Sample picture
 
Asi, ani verilmiş , detaylı düşünülmemiş bir kararla, Asya’yıda alarak yanına, Suriye’ye gitmek üzere yola çıkıyor... tek amacı o an için oralardan uzaklaşmak... paniğini yatıştırmak... zaman kazanmak. Zaman kazanmak mı?.. Ne için?... Demir kızının babası... önünde sonunda görüşmelerini kabul edecek... kaçmak neyi çözecek?.. Söylemek... kolay!.. Peki ya yaşamak?.. Asi olup Demir’i mi kaybettim mi... yalnızlığımda, ekini toprakta çocuğumu içimde yeşerttim mi... bekledim mi... özledim mi... beş yıl aradan sonra gelen aşkıma yürek çarpıntılarıyla karşılık verdim mi... kendimi ve kızımı tehtit altında hissettim... ürperdim mi?... Nasıl yargılarım?... Anlamaya çalışırım...

Kafasında kuruntular... Demir duramıyor evde... Asya için aldığı oyuncaklar elinde... uyumadan görmek zorunda kızını... konuşmak zorunda Asi ile... Kozcuoğlu çiftliğine gidiyor.. Ökkeş Efendi den alıyor kötü haberleri daha çiftliğin girişinde.. Asi ile kızı ortada yoklar... Demir endişeli, çıkıyor arabasından... Eve giremiyor ama uzaklaşamıyor da oradan... ne yapacağını düşünürken, işten dönen Ziya ile karşılaşıyor... soruyor “Asi nerde, Ziya? “ Ziya’nın bir şeyden haberi yok, nerden bilsin! Demir’e önce biraz sakinleşmesini telkin ediyor... Ziya’nın vereceği akla ihtiyacı yok Demir’in... onu mu dinleyecek... İzzahat istiyor, Demir. Önce bir anlamaya çalışsa. Demir’in de Ziya’nında sesleri yükselmeye başlıyor... bu kadar kör olmasaydı Demir, keşke... keşke doğduğu andan beri çocuğunun yanında olsaydı... keşke karısını hamileyken terketmeseydi... Ama bilmiyordu... bilmiyordu işte... bir allahın kulu gelip Demir’e bunu söylemedi!.. Demir’in sığındığı limanlarda fırtınalar patlak veriyor bu akşam... iç dünyasının güvenli boşluğundaki kaçışının sonunda... öfkesine yenik düşüp kimseyi dinlemediği için , baba olacağını öğrenemediği ortaya çıkıyor Demir’in... hatırlıyor Ziyanın kapısına gelişini ve “Asi ile ilgili bir şey duymak istemiyorum” diyerek kendisinin çekip gittiğini... o öfke yüzünden, telafisi imkansız bir süreci başlattığını görüyor... yaşananları başka bir ağızdan duymak, kendi gerçeğinden başka gerçeklerde olduğunu görmek.... nasıl çaresiz bırakıyor Demir’i... solukları ateş püskürüyor damarlarına... alev alev o anda Demir baştan ayağa... Ziya’nın sözlerini önceleri kavramakta güçlük çektiğini düşünüyorum... duyduklarına inanamadığını... inanmak istemediğini... suçüstü yakalıyor öfkesini Demir ama hala ustalıklı özgüveni buluyor çareyi... ”yakama yapışıp söyleyecektin o zaman... durduracaktın ... beni düşünmesen bile bebeği düşünecektin”... suç başkalarında... bir yolunu bulsa kendi göğsünü dövecek aslında... her bir yumruğu senelere iniyor, yüreğine iniyor Demir’in... ama yakasına yapıştığı yıllar itiveriyorlar onu beş yıl sonraya... dünya Demir’in etrafında dönmüyor... başkaları da var... gecenin ayazı gözlerinde artık Demir’in... babasız bir çocuk büyüttü Asi... Demir Asi’yi düşünmek zorunda... ama o kadar kör, o kadar kendinle meşgul ki, onu korkuttuğunun farkında bile değil...

İhsan müdahale ediyor Demir ile Ziya’nın tartışmalarına... Asi ve Asya’dan kendilerininde bilgileri olmadığını , haber beklediklerini söylüyor... Demir’in artık güveni yok Kozcuoğlularının sözlerine ama gidiyor onların kendisine en kısa zamanda haber vermelerini umarak. Bu arada Asi ve Asya Suriyede, Zafer’in akrabaları tarafından tır parkında karşılanıyor ve misafir kalacakları eve götürülüyorlar...

Çiftliğe dönen Demir kaygılarını paylaşıyor Süheyla ve Namık Bey’le. Asi kızını alıp ortadan kaybolmuş... Asya onunda kızı... resmi haklarını istiyor artık... davayı hızlandırmalılar. Süheylada bu konuda yangına körükle gidiyor... Aklıselimle , uzlaşmayla çözülecek işler hızla alınan yalan yanlış kararlarla iyice yokuşa sürülüyor. Kerim’in tesadüf eseri yolda görüp takip ettiği Defne sayesinde, Asi’nin kızını alıp Suriye’ye götürmüş olduğu düşüncesi ağırlık kazanıyor... Kerim zaten Defne’yi takipte, Demir’in de onlara yetişmesine karar veriyorlar. Çiftlikten ayrılmadan Namık Bey’e yakalanan Demir ise onun ‘gitme’ uyarılarını dinlemiyor...

Asya misafirliğe geldi bu yeri yadırgıyor... deniz yok... konuşabileceği arkadaşları yok... ne zaman gidecekler? Asi konuyu değiştirmek için dedelerini aramalarını teklif ediyor... bir müddet için keyfi yerine geliyor Asya’nın... Telefonla konuştuğu dayısından bahçede oynayan oğlanlarla tükürük yarıştırmak için, ipuçları alıyor... çocukları kendine hayran bırakıyor.

Suriye ... Demir ve Kerim’in kaldıkları otelin lobisi... Haydar’ın Suriye’deki ilişkileri sayesinde, Zafer’in gidebileceği birkaç adres Demir ve Kerim’in eline ulaşıyor... vakit kazanmak için iki ayrı koldan araştırmayı sürdürmeye karar veriyorlar... Demir’in kendini toplaması, canlanması lazım... aslında onları bulacaklarını biliyorlar ama asıl mesele başka... işin bundan sonrası çok daha zor... Asi ve Asya’yı bulup ne yapacaklar? Mesele bu? Kerim çok doğal bir çıkarımda bulunuyor, Asi’yi tanıyan biri olarak... “Ne yaptın? Asi’nin üzerine çok mu gittin?” ... Demir hiç bir şey yapmadığını, tek derdinin kızıyla vakit geçirmek olduğunu söylüyor ... Asi’nin “Şimdilik çok erken... ısrar etmezsen sevinirim.... sana göndermeye hazır değilim... anlamıyor musun?” sözlerini duymamayı seçiyor... Ziya’nın “Onu korkutuyorsun” uyarılarına inanmamayı tercih ediyor... Kerim, Asi’nin ondan daha zor durumda olduğunu söylerek ikaz etmeye çalışıyor Demir’i... Asi’nin “Çocuğuna el koyacağını sanıyor” olması ise Demir’i gülümseten., yüzüne ‘hadi canım sende’ ifadesini yerleştiren, uzak bir ihtimal. Kerim’in “Belki sevgisini bile paylaşmak istemiyor” diye önemsemezce sarfettiği sözler dikkatimi çekiyor ve o an Demir’in gözlerine bakıyorum... seyrediyorum... ilk kez... ikinci kez... üçüncü kez... ve sonraları... görmek istediğim bu değil ama gözlemlediğim Demir’in o an Asi’nin kızına düşkünlüğünü bile kıskanıyor olması... o tılsımda... iki kişilik aşkta, herkes bir noktanın ötesinde yabancı... Asi sadece ona tutkuyla bakmalı... Demir’in Asi’nin karşısına bir anda çıkışıyla, Asi neye uğradığını bilemedi... Demir’in beş sene sonraki varlığına alışmalı... Demir’inde kızlarının varlığına... herşeyi o kadar hızlı yaşıyorlarki, kendilerini tahlile zaman kalmadı...

Kerim uyarıyor dostunu “Yavaş Demir... acele etme... bundan sonra sakin ve kontrollü olmalısın”... Bende soruyorum kendime, neden diye... Neden Demir, Asi ve Asya’nın peşine düştü... Asi’yi geri döneceğini bilecek kadar tanımıyor mu?.. Tanıyor elbet... ama bir avcı içgüdüsü var Demir’de ... gidip bulmak zorunda... bekleyemez. “Ben, istediğim an sana ulaşabilirim... boyun eğdirebilir, diz çöktürebilirim... sen benimsin... benden kaçamazsın” ı Asi’ye göstermek... gücünü hissettirmek zorunda... Antakya’ya ilk gelişinde geçmişin beslediği nefretiyle, dinmeyen öfkesiyle Demir’deydi bu avcı ruh... şimdiyse Asi ve Asya’ya ulaşamayışının gün yüzüne çıkardığı sabırsızlıkla, kızgınlıkla... İçindeki kendinden büyük... Asi’yi ondan daha çok seven zorba... Demir’le savaşan, Asi’ye zarar vermesinden korktuğu güç... o hırçın ikinci kişi... Avcı orada artık. Taaa ki aşkı onu silkeleyene ve Asi’ye zarar veriyor olduğunu kendi idrak edene kadar da orada kalacak... gitmeyecek. Onunla sadece ama sadece Demir başaçıkacak.

Zaferin yardımıyla, evden toparladığı Asi ve Asya’nın eşyalarını getiriyor Defne kardeşine... Gelen oyuncaklarının içinde resim kağıtlarını ve boyalarını bulur bulmaz Asya, babasına resimler çizmeye başlıyor yine... Asi’nin huzursuzluğu devam ediyor hala... herşey için çok erken...

Kale meydanı... bir kez daha çaybahçesinde Demir... Kerim’i beklerken, bir taraftanda babasının arkadaşlarıyla sohbet ediyor... meydanda bir kız çocuğuna gözü takılıyor Demir’in... kırmızı paltolu... dalgalı saçlı bir kız çocuğu... yüreği kanat çırpmaya başlıyor... hemen seğirtiyor peşlerine... sesleniyor “Asya”... yetmiyor... koşuyor ardından... minik kızı durduruyor omuzundan tutup... eli çenesine gidiyor... istemdışı... daha kızının yüzüne bile dokunamadı diyorum içimden... karanlığından, boşluğundan, yalnızlığından çıkıp sevdiğine... kızına ... mutluluğa ulaşmaya çalışan bir insanın kimyasındaki değişimleri anlamaya çalışıyorum... başı dönüyor o an Demir’in... benim de... aşkı öfkesine, özlemi gözlerine akıyor...... uzun zaman önce kontrolünden çıkmış bir yaşamda tersine akıntılarda bocalıyor Demir... Asi Nehri gibi tersine akıyor ne yazık ki Demir...

Asya sürekli söyleniyor... sıkıldı... annesi tarlasını özlemedi mi?...

Tesadüfler sayesinde, Asi, Asya ve Defnenin kaldığını düşündükleri, Zafer’in arkadaşı Nebil’in evini buluyor Demir ve Kerim... Kapıdan savuşturuluyorlar ama köprüde Asya’dan öğrendikleri gibi tükürmeye çalışan oğlanlar sayesinde, doğru iz üzerinde olduklarını anlıyorlar... dikkat çekmemek için uzaklaşıyorlar hemen bölgeden... otellerine dönerlerken bir kırtasiyeci dükkanı dikkatini çekiyor Demir’in... kağıtlar... boyalar... bir fikir aklına geliyor...

Asya artık oynamamaya karar veriyor... anlamıyor çünkü!

Nebil’in konağı... Asya’yı çağırıyor oğlan çocuklardan biri... elinde kağıttan bir kayık... Asya’ya gelmiş... kayık getirmiş... Asya’ya babasından mektup gelmiş... Ana-kız kapı önünde sarmaş dolaş okuyorlar Demir’in mektubunu... “Canım Kızım, Güzel Kızım... ...... ........” uzaktan bir yalnız adam izliyor onları... gözleri kenetlenmiş... belliki kelimeleri ezberlemiş... seslerini duyamıyor ama her bir dudak hareketinde Asi’nin, eşlik ediyor mektuba... kızına yazdıkları orada... ya kadınına yazdıkları... satır aralarında... hepsi aklında... mektuplar gözlerde yazılsaydı eğer, onlar kavuşurdu... karışırdı... bir bakışta... bir mektupta. Demir uzaklaşırken, Asi gözlerinde yaş... sarılıyor kızlarına.

Gece... kuşbakışı şehri seyrediyorlar Demir ve Kerim birlikte... Günün...genel’in değerlendirmesini yapıyorlar bir şişe şarabın eşliğinde... Öfkesini bırakmalı Demir... böyle bir yere varamayacağı belli... kafasına dikiyor şişeyi, dinliyor sadece... içindeki öfkeyi ne kadar saklarsa o kadar artıyor mu, nedir?... Demir neleri kaybettiğini düşündükçe , midesine bir yumruk oturduğundan bahsediyor... Asi’yi suçluyor... kendisini çocuğunun beş yılından mahrum ettiğini tekrarlıyor... Onları bulmuş olmanın verdiği rahatlık mı yoksa alkolün etkisi mi bilmiyoruz ama devam ediyor peşine... “Bu gün... Asi’yi konağın kapasında gördüğüm an kalbim sıkıştı... Sanki hiç ayrılmamışız... sanki daha dün eli elimdeymiş... bugün bırakmış gibi... Aynı zamanda kilometrelerce uzakta... sanki bir yabancı... Biliyor musun? Beş yıl boyunca onu düşünmediğim bir gün bile olmadı...” Buna rağmen, gururu yüzünden, bir kez bile aramadı ...

Gece... konakta uyku hazırlığında Asi ve Asya... koca yatakta onlar ortada... Asya elinde mektubu... hala babasının geleceğinin heyecanı geçmemiş... eve gitmek istiyor sabırsızlıkla... Gelirde babası onu bulamazsa!... Kendi evlerinde bekleseler ya!.. Niye hep annesinin dediği oluyor yaa!..

Attığı her adımı takip edecek... Asi’nin gölgesi olacak ya... peşlerine düşüyor Asi ve Asya’nın ertesi gün, Demir. Lunaparkta, kızını ve kadınını uzaktan takip ediyor... Atlıkarıncaya bindirdiği Asya’ya pamuk helva almak için uzaklaşıyor Asi... tur bitene kadar dönecek... Demir fırsat kolluyor kızına yakınlaşmak için... bir an tereddüttlü , tartıp biçiyor durumu önce bir... sonra harekete geçiyor... çok da bir gayret göstermesine gerek yok... onu görür görmez kucağına gelmek için kollarını uzatıyor Demir’e Asya... “Demir Abiiii !” ... Gözleri parlıyor baba Demir’in... onu kucaklayarak atlıkarıncadan indirmekte hiç bir sakınca görmüyor... kızının böylesi bir çoşkuyla onu karşılaması ve sakıncasızca kucağına gelişi her şeye değer... yitip gidiyor çalınmış bu mutlulukta Demir... Asya bıcır bıcır, başlıyor anlatmaya “Çok önemli birşey oldu”... çabucak bir bakış atıyor Asya’nın arkasına doğru Demir, kızıyla konuşmak için ne kadar vakti olduğunu anlamak istercesine... babasından mektup gelmiş Asya’ya... Demir’in yüzü katmer katmer açmalarda... nasıl çoşkulu bir başka karşılama babalığına... doğrudan ulaşamasa bile ona... Demir’in gözleri kızında, yüreği sıkı sıkı tutunduğu minik parmaklarda atmada... “Babamın gelmesine az kalmış... dalgalara hızlanın, beni kızıma götürün demiş” Demir’in kızına sabırsızlığı uluorta gözlerinde... “En sonuna da ne yazmış biliyor musun?... Biliyorum diyor Demir’in gözleri ... biliyorum... “Beni çok sevdiğini yazmış”... Asya soruyor “Sen yine yazar mısın babama ?”... Asi’ye attığı kaçamak bakışlarla masumca süren sohbetleri bir anda değişiveriyor... Zorba, Demir’e geliveriyor...