirler konağa.

Melek yok evde oraya buraya koşuşturacak... Leyla’da çoktan döndü İstanbul’a... bu kız isteme işinde Demir, Kerim Süheyla yalnız başlarına. Kerim yardım ediyor Demir’in kılığına... kravat sıkı sıkı sabitleniyor boyunda... ‘Hadi bakalım’ diyen gülücükler veriliyor... omuzlar sıkılıyor... Demir’de hayatının kadınını buldu... adım adım ilerliyor. Gözüne duvardaki annesinin resmi takılıyor.

Ruhu karanlıkta geldi bu şehre. Çocuk yaşta zorlandığı sürgün... sürgün olmaktan çıkıp kaçtığı yer haline gelmişti bir döneminde... Neydi onu tekrar bu topraklara getiren... hatırlamaktan kaçarak sürdürdüğü yaşamına son verdiren... “Neden Asi?” nin cevabını hiç bir zaman veremediği gibi... bunu da cevaplayamayacak asla belki. Dolmuş taşmış mıydı görülmemiş hesapları, alınacak intikamı... Yoksa boyalı kuşları mıydı onu buraya çağıranı... öfkeyle gelişleri aşka mıydı? Hayatta olsaydı... kendi elleriyle evlendirirdi onu anacağı. Acaba oğlunu anlar mıydı? O inançlı bir kadındı. Bütün olmazlara rağmen... oğlunun gözlerine aşkın yerleştirdiği aydınlığı oradan söküp alamazdı. Bir evlada bu yapılır mı? Yapamazdı... Onu sakat... onu yarım... onu Asi’siz bırakamazdı. Okşuyor yavaşça resimdeki görüntüyü... O cahil bir kadındı belki... ama oğlunun gerçeğini görebilecek kadar cesur bir anaydı. Onaylardı yüreğe yazılanı...

Konak misafirlerini kabul ediyor akşama doğru. Ev sahipleri kızlarıyla birlikte salonda karşılıyor gelen gurubu. Herşey kontrollü. Formalite icabı biraraya gelinen bu davette çiçekler var yine Demir’in ellerinde... Rengarenk bu seferki demeti...kırmızılar pembeler beyazlar eflatunlar... o karanlıklar prensi, dünyanın bütün renklerini getirmek istemiş mağrur prensesine sanki. Kerim’se sırada bekliyor... elinde Cemal Ağa’nın konağına getirdiği bir başka gondol tutuyor...Neriman’ın şaşkın bakışları arasında orta sehpasına bırakıyor... “Bu ne böyle kaşık kadar... pinti şeyler” diye fısıldarke o kocasına... allahtan kimse duymuyor, herkes koltuklara yerleşmekle meşgul görünüyor. Misafirler konağa kabul edildiğinde, mutfakta başlanmış olmalı kahvelerin pişirilmesine... Asi elinde çiçeği salondan çıkarken kahve dolu tepsisiyle Sarmaşık’la burun buruna geliyor... Çiçek avluda bekleşen Aslan’ın eline tutuşturuluyor... yerine kahve tepsisi alınıyor... Alışık değil yüksek topuklu ayakkabılara ama sendelemeden ve kahveleri dökmeden servis yapmayı başarıyor. En son Demir’e ikram ediyor...önünde hafifçe eğilip fincanı tepsiden almasını beklerken bakışları buluşuyor. Herkesin ihtiyatlı olmaya gayret ettiği bu biraraya gelişte birtek onların gözleri birbirini bulduğunda iş çığrından çıkıyor... aşk sızıyor. O sızışlarda, olanlar kavranmaya çalışılıyor. Savuşturulmadan yaşanacaktı ya hani Asi-Demir... işte öyle yaşanıyor... şu anlar onlar için çok özel... ve bu anlar farkedilerek yaşanıyor. Asi, kahveleri dağıtmayı bitirdikten sonra annesinden gelen kaşgöz işaretini umursamadan Demir’in olduğu tarafta ayakta durmaya devam ediyor. Demir uzatmadan konuya girmek istiyor... ama Asi’nin yanda ayakta duruyor oluşu onu rahatsız ediyor... o karısı olacak... yeri her zaman onun yanı... geleneksel bir tarz izlensede evliliğe gidilen yolda.. önünde eğilip kahveler ikram ediyor olsa bile kız isteme merasiminde... daha fazla şekilsellik umurunda değil... razı gelemez kendisi otururken onun ayakta kalmasına. Uzanıyor yavaşça koluna... çekerek hafiften yanına davet ediyor oturduğu koltuğa. Bugün burada olmalarının sebebi... ailelerinde en büyük erkek Demir olduğu için... Süheyla’ya düşüyor isteme görevi... Süheyla alıyor bu noktada sözü... Sevgilerine saygı duydukları için, gençlere engel çıkarmadıkları için, teşekkür ediyor önce. Evlenmek istiyorlar ve doğru bir karar verdiklerini düşünüyor Süheyla... Mutlu olacaklarına inanmasa, o da burada olmazdı bugün. Onların da aynı inançta olduğunu biliyor... ve “Allahın emri Peygamberin kavliyle Asi’yi Demir’e istiyor”... İhsan ne gururlu bir baba o anda... ne inançlı bir baba... “Kızım oğlunuzu sevmiş... hayatını ona bağlamak istemiş. Bana ve annesine mutluluk dilemek düşer” diyor cesurca... Kızı bu erkeği en az o erkeğin kendisini istediği kadar istediği için oradalar... ne kadar çok şeyi değiştiriyor bu sözler... geleneksel bir güzelliği yaşatmaktan başka bir anlam taşımıyor burada oluşlar... Asi-Demir’in çoktan verilen sözleri görmek için birbirlerine bakmaları yeter... ciddi bir ilişkileri vardı onların... resmi bir ilişkiye dönüyor şu an karşılıklı gözler.